‘Türkiye NATO’da Kürt karşıtlığı kartını ortaya koydu’

  • 09:05 2 Temmuz 2022
  • Siyaset
ANKARA – İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda Türkiye ile varılan anlaşmaya ilişkin konuşan HDP’li Gülistan Kılıç Koçyiğit, Türkiye’nin burada da Kürt karşıtlığı kartını ortaya koyduğunu söyledi. Gülistan, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’yı kendisi gibi baskıcı rejim haline gelmeleri yönünde baskı yaptığını söyledi. 
 
NATO üyesi ülkeler, 29-30 Haziran günlerinde İspanya’nın başkenti Madrid’de bir araya geldi. Görüşmelerde yer alan AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, burada Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö, İsveç Başbakanı Magdelena Andersson ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in katıldığı dörtlü görüşme bir görüşme gerçekleştirdi. NATO görüşmeleri öncesinde 28 Haziran günü gerçekleşen buluşmada, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik süreçlerine dair üçlü memorandum imzalandı. 
 
Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinisto, Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini desteklemeyi kabul ettiğini duyurdu.  NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılım için Türkiye ile mutabakata vardığını, Türkiye'nin endişelerinin giderileceğini aktardı.
 
Üçlü mutabakat sonrası basın toplantısı düzenlenmezken, hangi konularda anlaşmaya varıldığı ise önümüzdeki süreçte netlik kazanacak. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Muş Milletvekilli Gülistan Kılıç Koçyiğit, Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında varılan mutabakat sonrası NATO üyelik süreçlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Türkiye NATO’da Kürt karşıtlığı kartını ortaya koydu’
 
Gülistan, Türkiye’nin elindeki her kozunu Kürtler aleyhinde kullandığını ve elinde bulunan her imkanı da Kürtlerin haklarını törpülemek için sahaya sürmeye çalışan bir ülke konumunda olduğunu söyledi. AKP ve MHP ittifakının dünyanın her yerinde Kürtlerin kazanımlarına saldırdığına dikkat çeken Gülistan, “AKP iktidarını Kürtlerin topraklarını işgal etmesi, Kürtlerin kazanımlarına yönelik baskı politikaları tatmin etmiyor. Bu anlamıyla İsveç’ten, Finlandiya'ya, Japonya’dan tutalım dünyanın dört bir yanına kadar Kürtlerin kazanımlarını hedef alan bir yaklaşım var. Türkiye’nin bu tavırlarına alışık olduğumuzu, bunu sistematik bir şekilde yaptıklarını biliyoruz. Gire Spi, Serekaniye ve Efrîn işgali de benzer bir süreçten geçtiğini, Rusya ve ABD arasındaki çelişki kullanılarak bir işgal girişimi yapıldığını biliyoruz. Şimdi de Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş gerekçesiyle Avrupa’da ciddi bir güvenlik algısı var. İsveç ve Finlandiya gibi küçük ülkeler de hızlı bir şekilde özellikle Rusya ve Ukrayna savaşından sonra NATO’ya girme kararı aldı. ABD ve İngiltere, bunu destekleyen bir pozisyonda. Türkiye’de burada Kürt karşıtı kartını ortaya koydu” dedi.
 
‘ABD arabuluculuk yaptı’
 
“Türkiye’nin NATO görüşmelerinde zafer elde etti mi etmedi mi?” sorusunun tartışmaya açık olduğuna işaret eden Gülistan, bunun bir zafer olmadığını Türkiye’nin NATO’daki tavrının iç politikayla milliyetçi kesime seslenmek için kullandığını kaydetti. Gülistan şöyle devam etti: “Tayyip Erdoğan kalkıp; ‘Ey İsveç, ey Finlandiya dedik ve masada kazandık’ diyecektir. Ama böyle bir şey olmadığını biliyoruz. İsveç ve Finlandiya’nın da Türkiye’ye taviz vermediği anlamına gelmiyor. Özellikle YPG ve PYD’nin Türkiye’ye karşı hiçbir faaliyeti olmamasına rağmen, Türkiye’nin sürekli orayı ‘terörize’ edip ‘işgal’ girişimleri olmasına rağmen Türkiye’ye yönelik saldırıların ‘sakıncalıymış’ gibi metne geçmesi sorunlu. Gire Spi ve Serekaniye işgalinden sonra İsveç Türkiye’ye silah satmayı bırakmıştı. Bu silah satışına yönelik ambargo ortadan kaldırıldı. Bu memorandum anlaşmasının en önemli adımlarından birisi ABD’nin arabuluculuk yapması. Deyim yerindeyse Türkiye’yi çok sarsan, Türkiye açısından ciddi bir sorun yaratan F-16 programından çıkarılması ve yaptırımlardı. Tekrardan F-16 satışların yapılması yönünde Bıden’ın bir sözü olduğunu, bir taahhüdü olduğunu görüyoruz.”
 
‘NATO ileri karakol olarak Türkiye’yi konumlandırıyor’
 
Türkiye’nin NATO açısından jeopolitik bir ülke olduğunu dile getiren Gülistan, NATO’nun bu nedenle Türkiye’yi kaybetmek istemediğini söyledi. Gülistan şu sözleri kullandı: “Özellikle ABD ve İngiltere bloğu Ortadoğu’daki birçok alanı NATO’nun ileri karakolu olarak Türkiye’yi konumlandırıyor. Türkiye’nin her seferinde Kürtler üzerinde tavizler vermesi, Kürtleri kurban eden bir uluslararası politika var. Kürt sorunun demokratik yollardan çözülmemesinin nedeni de NATO’nun pozisyonudur. NATO’nun barışçıl yöntemleri desteklemek yerine askeri operasyonları desteklemesi, sürekli Türkiye’nin güvenlik endişelerini ‘çok iyi anlıyoruz’ gibi kavramlarla yaptığı insan hakları ihlallerini görmezden gelen tutumları olduğunu söyleyebiliriz. İsveç ve Finlandiya insan hakları konusunda ilerleyen ülkeler, hukuk ve siyaseti ayrışmış, yargının bağımsız olduğu ülkeler ama bugün taviz vermelerine dönük sinyaller görüyoruz. Bu geri iade konusunda yargı makamlarının yetkili olacağını ve bu anlamıyla bir taahhüde girmeyeceklerini görüyoruz. Yakın dönemde İsveç ve Finlandiya halkları ve demokratik kamuoyu bu kirli pazarlıklara dayanan, savaşı körüklemeye dönük imzalanan anlaşmaların karşısında bir duruş sergileyebilir.”
 
‘Rusya tehdit olarak kullanıldı’
 
İsveç ve Finlandiya’nın Kürtlere yönelik özel bir düşmanlığı olmadığını, evrensel demokratik değerler açısından da Türkiye’den çıkmak zorunda kalanlara İsveç ve Finlandiya’nın ev sahipliği yaptığını anımsatan Gülistan, “İki ülke için bir taraftan evrensel değerler bir taraftan güvenlik kaygısı var. Bu ikisi arasında bir tercih yapmaya zorlanıp bu tercihi de halk lehine yapmak için zorlandıklarını görüyoruz. ‘NATO’ya girmek istiyorsanız Türkiye’nin kaygılarını dikkate almalısınız yoksa NATO’ya giremezsiniz, olası bir Rusya saldırısında yalnız kalırsınız’ deniliyor. Küçük ülkelerden bahsediyoruz ve bu kaygıdan kaynaklı hızlı bir şekilde yol bulmaya itilmiş durumdalar. Türkiye’nin ifade ettiği gibi çok büyük kazanımlar elde edilmiş ya da gerçek anlamda bir zafer çıktı diye ifade edilemez. Burada Türkiye’nin elde edeceği en büyük çıkar ABD’nin F-16 satışını onaylamasıdır. Rusya bir tehdit olarak gösteriliyor, Türkiye Rusya’dan S-400 almış ve hala S-400’nü aktive edememiş bir ülke. Biz de sormak istiyoruz; Bir metne imza atıyorsunuz ve o metinde Rusya açık tehdit olarak kabul ediliyorsa Türkiye burada nasıl bir pozisyonda olacak? Türkiye’nin Rusya’ya karşı şirin görünme argümanları da çöpe gidiyor. Gerçek anlamda demokratik anlamda Kürt sorununu çözemediği için bütün dış ilişkilerine Kürt karşıtlığı sirayet etmiş ve bu Kürt düşmanlığı üzerinden pazarlık yapan bir Türkiye görüntüsü var. Bu metne 10 yıl sonra baktığımız da; Türkiye’nin ne kadar Kürt düşmanı olarak dış ilişkilerini yürüttüğünü göreceğiz. Gelişmiş ülkelerden de anayasalarını çiğneyip kendileri gibi baskıcı bir rejime gelmelerini dayatan bir Türkiye var. Biz bu metinden bunu anlıyoruz” diye konuştu.