Türkiye’nin ‘beyaz muhalif’ medyası ve yeni ‘teröristleri’

  • 09:09 14 Nisan 2024
  • Medya Kritik
 
Diren Yurtsever
 
İSTANBUL -“Beyaz muhalif” medya Kurdistan’da görüntülerle sabitlenen 50 binin üzerinde sahte seçmen usulsüzlüklerini görmezken, iktidar medyası ise sokak köpeklerine “terör” yaftalamasında bulunarak nefret suçunu işlemeye devam ediyor.
 
31 Mart seçimleri geride kalırken, sonuçları tartışılmaya devam ediyor. Türkiye siyasetinin haritasını değiştiren, sonuçlarının ve açığa çıkardığı etkilerin, genel siyasete yansıyacağına dair öngörüleri beraberinde getiren yerel seçime gidilen süreç,  sonuçları gibi hak ettiği kadarıyla konuşulmadı.
 
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan iktidarının tabanının eriyerek ilk defa ikinci parti konumuna düşmesi ve elindeki birçok belediyeyi kaybetmesi kadar, iradesinin kırılmasına yol açan gelişmeler medyada yeteri kadar tartışılmadı. Erdoğan’ın ve partisinin asıl irade kırılması, Kurdistan’ın çoğu yerlerine taşıdığı ve 50 binden fazla olduğu belirtilen hayali seçmene rağmen, kritik konumda olan bu yerleri DEM Parti’nin kazanması ve Wan’daki irade gaspının halk tarafından püskürtülerek geri adım atması ile oluştu.
 
Herkese demokrasi Kürtlere hariç!
 
Seçim sonrası yaptığı balkon konuşmasında seçimlerin bir bütünen “demokratik” koşullarda gerçekleştiğini belirten Erdoğan’ın bu sözleri ertesi gün gazete manşetlerinde “Demokrasimiz kazandı”, “Milletin mesajını aldık” şeklinde yer aldı. Kurdistan’da anti demokratik koşullarda, adeta sıkı yönetim koşullarında gerçekleşen seçimler, medyanın çoğunluğunda görülmedi. Ne seçim günü Kurdistan’da bu koşullar altında oy kullanımı ne de seçime gidene kadar, özgür basının ve ilgili partinin gündeme getirdiği ve 31 Mart günü de görüntülerle sabitlenen sahte seçmenler medyanın gündemine girmedi. Ülkenin batısında yer yer usulsüzlükler olsa da Kurdistan’daki kadar anti demokratik uygulamalar hayata geçirilmedi. Herkese demokrasi, Kürtlere hariç!
 
‘Beyaz muhalif’ medya
 
Özgür basın dışında kalan medya ise “beyaz muhalifliği” ile Kurdistan’daki usulsüzlükleri görmedi.   Örneğin; “beyaz muhalif” medya konumunda olan Cumhuriyet gazetesi, Kurdistan’daki bu can yakıcı ihlali görmezken, Hatay’daki 3 binin üzerinde yaşamını yitirmiş insanlar adına oy kullanılmasını günlerce, “Ölüler oy atmış” manşetleriyle çıktı. Yine aynı konumdaki Sözcü de “Hatay’da 3 bin 389 ölüye oy kullandırdılar” manşetiyle haberi gördü.  Elbette ki Hatay’da ciddi usulsüzlükler yapılmış ve haber yapılması önemlidir. Ancak yine Kurdistan hariç!
 
Medyanın nefret dili: Türkiye yeni ‘teröristini’ arıyor
 
İktidar güdümüne girmiş medya usulsüzlükleri tamamen görmezden gelirken, “beyaz muhalif” medya ayrımcı bir yayıncılık yaparken, medya nefret dilini üretmeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde sitelere ve ajanslara bir haber düştü. 7 Nisan günü Bursa’da bir grup sokak köpeği, yoldan geçen Mesut Karagözoğlu adlı bir yurttaşa saldırdı. Köpeklerin saldırısı sonucu Karagözoğlu vücudunun çeşitli yerlerinden yaralandı. Birçok haber sitesinde olay görüntüleri ile birlikte verildi.
 
Tabi burada bu yaşananın haberleşmesi sorun değil, sorun bunun haber olma biçimi yani haberin dili. Tam da 31 Mart yerel seçim sonuçlarının yoğun tartışıldığı, daha birkaç gün öncesinde yaptığı balkon konuşması ile Wan’daki irade gaspına karşı demokratik tepkisini sokakta gösterenleri “vandallık” ile suçlayan ve “terörize” eden iktidarın bu dilinin nasıl yaygınlaştığını, ne kadar pervasızca kullanıldığı, medya eliyle nefret söyleminin nasıl üretildiği, yaşanan suçlarda medyanın rolünün ne derece olduğunu gösteren bir yayıncılık pratiği ile karşı karşıya kaldık.
 
Medya nefret suçu işliyor
 
Haber çeşitli sitelerde, “Köpek dehşeti” başlıklarıyla servis edilirken, bir sonraki gün gazeteler skandal başlıklarla haberi servis etti. Yeni Şafak, köpeklerin saldırısını “Köpek terörü azdı” , Akşam “Köpek çetesi terör estirdi”, Diriliş Postası ise “Başıboş dehşet” başlıklarıyla sokak hayvanlarını adeta hedef gösterdi.
 
Sokak hayvanları tam da 31 Mart yerel seçimleri ile yakından ilgili. Çünkü hayvan haklarının korunmasında yerel yönetimlere büyük sorumluluk düşüyor. Doğal yaşam alanlarını tarumar ettiğimiz, şiddet ve istismara maruz kalan sokak hayvanlarını “terör” olarak yaftalayan, şiddeti yeniden üreten, kanıksatan ve yayan medyanın bu pratiği etik bir sorun olmanın yanında nefret suçuna giriyor.