Filistin’e ağlayanlar ‘Suriyeliyi’ kovuyor

  • 09:03 25 Şubat 2024
  • Medya Kritik
 
Gülistan Gülmüş
 
AMED - Özel savaş politikalarının medyada ayağı, ırkçılığı ince ince işlemeye devam ediyor. Filistin’de yaşamını yitirenler için protesto eylemleri düzenleyen kesimler, aynı koşullardan kaynaklı Türkiye’ye yerleşen Suriyeli mülteciyi kovuyor. Dijital medyada çığ gibi büyüyen bu çelişkiyle beraber nefret duygusuyla bütünleşen ırkçılık da büyüyor.
 
Dünyada savaş denildiğinde akla gelen ilk bölge Orta Doğu. Zengin yer altı kaynakları, verimli toprakları ve coğrafi konumu üzerinden her devrin iktidarları tarafından hedef alınan, savaşlara, soykırımlara, katliamlara sahne olan Orta Doğu, 21’inci yüzyılda da aynı şekilde hedef alınıyor. Orta Doğu’da yoğunlaşan savaşlarda dinsel, etnik ve kültürel kimlikler gerekçe yapılarak neredeyse yaşam yok ediliyor. Orta Doğu’da savaşlar devam ederken, savaşın “dışında” olduğunu düşünen kesim bu durumu nasıl karşılıyor, nasıl yorumluyor? Savaştan kaçan mülteciler, sığındıkları ülkelerde nasıl muamelelere maruz kalıyor… Tüm bu soruların somut pratiklerine ulaşmak zor değil. Daha önce 4’üncü güç olarak vurgulanan ancak şimdilerde neredeyse her değerlendirmenin içinde “birinci güç” şeklinde ifade edilen medya ve dijital medyada bu savaşlar ve savaşlardan kaçanlar nasıl karşılık buluyor, nasıl bir yaklaşım sergileniyor?
 
Irkçı ve ötekileştirişi yaklaşımlar
 
Suriye’de 2011 yılından bu yana süren savaş nedeniyle binlerce Arap ve Kürt, topraklarını terk etmek zorunda kalarak ya başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere ya da Avrupa’ya, Amerika’ya göç etti. Ancak Suriyelilerle gündeme gelen mülteci meselesi, bir nefret ve ırkçılık sorununa dönüştü. Özellikle Türkiye’de derinleşen ve “Ekmeğimizden olduk”, “Çölünüze geri dönün bedeviler”, “Hangi çöplükten geldiyseniz oraya dönün”, “Vatanlarını korumak yerine kaçtılar”, “Onlar yüzünden iş bulamıyoruz”, “Defolup gitsinler, onlardan nefret ediyorum” gibi söylemlerle yayılan ırkçılık ve nefret, belki en çok da dijital medya platformlarında kendine propaganda alanı buldu. 
 
Haber sitelerinin medyadaki ayrıştırıcı yaklaşımları
 
Yaşamın her alanında etkili ve kitleyi harekete geçirebilecek güçte olan dijital medya, özellikle iktidarın ideolojik araçları şeklinde yayıncılık yapan ana akım medya tarafından da mültecilere nefreti büyütme üzerinden kullanılıyor. Manşetlere çekilen ötekileştirici başlıklar, seçilen kelimeler kitleyi nefrete sürüklemeye yetecek güçte. Ancak nefret elbette sadece “mülteci” kimliğine odaklanmıyor. Savaş nedeniyle topraklarını bırakan Suriyelilerin “Topraklarını bırakıp kaçan korkaklar”, Ukraynalıların “Onlar bizim misafirimiz” yaklaşımları ile karşılanması da ayrımcılıkta önemli olanın mültecilik değil, kimlik olduğunu vurguluyor.
 
Dijital medyada kitleyi nefrete sürükleyen etkenler ne?
 
Kitleleri dijital medyada yoğun bir şekilde etkileyen etkenlerin başında, içinde bulunduğumuz jenerasyonun algı operasyonları oluşturarak ilgiyi üzerine çeken fenomenler geliyor. İronik söylemlerde bulunarak belli bir kitle oluşturup o kitlenin nefret duygusunu büyütecek pratikleri sergileyen fenomenler, bu durumu ticarete dönüştürerek para kazanmaya başladı. Bunun yanı sıra kitlenin kendini yakın hissettiği siyasiler de büyük oranda etki oluşturdu. Ülkücü zihniyete sahip siyasiler kendisine hitap eden kitleye nefreti enjekte ederek, “Hepsini geldikleri yere geri göndereceğiz” söylemlerini kullandı. Siyasilerin yanı sıra yaşamlarının merkezine alt-üst zihniyetini oturtan kitle de bu nefretin oluşup büyümesinde üstün bir rolün sahibi.
 
Filistin’de başlayan savaş nasıl karşılandı?
 
Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’e saldırıları ile gelişen savaş devam ederken, hem yaşamda hem de dijital medyada bir dayanışma zinciri oluşturuldu. Tüm bunlar yaşanırken dijital medyada her gün bu savaşların bir an önce bitmesi için paylaşımlar yapıldı. Dijital medyada savaşın durdurulması adına çokça destek amaçlı etkinlikler düzenlendi ve bu etkinlikler kitleyi etkiledi. Ancak 2011 yılında da Suriye’de başlayan ve bugün hala devam eden, binlerce insanın yaşamını yitirdiği, yüz binlercesinin göç yollarına düştüğü savaşa karşı aynı duyarlılık gösterilmedi. Cihadist örgütlerin saldırılarında aynı dayanışma örgütlenmedi. Tam tersi göç yollarına düşenler ölüme terk edildi, ölümleri reva görüldü.
 
Aynı durumlar farklı yaklaşımlar
 
En güçlü silah olarak tanımlanan dijital medyada bu her iki bölgede yaşanan savaşa ve savaştan etkilenenlere yaklaşım farklı oldu. Suriyelilere yıllardır nefretle yaklaşan ve bu düzeyde paylaşımlar yapan dijital medya kullanıcıları Filistin için destek paylaşımları sergiliyor. Geçtiğimiz günlerde Suriyeli bir kadının Türkiyelilere yönelttiği soru büyük dikkat çekti. Göç ettiği günden bu yana “bedava” bir yaşam sürdüğü iddiası ile linç edilen kadın, buradaki kesimin Filistin’e ağladığına ancak herhangi bir  göç durumunda Filistinlilere de aynı muamelenin gösterileceğine vurgu yaptı. Kadına buradan gitmeleri gerektiği yönünde sözlü şiddet uygulanmasına dijital medya kullanıcıları yeni sözlü şiddet ifadeleri geliştirerek nefreti büyüttü.