Yargılayanları yargıladılar!

  • 09:02 16 Nisan 2024
  • Hukuk
 
Melek Avcı
 
ANKARA - “Halkları biz kadınlar savunacağız” demişti Kürt siyasetçiler. 17 Nisan’da görülecek olan Kobanê Davası karar duruşmasından önce ise Figen Yüksekdağ bu kararlılığı bir kez daha “Son sözü direnenler söyleyecek” diyerek vurgulamıştı.
 
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleştirilen eylemler gerekçesiyle Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 24’ü tutuklu 108 kişi hakkında açılan davanın karar duruşması 17 Nisan’da görülecek.  Hazırlanan 13 bölümden oluşan 5 bin 268 sayfalık mütalaada, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel dâhil olmak üzere 36 siyasetçinin her biri için en az bir kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.
 
Yerel seçimlerin ardından oluşan siyasi tablo, AKP-MHP iktidarının adeta eridiği bu süreçte çıkacak olan karar hem Türkiye’nin savaştan yana tutumu hem de Kürtlere yönelik önümüzdeki dönemlerde izleyeceği politikalarda belirleyici rol oynayacak. Bu dava ile birlikte çözüm sürecini rafa kaldırıp masayı deviren AKP iktidarının savaştaki ısrarı bir yenilgi olarak seçim haritasına yansımış olsa da Tayyip Erdoğan’ın savaş söylemlerindeki ısrarı iktidarın durduğu yerin çok da değişmeyeceğine işaret ediyor. Savaşa karşı duran halklara Kobanê Davası’nı sahiplenme çağrısı sürerken, kadınların beyanlarını bir kez daha hatırlayalım.
 
7 yıldır süren kirli savaş
 
HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, duruşmalar boyunca halkların birleşik mücadelesine dikkat çekmiş, yapılanların değil yapılmayanların özeleştirisini halka vereceklerini dile getirmişti. Figen beyanlarında şunları söylemişti: “7 yıldır namert ve kirli bir savaşla yüz yüzeyiz. Bugün bu Kobanê Kumpas Davası bu soykırımın parçasıdır. Hukukun gözünü kıra kıra bizi bu noktaya getirdiniz. Kobanê davası bir insanlık davasıdır. Davanın savcısı da heyeti de hakimi de bizleriz, kadınlardır, gençlerdir, Bu insanlık davasının yargılayanları, yargıçları bizleriz. Bütün halkların sözünü bu zalim iktidar karşısında esirgemedik. Sözümüze ihanet etmedik. Bir tweet için açtığınız ceza dosyası artık yok hükmündedir ama bizim o tweetle yaptığımız çağrı hala varlığını koruyor. Etrafınızı karanlık sarmışsa ve etrafınızda ‘hawar’ sesleri duyuluyorsa, Kürt halkı katlediliyorsa kulaklarınızı tıkayamazsınız. Bir yerde ateş yanıyorsa hiçbir şey yapamıyorsanız yananlar ile birlikte yanacaksınız.
 
Yıkamadılar, ortadan kaldıramadılar
 
Mahkeme salonlarında olabiliriz ama hala dimdik ve gururla söylediklerimizin doğru çıktığını görme haklılığı ile karşınızdayız. Yıkamadılar, ortadan kaldıramadılar.  Göreceksiniz ki bizim temsil ettiğimiz, inandığımız, içinde var olduğumuz bu siyasi irade yine büyüyüp kazanacak. Hayal etmekten vazgeçmeyeceğim. Büyük düşünmekten vazgeçmeyeceğim.  Kazanmayı istemekten korkmadık, yine de bu cesareti kazanma cesaretinin ve iddiasını bundan sonraki süreçte de sürdüreceğiz. En başta da belirttiğim gibi söz bitmez, sonuna kadar savunulur ama bugün eğer söz söylenecekse bu davada da hayatta da kısa ve nettir. Bizim sözümüz Newrozdur, bizim sözümüz 8 Mart’tır, bizim sözümüz Newroz’un ruhudur.
 
Söz hakikat ile yeniden üretilecek
 
Bu davada sizin için bugün son sözler söyleniyor olabilir. Ama o sizin gerçeğiniz, o sizin düşünceniz. Bizim gerçeğimiz bu memleketteki ezilen halkların, kadınların, bütün inançların toplumun hakikati ise sözün yeniden üretileceği hakikatidir. Ben o nedenle Newroz'un ruhuyla, Newroz'un sözüyle seslenmek istiyorum herkese, bütün Türkiye halklarına Rabe, Dema, Azadîyê, Serkeftine'ye. Rabe diyoruz. Kalkın ve sözünüzü söyleyin diyoruz. Tarihin en güzellerinde, en güzel zamanında son sözü daima direnen gösteriyor. Bütün mücadele meydanlarında da son sözü söyleyenler direnenler olacaktır.”
 
‘Bu dosya tarihidir’
 
Tutsak siyasetçi Ayla Akat Ata, yargılama konusunun “barış talebinde ısrar” olduğunu belirtmiş ve şöyle konuşmuştu: “Herkes ‘vurun’ derken biz 'yaşatın' dedik. Halkımızın özgürlük iradesi karşısında zulmü kullanıyorlar. O gün söyledim bugün de tekrar ediyorum; Sayın Öcalan Türkiye’ye getirildiğinde ortaya koyduğu projelerle Orta Doğu’nun önündeki savaşı durduracağını net olarak gösterdi. Ortaya konulan bir barış iradesi, bir halkın 'benim önderim' dediği Sayın Öcalan gerçekliği ve PKK’nin lideri var. Kürt’üm ve yaşadığım yer Kürdistan'dı. Türkiye halklarının tüm farklılıklarıyla eşit, özgür ve gönüllü birlikteliğini savunuyor, en önemlisi, bunu gerçekleşebilir ve mümkün görüyorum. Hakkımızdaki bu kumpaslarla nereye kadar gidilecek? Dosyanın tarihi olmadığını söylüyorsunuz. Benim için bu dosya tarihi bir dosyadır. Bu dosyanın tarihi olmasına bu zihniyet sebep oldu. Benim muhatabım yargı değil, muhatabımız siyasetçiler.
 
Er ya da geç barışı savunanlar amacına ulaşacak
 
Yazık ki bizi duymayı tercih etmediniz. Hatta ara kararlarınızla susturmaya bile çalıştınız. Tıpkı, Meloslara seslenen Atinalı elçiler gibi… Güçlü ne isterse onu yapar, zayıf ise kendisinden istediklerini kabul etmek zorundadır dediniz. Varsın olsun. Ne diyordu Nazım? Sen yanmazsan, ben yazmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. Ben, bu yolun sonundaki ışığı görebilecek kadar mesafe kat etmiş biriyim. Ve er ya da geç bu ülkede barışı isteyenler, savunanlar, örgütleyenler, bunun için bedel ödemeye hazır olanlar amacına ulaşacaktır.  Buradan son sözüm; ezilen tüm halkların özgürlük mücadelesine duymuş olduğum saygının gereği olacaktır. Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın ezilen halkların özgürlük mücadelesi diyorum. Yaşasın kadınların özgün, özerk, örgütlü mücadelesi diyorum. Jin Jiyan Azadî.” 
 
‘Kürt kadınları karşısında şansınız yok!’
 
Devletin Kürtleri tarih boyunca yok sayarak asimilasyona uğrattığını söyleyen siyasetçi Sebahat Tuncel ise beyanlarında Kürt halkının varlık ve hak talebini dile getirmişti. Sebahat, “Bu yargılama halkların birlikte yaşama umudunu ortadan kaldırma yargılamasıdır. Biz kadınlar eşitlikçi bir düzen kurulmasının tüm toplumda devrimsel bir değişime yol açacağını düşünüyoruz. Kadınların yürüttüğü özgürlük mücadelesi erkek egemen sistemler tarafından hedef alınmıştır. Kürt kadın hareketinin yargılanmasındaki esas amaç değişim umudunu taşımasıdır. Mücadelemizden korkan iktidar, demokratik, çoğulcu, kadın özgürlükçü paradigma karşısında şansının olmadığını biliyor.
 
Bu kürsü direniş kürsüsüdür
 
Biz bu kürsüyü direniş kürsüsü haline getirdi. Bu salon bizim açımızdan bir direniş salonu oldu. Dava arkadaşlarıma, bu dirençleri dolayısıyla da teşekkür ediyorum. Size de teşekkür etmek isterdik aslında. Çünkü adil bir yargılama yaptınız! Gerçekten hakikati ortaya çıkardınız! Maalesef bunları diyemiyoruz. Çünkü siz her defasında hakikati katlettiniz. Hakikat mutlaka bir gün açığa çıkacak. Hakikatin böyle bir özeliği var. Ben buradan bir kez daha Rojava devriminin Kobanê direnişini selamlıyorum. İyi ki o devrim gerçekleşti. Bütün dünya halklarına başka bir yaşamın mümkün olduğunu ifade etti.  Bu mücadelede de yaşamını yitirenleri saygıyla anıyorum. Sizler bu kumpasla dayanışmayı öldüremediniz, mümkün değil. Bizim eşitlik ve özgürlük demokrasi mücadelenizde vazgeçirdiniz mi? Asla. Biz her zaman daha da güçlenerek mücadele edeceğiz.”
 
‘Karar siyasi erkin tercihi olacak’
 
Tutsak siyasetçi Pervin Oduncu ise son beyanlarında şunu dile getirdi: “Çözülmeyen Kürt sorunu bu ülkenin handikabıdır, bu ülkenin yarasıdır ve bu yara kapanmadığı sürece bizler burada hep yargılanan konumda olacağız. Egemenler de hep bizi yargılayan konumda olacaklar. Ama biz haklılığımızı, doğruluğumuzu kendi düşüncelerimizden alıyoruz. Bundan da vazgeçmenin niyetinde değiliz. Ağır ceza tehditliyle karşı karşıyayız. Biz başından beri; cezanız cebinizde geldiniz. Şimdi o cezayı çıkarıp çıkarmamanın siyasi erkin tercihlerine bağlı olacak. Siyasi irade cezayı bas geç derse vereceksiniz. Ya da bir kısmını çıkar, bir kısmını tut derse öyle de yapacaksınız. Ya da ne bileyim hepsini bırak derse de hepsini bırakacaksınız. Çünkü bu davanın hukukla açıklanabilecek bir tarafı yok.”