Toplumsal değerler, ahlaki ölçüler ve medya…

  • 09:07 3 Aralık 2023
  • Medya Kritik
 
Öznur Değer
 
HABER MERKEZİ - Ülkede son 3 günde yaşanan 3 farklı olay (cenazenin kutuda teslim edilmesi, kadın cenazesinin çıplak bir şekilde teşhir edilmesi ve ATK’nin 81 yaşındaki Makbule Özer hakkında verdiği ‘cezaevinde kalabilir’ raporu) devletin Kürtler nezdinde topluma uyguladığı özel savaş politikalarını gözler önüne sererken, medyanın sessizliği ve “terörize” anlayışı toplumsal çürüme, ahlaki yozlaşma ve kanıksamada önemli rol oynuyor.
 
Bir toplumu var kılan sahip olduğu manevi değerler iken, toplumu ayakta tutan ise sahip olduğu tarihsel mirası taşıması ve toplumsal vazifelerini yerine getirmesidir. Irk, dil, din, inanç fark etmeksizin evrenselleşen ortak insanlık ve toplumsal değerlerin başında ise ölüye saygı ve buna bağlı olarak gömülme hakkı geliyor. Kimi toplumlarda, taşıdığı dini veyahut toplumsal inanç gereği gömülmenin yerini yakılma vb. ritüeller alsa da sonuç itibari ile yaşamını yitiren bir kişiyi sonsuzluğa uğurlamak evrensel ahlakın bir ölçütü.
 
Uluslararası Savaş Hukuku ve toplumsal ölçüler  
 
Savaş hukuku ve ahlakında bile bu ritüelin gerçekleşmesi için savaşan güçler arasında çeşitli anlaşma veya uzlaşı gerçekleşir ve cenazeler ait olduğu topluluğa teslim edilir. Bu anlamda “Uluslararası Savaş Hukuku” (Uluslararası İnsancıl Hukuk) silahlı çatışmalar sırasında uygulanan hukuki kuralları ve prensipleri düzenleyen bir hukuk dalı olup tüm dünyada geçerliliğini sürdürüyor.
 
Vücut bütünlüğüne saygı duymak zorunda
 
Bu hukuk dalı kapsamında 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ndeki bazı maddeler, tarafların bu ilkelere uyma yükümlülüğünü hatırlatarak aksi takdirde uluslararası anlamda savaş suçunun işlendiğini bildiriyor. Bu maddelerden biri ölülere dair düzenlenen husus iken, bir başka maddede ise “Kişinin hayatına, vücut bütünlüğüne veya onuruna karşı her türlü saldırı, işkence ve kötü muamele”ye dair düzenlemeyi içeriyor. Uluslararası Savaş Hukuku’na göre “Savaşan taraflar yerleşik teamüllere, insanlık prensiplerine ve kamu vicdanının gerekli kıldığı diğer hususlara uymak zorundadırlar.”
 
Medya savaş ve insanlık suçlarının neresinde?
 
Ancak gelinen noktada Türkiye’nin ve silahlı ordusu olan TSK’nin işlediği savaş ve insanlık suçlarına her gün bir yenisi eklenirken, kamuoyu vicdanının temel denetleyicisi olan medyanın bu suçun ve ortaklığın neresinde olduğunu irdelemek gerekiyor.
 
20’nci yüzyılın savaş suçu 21’nci yüzyılın fotoğraf karesinde
 
90’lardan bu yana başta köy yakmaları, sivil katliamlar, faili meçhul cinayetler ve siyasi infazlar olmak üzere bizzat devlet veya devlet destekli militarist güçler eliyle işlenen savaş ve insanlık suçları sınırsızlığını korurken, güncele baktığımızda ise benzer suçların devamlılığını birçok fotoğraf karesinden görebiliyoruz.
 
Unutulmayan resme güncel şiddet
 
Burada hafızalara kazınan ve insanlık değerleri açısından unutulması mümkün olmayan bir kare ile durumu özetlemek istiyorum. 21 Kasım 2004 tarihinde Mêrdîn’in Qoser (Kızıltepe) ilçesinde evinin önünde ayağında terlikle devletin silahlı güçleri tarafından 13 kurşunla katledilen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı hatırlatmak istiyorum. Uğur’un babası Ahmet ile katledilmesinin hemen ardından yapılan ilk resmi açıklama doğrultusunda dönemin Mardin Valisi Uğur’u ve babasını ivedilikle “terörist” ilan etmiş ve esasında medyaya bu haberin nasıl servis edilmesi gerektiği talimatını vermişti. Kamu vicdanı ve denetleyici mekanizma konumunda olması gereken medya ise devletin yarattığı algı üzerinden haber servis ederek “kamu yararına” iş üretmek yerine “devlet yararına” iş üretmeyi tercih ederek algı operasyonuna yönelmişti. Elbette ana akım medya dışında devletin sipariş haberini yapmak yerine olayı inceleyen ve hakikati kaleme alan cesur gazeteciler de vardı. Ancak aradan geçen 19 yıla baktığımızda medyanın bugün dünden daha tartışılır bir konumda olduğunu söylemek mümkün. Neden mi? Öncelikle geçtiğimiz günlerde Uğur ve babasının mezar taşının tahrip edildiğini anımsatmak gerekiyor. Ancak özgür basın ve kimi sol görüşlü basın mecraları dışında bu şiddeti haberleştiren dahi olmadı.  
 
3 günde 3 olay
 
Son 3 günde peş peşe yaşanan ve devlet eliyle Kurdistan’da gerçekleşen özel savaş politikalarını adeta özetleyen 3 olay, medyanın toplumsal çürüme ve ahlaki yozlaşmadaki rolünü de gözler önüne seriyor. Bunlardan biri Colemêrg'de (Hakkari) yer alan Kato Marînos bölgesinde 14-15 Eylül 2018 tarihinde çıkan çatışmada yaşamını yitiren 5 YJA-STAR’lı ve HPG’lilerden biri olan Menfiyat Elçiçek’in (Axin Seydo) cenazesinin 5 yıl aradan sonra iki gün önce karton kutu içerisinde ailesine teslim edilmesi olayı. Yukarıda bahsini ettiğim Uluslararası Savaş Hukuku’na açıkça aykırılık teşkil eden bu durumun toplumsal ve ahlaki boyutunu irdelemeyen medya, yaşamını yitiren PKK’linin ideolojik kimliği üzerinden algı oluşturmaya çalıştı. Kamu vicdanı olma ve devleti denetleme gücünü bu olay üzerinden ayaklar altına alan medya, gömülme ve yas hakkının yalnızca devlet nezdinde belirlenen kesimlere yönelik uygulanabileceği noktasına bilinçli veya bilinçsiz ortaklık etmiş oldu.     
 
Kamuoyu vicdanı mı medya vicdansızlığı mı?     
 
Yine iki gün önce TSK’lilerin YJA-Starlı bir kadının ölü bedenini çıplak bir şekilde teşhir etmesi olayı dijital medyaya servis edilen bir kare oldu. Kamuoyu tarafından ne vicdani ne ahlaki ne de toplumsal yönden kabul edilmeyecek olan bu görüntüye medya yine sessiz kaldı. Medyanın sessizliği ise kamuoyunun vicdansızlığına ve bu tür ahlak dışı karelerin kanıksanmasına neden oluyor. Bu durum kamuoyu vicdanına nasıl sığar ve medya vicdansızlığıyla özetlenebilir mi?
 
Medya kanıksama silahıyla ahlaki çöküşü derinleştiriyor
 
Ve son olarak 3’ncü olay ise 3 gün önce Wan’ın Artemêt ilçesinde “örgüte yardım etmek” iddiasıyla mahkemenin verdiği 2 yıl 1 aylık hapis cezası sonrası 9 Mayıs 2022’de tutuklanan ve cezasının bir yıl ertelenmesi üzerine 7 Eylül 2022’de serbest bırakılan 81 yaşındaki Makbule Özer hakkında Adli Tıp Kurumu (ATK) verdiği “cezaevinde kalabilir” raporu. Bu rapor üzerine 81 yaşındaki Makbule teyze yeniden cezaevine girecek. 81 yaşında, en temel şahsi ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak noktada olan bir kadının “terörist” algısı yaratılarak cezaevine giriyor olması hangi kavramlarla açıklanabilir? İktidarın sunduğu suni gündemlerle meşgul olan ana akım medya, Makbule teyzenin haberini dahi geçmezken, kamuoyu vicdanını harekete geçirmesi gereken rolünü çoktan yitirmiş durumda. Bununla da sınırlı kalmayıp yarattığı manipülasyonlar ve algı operasyonlarıyla, kanıksama silahını kullanıp adeta ahlaki ve toplumsal yozlaşmaya öncülük eder noktaya geldi.    
 
Kalıcı olan iktidarlar değil toplumsal ve ahlaki değerlerdir
 
Yalnızca son 3 günde yaşanan bu 3 olay bile medyanın ahlaki yozlaşma ve toplumsal çürümedeki rolünü gözler önüne seriyor. Toplumun manevi değerleri olan bu 3 olaydaki sessizliğini koruyan veya devletin yarattığı “terör” argümanını kanıksamayla harmanlayan medya toplumun vicdanı olmaktan çıktığı gibi kapitalizmin çürüme ve yozlaşma ideolojisine katkı sunuyor. Medyada rol alan bireylerin hatırlaması ve unutmaması gereken bir durum var ki, kalıcı olan iktidarlar değil toplumsal ve ahlaki değerlerdir.  (öd