'Sayın Öcalan İmralı’da olduğu sürece barışçıl yol inşa edilemez'

  • 09:01 1 Eylül 2023
  • Güncel
 
Melek Avcı 
 
ANKARA - Uluslararası tecrit heyeti avukatlarından Paula Martínez, tecridin özgürlük mücadelesi veren herkese yönelik olduğunu vurgulayarak, “Tecrit, Türkiye devletinin hukukun üstünlüğünü tamamen ortadan kaldıran bir devlet olduğunu bir kez daha gösterdiği gerçekliğidir. Sayın Öcalan İmralı Cezaevi'nde tutulduğu sürece bu durumdan sorumlu her aktör için barışçıl ve verimli bir yol inşa edilmesi mümkün değil” dedi.
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 25 Mart 2021 tarihinden bu yana haber alınamıyor. Kardeşi Mehmet Öcalan ile vasisi Mazlum Dinç, görüşme talebiyle Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı Cezaevi Müdürlüğü’ne her hafta başvuru gerçekleştirmesine rağmen kimi zaman “disiplin cezası” uygulandığı söylenirken,  kimi zaman ise başvurulara tek bir yanıt dahi verilmiyor. Bununla birlikte CPT ise Türkiye’ye gönderdiği İmralı raporunu hala açıklamadı.
 
Uluslararası tecrit heyeti avukatlarından Paula Martínez, mutlak tecridi ve uluslararası kurumların tecrit karşısındaki tutumlarını değerlendirdi.
 
'Tecrit Kürtler üzerinde sahip olduğu devasa yükselişe işaret'
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde yürütülen tecridi ve 30 ayı aşkın süredir mutlak iletişimsizliği, kurulacak olan bir çözüm sürecine engel olarak değerlendiren Paula,  "Bu mutlak tecrit bir yandan Abdullah Öcalan'ın Kürt nüfusu üzerinde sahip olduğu devasa yükselişin altını çiziyor; ancak yalnızca bununla sınırlı değil, Ortadoğu'ya yönelik siyasi paradigmasının birçok farklı ülkenin siyasi temsilcileri tarafından desteklenmesiyle de ilgili. Dolayısıyla cezaevi yetkililerinin ve buna bağlı olarak bakanlığın kendisi ile avukatları arasındaki ilişkiyi, teması ve iletişimi engellemesi, onun sadece fiili durumuyla ilgili değil, aynı zamanda Kürtlerin çıkışında hızlı bir çözüm sürecinin de gelişmesini engelleyen bir durum olarak görülebilir” dedi. 
 
‘Özgürlük mücadelesi veren herkese yönelik bir ceza’
 
Türkiye’de hukukun üstünlüğünün tamamen ortadan kalkığını belirten Paula, tecrit ile tüm özgürlük mücadelesi veren kesimin cezalandırıldığını söyledi. Adalet Bakanı’nın “hak ihlali yok” sözlerini değerlendiren Paula, “Bir başka nokta ise Türkiye devletinin hukukun üstünlüğünü tamamen ortadan kaldıran bir devlet olduğunu bir kez daha gösterdiği gerçekliğidir. Bir ülkenin demokrasisini ölçmenin en iyi yolu tutsaklara nasıl davrandığını gözlemlemektir ve buraya baktığımızda insan haklarına yönelik açık bir zafiyeti görebiliriz. Adalet Bakanı'nın bu düzeydeki bir hak zafiyetine değinmemesi, bunun sadece Abdullah Öcalan ve ailesini değil, aynı zamanda tüm Kürt halkını ve özgürlük mücadelesi veren herkesi cezalandırmaya devam etmek için meselenin saman altı edilip, engellenen siyasi bir durum olduğunu göstermektedir” ifadelerini kullandı. 
 
‘Diktatörlük sistemi ve ekonomik çıkarlar tek gerçeklik’
 
Abdullah Öcalan'ın tutsaklığının bir oyuna çevrildiğini kaydeden Paula, kapitalist hükümetlerin çıkarlarını ön planda tutarak bu tecride sessiz kaldığına işaret etti. Paula şöyle devam etti: "Türkiye bir yandan bütün bir mücadeleyi cezalandırmanın yolu olarak Sayın Öcalan'ın tutukluluğunu bir oyuna çevirmeye devam ederken, bir yandan da demokrasi değil diktatörlük sistemini işleterek gerçek yüzünü gösteriyor. Diğer taraftan bu durum, uluslararası alanda yaşanan sessizliğin nedeni olarak, tutsakların haklarına saygı gösterilmesi ve savunulması ya da kolayca çözülebilecek bir çatışmanın çözümünden ziyade, kapitalist iktidarların ekonomik ve siyaset üstü çıkarlarının daha fazla ön planda tutulduğunu da gösteriyor.
 
‘Her şey gizlilikle yürütülüyor’
 
Evet, Türkiye bu durumu Kürt hareketini cezalandırmanın bir yolu olarak kullanıyor fakat aynı zamanda Türkiye üzerinde yaşayan tüm nüfusu kontrol altına almanın bir yolu görüyor ve diyor ki ‘bakın özgürlük için çabalarsanız ne olacağının bir örneği.’ Bunu yaparak Abdullah Öcalan'ın Kürt hareketinin seçilmiş lideri ve özgürlük mücadelesi veren herkese örnek olan rolünün tanınmasını da pekiştiriyorlar. Ayrıca CPT'nin Türkiye ziyareti,  İmralı Adası'ndaki tutuklulara uygulanan rejimin insanlık dışı olduğu yönündeki bulgularla Türkiye'yi yüzleşmeye zorlayacaktır. CPT iç düzenlemelerinde raporu ancak ziyaret edilen ülke anlaşmaya vardığında açıklayacağını söylüyor. Ancak madde 10/2'de komite üyelerinin 3’te 2 kararıyla açıklanabileceğini de belirtiyor. CPT kendi iç görüşmelerini de kamuoyuyla paylaşmadığı için Komite'nin 2/3 oranını sağlayıp sağlamadığını bilmiyoruz. Bu konuda her şey çok fazla gizlilikle yürütülüyor.”
 
‘Kurumlar baskı ve sermaye üzerine inşa edildi’
 
Uluslararası kurumların sistem içinde hukukun üstünlüğü üzerine değil, sermayenin ve baskının egemenliği üzerine inşa edildiğini dile getiren Paula, “Söz konusu maddelerin uygulanmasını ve ülkelerin bunu hayata geçirmesi için zorlayacak bir özerk kuruluşun olmaması, uygulama söz konusu olduğunda yapılan sözleşmelerin çoğunun ıslak imzalı bir kâğıttan öteye gidememesine neden oluyor. Çoğu zaman ıslak imzalı kâğıttan ibaret. Bu durum herhangi bir uluslararası sözleşmenin ve söz konusu sözleşmeleri imzalayan her ülkenin, ortakları tarafından güvenilir kılınması gerektiğini bir kez daha gösteriyor. Evet, CPT maddelerinin uygulanmaması sözleşmenin güvenilirliğine zarar veriyor. Ancak NATO'da herhangi bir uluslararası insan hakları anlaşması imzalamamış ya da Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmesi gibi bir yola gitmiş ülkeler var ama bu ülkelerin hâlâ uluslararası koalisyonlara üye olduğunu da unutmamamız gerekiyor. Bunu yalnızca insani ve siyasi hakların zedelenmesi olarak görebiliriz ve açıkça kapitalist devletlerin (ve onları yöneten oligarkların) çıkarları doğrultusunda siyasi ve ekonomik ilişkileri özel amaçlara dayalı olarak sürdürmenin bir yolu olarak görebiliriz. Bu kurumlar ve sistem hukukun üstünlüğü üzerine değil, sermayenin ve baskının egemenliği üzerine inşa edildi” ifadelerini kullandı.
 
‘Sayın Öcalan İmralı’da olduğu sürece barışçıl yol inşa edilemez’
 
Eğer yeni bir yol inşa edilecekse bunun İmralı’dan geçtiğini vurgulayan Paula şöyle konuştu: “Kurdistan'ın jeopolitik durumu, uluslar üstü sermayenin ekonomik çıkarları ve Türkiye'ye bölgenin 'koruyucusu' olarak biçilen rol, bu son derece ağır cezanın sadece Sayın Abdullah Öcalan'ın Ortadoğu'daki durumu çözme kapasitesiyle ilgili olmadığı anlamına geliyor. Aynı zamanda bu bölgedeki istikrarsızlığın korunması ulus ötesi kapitalistlerin temel çıkarlarından birine hizmet ettiği için, uluslararası güçlerin bu durumu çözmeye kesinlikle ilgi göstermemesi de söz konusu. Ancak  Sayın Öcalan'ın varlığının uluslararası aktörler nezdinde tanınması ve insanlık dışı muamelenin tanınması bunun dışında çok başka bir şeyin tanınmasına işaret eder; aynı zamanda Kürt halkının varoluş hakkının ve topraklarına sahip çıkma hakkının tanınması anlamına geleceğini unutmamamız gerekiyor. Sayın Öcalan'ın özgürlüğü sadece Kürt halkının çektiği acının tanınmasını değil, aynı zamanda onların yaşam haklarının da tanınması olacak. Özgürlüğüne kavuşması ve halkıyla birlikte ilerlemesine izin verilmesi, yeni bir yolun inşa edilmesi için gereken örgütlenme mücadelesini daha da güçlendirecektir. Ayrıca yeni bir yol inşa edilecekse kan üzerinden değil, barış ve saygı üzerinden yapılmalıdır. Sayın Öcalan İmralı Cezaevi'nde tutulduğu sürece bu durumdan sorumlu her aktör için barışçıl ve verimli bir yol inşa edilmesi mümkün değil.
 
İnsanlık dışı muamelenin ortağı olmama çağrısı
 
Her siyasi ve toplumsal aktör, Türkiye, uluslararası toplum, ama aynı zamanda tüm toplumsal hareketler, aydınlar, akademisyenler… Hepsi, eğer gerçekten demokratik olduklarını göstermek istiyorlarsa, CPT'nin önerilerini ciddiye almalılar. Sivil toplumla ilgili olarak da şunu söylemeliyim, zulme ses çıkarmadığımız, herhangi bir kişi veya topluluğa yönelik baskıya izin verdiğimiz de her seferinde bu insanlık dışılığın suç ortağı olduğumuzu ve bunun bizi zalimlerin bir parçası haline getirdiğini hatırlamalıyız. Eğer uluslararası toplum, sivil toplum ve hatta Türkiye en azından imzaladıkları anlaşmalara saygı duymaya ve uygulamaya başlamazsa, bu onların özünde demokratik değil, baskıcı ve otoriter olduğunu ortaya koyacak."
 
 
 
 

Etiketler:

Okumadan geçme!