Soykırıma uğrayanların hikayesini ‘Zerîlerin Direnişi' ile anlattı

  • 09:03 20 Ağustos 2023
  • Kültür Sanat
Evîn Zenda
 
ŞENGAL - Öyküleri kadınları anlatıyor, yazarı kadın, yayına hazırlayanlar kadın, basımını yapanlar kadın… Gazeteci Rojbîn Deniz’in kaleme aldığı soykırıma uğrayan bir toplumun, Êzidîlerin, Êzidî kadınların hikayesini anlatan Zerîlerin Direnişi böyle bir kitap. Ve adından içeriğine, tasarımına kadar nasıl geliştiğini Rojbîn anlattı.   
 
DAİŞ’in Şengal’e yönelik 3 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleştirdiği ve ‘4’üncü Ferman olarak adlandırılan katliamda binlerce kadın kaçırıldı, köle pazarlarında satıldı, binlercesi katledildi. DAİŞ’in kaçırdığı kadınlardan bazıları Şengal’in özgürleştirilmesinin ardından kurtarılarak topraklarına döndü. Gazeteci Rojbin Deniz de Ferman’da kaçırılıp daha sonra kurtarılan kadınların hikayelerini kaleme aldı. Rojbin Deniz’in geçtiğimiz günlerde çıkan “Zerîlerin Direnişi-Güneş kavminin kadın hikayeleri” adını verdiği kitabı Newaya Jin gazetesi tarafından yayına hazırlandı. 310 sayfadan oluşan kitabı basımı ise Meyman Yayınları tarafından yapıldı. 
 
 Êzdalık inancı kültürü, Êzidî kadınların kimliği ve fermana dair bilgileri çarpıcı bir şekilde ele alan Zerîlerin Direnişi’ne ilişkin kitabı kaleme alan gazeteci Rojbin Deniz JINNEWS’in sorularını yanıtladı. 
 
* Öncelikle şunu sormak istiyorum. Zerîlerin Direnişi kitabını yazma amacınızı, nasıl yola çıktığınızı ve sizi buna iten şeyi biraz anlatır mısınız?
 
“Bu yolculuğumda Jineoloji Akademisi Üyesi Nagihan Akarsel’in bana desteği ve yazdığım hikayelerde yanımda durması beni cesaretlendiren esas etken oldu. Zilan bana ‘git ve bilge kadınların hikayelerini ve erdemini bul’ demişti.”
 
3 Ağustos 2014 Şengal ve Êzidî toplumu için, biz kadınlar için sonuçları çok ağır olan bir soykırımla karşı karşıya kalınmanın tarihi. O dönem tek konuşulan şey Êzidî kadınların yaşamış olduğu fermandı. Kadın hikayeleri, fermanın tanıkları, ihanet ve özgürlük mücadelesi gerillaların verdiği mücadeleye dönük her yerde gözüme ilişen haberler vardı. Bir zaman sonra bu haberler azaldı ama Şengal ve soykırım gerçeği bir çok konuda çözülmeyi beklediği gibi acıları da dinmemişti. Özgür basın çalışanı olarak yaşananlara kayıtsız kalamıyorsun. Bu tabi sadece gazeteci kimliği üzerinden yürünen bir yol değil. Bir kadın olarak, yaşanan tarihin bir parçası olarak gelişen hiçbir şeye karşı kayıtsız kalamıyorsun. Bu beni Şengal’e kadar getiren esas etken oldu. Bu yolculuğumda Jineoloji Akademisi Üyesi Nagihan Akarsel’in bana desteği ve yazdığım hikayelerde yanımda durması beni cesaretlendiren esas etken oldu. Zilan bana “git ve bilge kadınların hikayelerini ve erdemini bul” demişti. Bana tam olarak ne söylemek istediğini ben kadınların hikayelerini dinleyince daha iyi anlamıştım. O kadınların hikayelerinde Êzdalık felsefesi, tarih, doğal toplumun kalıntıları, soykırımlar ve ruhta büyüyen umudun kendini bugüne kadar taşıması vardı. Bilgelik kadınlarla taşınmıştı dünyaya ve Êzdalık da dünyanın oluşumuna olan inançtı. Bu yolda yürüdükçe ben kadınlara kadınlar bana cesaret verdi.  Aldığım bu cesaretle fermanı birebir yaşamış kadınlara gittim. Fermanda 12 yaşında olan genç bir kadının yanına gittim. Fexriye konuşmayı reddetmeden bana hikayesini anlatmayı kabul etti. Yazın en sıcak günlerinden bir gündü ve biz Fexriye ile Siba Şex Xidir köyünde Fexriye’nin hikayesine doğru yol almıştık. Fexriye küçük bir çocuğun bırakılmasına şahit olmuştu. O güne kadar bunu kimseye anlatmamış ve ağırlığını hissetmemişti. İlk defa taşıdığı yükün ağırlığını hissetmiş ve göz yaşlarını tutamıyordu. Fexriye ve daha bir çok kadının hikayesi, fermanı yaşamış kadınların acıyı, gözyaşlarını, öfkeyi ve umudu böyle sınır koymadan paylaşmaları bana büyük bir cesaret vermişti. Heval Zilan’ın yazdığım hikayelere karşı ilk refleksi beni yüreklendirmişti. Zilan, bunlar kitaplaşmalı demişti ve ben de öyle yaptım. Bu konuda yanımda olan arkadaşlarımın beni desteklemeleri ve yardımları beni anlatılan hikayeleri bir kitapta toplama kararına götürdü. Kitap her şeyiyle kadınların ortak emeği üzerinden biçim aldı ve Zerîlerin Direnişi oldu. Zerîlerin Direnişi kitabi güneş kavminin kadın gerçeğini ve bu kavme yapılan fermanın gerçek yüzünü anlatmak üzerinden kaleme alındı. 
 
* Biraz kitabın içeriğinden söz etmenizi isteyeceğim, neler var kitapta, örneğin kaç hikaye?
 
“Dağlara sığınan kadınların da hikayeleri var. Şengal dağlarında 14 günlük kıran kırana bir direniş ve yaşanan acılar da küçümsenmeyecek düzeyde ağır. Kitap aynı zamanda özgürlük mücadelesi gerillaları ve şervanları sayesinde oluşan umut ve bu uğurda verilen mücadeleyi soykırımdan çıkış yolu olarak ele alıyor.”
 
Kitap 18 hikayeden oluşuyor. Kitapta aynı zamanda Êzdalık inancı, felsefesi, tarihi, coğrafyası ve Êzdalık’ta kadın olgusunu açan bölümler var. Soykırıma uğrayan bir toplumun hakikatini bilmek ona neden soykırım yapıldığını daha iyi anlatır. Ben de bundan yola çıkarak her hikayenin ilk bölümlerini Êzdalık hakikati üzerinden örmeye çalıştım. Onun dışında hikayeler DAİŞ’in eline geçen Êzidî kadınların yaşamış olduklarını tüm detaylarıyla anlatıyor. DAİŞ ve onun ortakları ya da onu körükleyen güçlerin gerçek yüzünü, 21’inci yüz yılın kadın kırımını, çocuklara yapılan vahşeti, kadınların ruhlarına ve bedenlerini parçalayan her türden barbar uygulamayı her bir kadının hikayesinde anlatmaya çalıştım. Ayrıca dağlara sığınan kadınların da hikayeleri var. Şengal dağlarında 14 günlük kıran kırana bir direniş ve yaşanan acılar da küçümsenmeyecek düzeyde ağır. Kitap aynı zamanda özgürlük mücadelesi gerillaları ve şervanları sayesinde oluşan umut ve bu uğurda verilen mücadeleyi soykırımdan çıkış yolu olarak ele alıyor. Gerek dağlarda direnen ve gerekse de DAİŞ çetelerinin alıp götürdüğü kadınların direnerek ve umut mücadelesine sarılarak özgürleşmeleri kitabın bütünlüğünü oluşturan en önemli yan olarak öne çıkıyor.  
 
 
* Gelelim kitabın ismine... Neden Zerîlerin Direnişi?
 
“Êzidî toplumunda kadınlar için ‘Zerî’ kavramı kullanılıyor. Kök olarak doğuş, yaratılma anlamına da gelir. Êzidî toplumun kök hücreleri yani yaratıldıkları Mezopotamya topraklarında kadınların doğuşun ve yaşamın yaratanları olduğuna inanılması üzerinden Zerî kullanılır.”
 
Kitabın ismi konusunda daha önce belirlediğim bir isim vardı daha doğrusu kitabın son bölümlerinde belirlemiştim. Fakat daha sonra sonlara doğru isim değişikliğine giderek Êzidî kadınların isteği üzerine Zerîlerin Direnişi yaptım. Bu ismi 12 yaşında fermana tanık olmuş Suham Şengali ve Dayê Berfê belirledi. Dayê Berfê’nin Zerî üzerine tanımı beni yüreklendirdi. Êzidî toplumunda kadınlar için “Zerî” kavramı kullanılıyor. Kök olarak doğuş, yaratılma anlamına da gelir. Êzidî toplumun kök hücreleri yani yaratıldıkları Mezopotamya topraklarında kadınların doğuşun ve yaşamın yaratanları olduğuna inanılması üzerinden Zerî kullanılır. Bu tanım Êzidî toplumunda her ne kadar fermanlara uğramışsa da yaşama tutunmayı bilmiş ve hala kullanılır. Êzidî toplumunun bakurê Kurdistan topraklarından yola çıkış hikayelerinde, kutsal mekanları olan Şexan’ı savunma savaşlarında da ve kadim topraklar olan Şengal’i bırakmamak için göstermiş oldukları direnişte de Zerîler hep vardı. Devrimci Atakan Mahir’in söylediği gibi “Zamanın faşist ruhuna karşı direnmek” işte zaman yolculuğunda Zerîlerin Direnişi soykırımcı ve faşist zihniyete karşı gelişti. 
 
* Böylesi eserlerin kadın ve topluma etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
“Bugünün AKP-MHP’ye ek olarak işbirlikçi PDK’nin Êzidî toplumuna yaşattığı 74’üncü Ferman, dün yaşadığı soykırımlardan çok bağımsız değil. Hatta aynı amacı güdüyor. Kürt kültürü, inancı ve felsefesinin köklerini yok etmek. Tarih bugüne kadar böyle geldi. 74’üncü Ferman da bir ilk oldu, soykırım ve ihanet tekerrürü yaşadı ama direniş ve yalnız olmama noktasında ezberler bozuldu ve amaçlanan soykırım gerçekleşmedi.”
 
Êzidî toplumu ve Êzdalık tarihten günümüze ötekileştirilerek bugüne kadar geldi. Kürtler ve kök hücre olan Êzidî toplumuna dönük soykırımlar bir toplumun kültürü, inancı, felsefesi, kadın ruhu yok edilmek üzerinden gelişti. Her soykırımda Êzidî toplumu yalnız, ihanete uğramış ve katledilmeye hak görülen taraf olarak görüldü. Osmanlıların kanlı tarihinde yüzlerce Êzidî katliamına rastlamak mümkün. Bundan kaynaklı büyük kayıplar vererek inançtan kopmalar çok fazla oldu. Kürt toplumun kök hücrelerindeki sarsılma Osmanlıların eliyle yapılmış ve içinde ihanetin karıştığı soykırımlarla gerçekleşti. Bugünün AKP-MHP’ye ek olarak işbirlikçi PDK’nin Êzidî toplumuna yaşattığı 74’üncü Ferman, dün yaşadığı soykırımlardan çok bağımsız değil. Hatta aynı amacı güdüyor. Kürt kültürü, inancı ve felsefesinin köklerini yok etmek. Tarih bugüne kadar böyle geldi. 74’üncü Ferman da bir ilk oldu, soykırım ve ihanet tekerrürü yaşadı ama direniş ve yalnız olmama noktasında ezberler bozuldu ve amaçlanan soykırım gerçekleşmedi. Osmanlıların torunlarına karşı tarihin intikamını almak için yola çıkan Apocu felsefeyle yola çıkan Özgürlük gerillaları öncelikle 12 suvariler olarak Êzidî toplumunun yanında durdu, ferman günü ve sonrasında yüzlerce hatta binlerce özgürlük gerillası ve şervanı yönünü Şengal dağına verdi. DAİŞ’e karşı amansız bir mücadele verildi ve Şengal özgürleştirildi. Sadece bu değildi binleri bulan ötekileştirilme ve yalnızlaştırma siyasetine karşı bu kez Êzidîler yenik düşmemiş ve öz güvenlerini kazanmış bir şekilde Şengal’i eskisine yani duygu, fikir olarak en saf haline kavuşturmak için yoğun bir mücadelenin içine girildi. Demokratik Özerk Şengal sistemi bu mücadelenin sonucunda gelişti. Özgürlük uğruna verilen bedeller Êzidî toplumu ve Apocular arasında güçlü bir bağ kurdu. Anneler çocuklarına hitap eder gibi gerillaları çocukları olarak bağırlarına bastılar. Gerillalar da Şengal’li her anneyi yol göstericileri ve mücadelenin en güçlü moralleri olarak gördüler. Yara alan beden özgürlük mücadelesiyle iyileşiyordu. Yeni Osmanlıcılık hayalleriyle yola çıkan Türk faşizmi soykırım yolunda büyük bir kırılma yaşamış ve ihanetin de gerçek yüzü açığa çıkmıştı. Şengal’i Êzidî toplumuna zindan gibi yaşatanların planları suya düşmüş ve Êzidî toplumu dışarıya açılmaya, dışardakini kendine ait görmeyi, ilk defa ihaneti tüm Kürtlerden bilmeyerek Kurdistanlaşma yolunda yürüme mücadelesi veriyor. Bu coğrafyanın kadim inancı ve Kürt kültürünün kök hücresi olmanın onurunu ilk defa yaşadı. Bunun öncülüğünü kadınlar, dayêler yaptı. Bu ruh ve fikir tüm düşmanları alt edercesine büyük bir direniş meydanı yarattı.  
 
* Êzidî kadınların soykırım, soykırıma karşı mücadele, ne temelde savaştıklarına ilişkin ne var Zerîlerin Direnişi’nde?
 
“Kadınların ‘jin jiyan azadî’ sloganıyla yürüdükleri yolda en çok Êzidî kadınlarla karşılaştık. Onlar bu jin jiyan azadî şiarını bir slogan olarak değil bir felsefe olarak yüz yılardır yaşıyorlardı zaten. Bu yüz yılda da yaşadıkları soykırım ve buna karşı geliştirdikleri mücadelede onları jin jiyan azadî felsefesinde kenetleyerek özgürlük mücadelesine daha fazla yakınlaştırdı.”
 
Kadınlar genelde soykırım kıskacında tutulanlar oldu. Her soykırım önce kadınlara uğradı. Önce kadınları yok etti. 74’üncü soykırım da ilk olarak kadınları hedefledi. Bunun sonucunda binlerce kadın DAİŞ çetelerinin eline geçerek her tür barbar uygulamadan geçti. Bu bütün kadınların vicdanını yaralayan bir durum yarattı. Bizim öfkemiz de soykırımı yapanlara, yaptıranlara gelişti. Kadınların “jin jiyan azadî” sloganıyla yürüdükleri yolda en çok Êzidî kadınlarla karşılaştık. Onlar bu jin jiyan azadî şiarını bir slogan olarak değil bir felsefe olarak yüz yılardır yaşıyorlardı zaten. Bu yüz yılda da yaşadıkları soykırım ve buna karşı geliştirdikleri mücadelede onları jin jiyan azadî felsefesinde kenetleyerek özgürlük mücadelesine daha fazla yakınlaştırdı. Jin jiyan azadî felsefesiyle yol almak demek örgütlenme, savunma mekanizmasını güçlendirme, tüm dünyada kadın dayanışmasını sağlama tabi ki ortak kadın mücadelesi yaratmak demek olur. Êzidî kadınlar ferman sonrası 9 yılda bu süreci en aktif yaşayanlar oldu. Kadınların savaşı sadece DAİŞ’e karşı değil, kadınları soykırım zihniyetine kurban eden ve aynı zamanda toplumsal cinsiyetçiliği kadınlara kadermiş gibi kabul ettiren zihniyete karşı gelişti. Êzidî kadınların, kadın gerillalardan aldıkları cesaret, onları sadece DAİŞ’e karşı değil onları yok sayan zihniyete karşı da cesurca savaşabilme azmini geliştirdi. Kadınlar bunu başardı.  
 
Bugün PDK’nin Êzidî kadınları alınıp satılacak mal olarak gören ofislerinin sahte kurtarma hikayeleri kadınların verdiği mücadeleye gölge düşürmek üzerinden gelişiyor. Bunun için Êzidî kadınların yaşamış oldukları soykırımı ve sonrasında özgürleştirme mücadelelerini sebep ve sonuçlarıyla iyi bilmek gerek. Her soykırım ve kurtarılmanın hakikate götüren bir hikayesi vardır. PDK’nin Êzidî kadınları tanımlamasında hakikatleri açığa çıkartan hikayeleri yok. Onların tüm hikayelerinde Türkiye faşizminin yardımları ve sahte başarıları var. Bunu görmek ve taşları doğru bir şekilde yerlerine yerleştirmek aynı zamanda soykırımın gerçek yüzünü açığa çıkartacaktır. Kadınlar erkek aklıyla topluma yön veren, soykırımı sonuçlandırmak isteyen PDK ve onunla işbirlikçilik yapan erkeğin oyunlarını bozdu demek doğru bir tanımlama olacaktır. Tabi bu yolda kat edilmesi gereken daha çok yol var. Başlangıcın zaferle taçlanmış olması geleceğe bir yol haritası belirliyor. Zerîlerin Direnişi bu mücadelenin sonucu ve bu mücadeleyi yürüten Êzidî kadınların kitabıdır.  
 
* Kitap sadece Türkçe mi yazıldı?
 
“Zerîlerin Direnişi bir kadın kitabı ve bunun için kitabın her şeyiyle kadın renginde ve dokunuşunda olmasını istedim. Bunun için kitap Meyman Kadın Yayınevi tarafından basıldı.”
 
Kitap Türkçe yazıldı. Fakat daha sonra Kurmanci’ye çevirisi yapıldı. Aslında ilk olarak Kurmanci basılmasını tercih ediyordum. Bazı teknik sorunlarla karşılaşınca olmadı. Ben de kitabı fermanın yıl dönümüne denk getirme istediğimden kaynaklı mecbur Türkçe baskısı gerçekleşti. Zerîlerin Direnişi bir kadın kitabı ve bunun için kitabın her şeyiyle kadın renginde ve dokunuşunda olmasını istedim. Bunun için kitap Meyman Kadın Yayınevi tarafından basıldı. Önsözü yoldaşım Nagihan Akarsel’in anısına Jineoloji Akademisi tarafından kaleme alındı. Kapak fotoğrafları ve kurgusunu Êzidî kadınlarla birlikte belirledik ve Êzdalık inancına göre bir kompozisyon oldu. Tabi kitabın yazılma evresinde, redektesinde ve dizaynında bir çok arkadaşımın bana çok değerli destekleri oldu. Bu röportaj yoluyla bana desteği ve yardımları olan tüm arkadaşlarıma buradan sevgilerimi yoluyorum. Ayrıca kitabı Kurmanci isteyen bir çok okuyucu için de, kitap önümüzdeki süreçte Kurmanci olarak basılacak.  
 
 
 
 

Etiketler:

Okumadan geçme!