Kadın mücadelesinde parti ihtiyacı

  • 09:08 13 Ekim 2023
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
“Dünyanın yaşadığı temel çelişkilerin çözüm stratejisini paradigmanın eksenine yerleştiren ve bunun sistemini oluşturan Abdullah Öcalan, İmralı Notları’nda ‘Kadını obje olmaktan çıkarıp özgür bir özne haline getirmek önemli. Kadın bir özne seviyesine yükselirse, özgürleşirse toplumu da kenti de demosu da halkı da komünü de özgürleştirir’ diyerek bu özneliğe dikkat çekiyor."
 
Nagihan Akarsel
 
“Yasadır anımsatalım; 
Tohum ekenlerin, 
Fide dikenlerin,
Kimse durduramaz yağmurunu 
Güneşini kimse kesemez.”
 
Gülten Akın
 
Kılavuzunu arayan bir yolun başındayız. Güzergâhını belirlemeye çalışan bir yüzyılın… 21. yüzyılın ilk çeyreğine damgasını vuran neoliberalizmin yaşamı zehirleyen ve bunu bilimcilik ile meşrulaştıran cinsiyetçi, dinci ve ırkçı politikaları teşhir olmuş durumda. 1950’lerden bu yana ruhsal ve düşünsel dünyamıza sürülen “tarihin sonu”, “ideolojilerin sonu”, kapitalist moderniteyi postmodernizm ile cilalama teorileri ekolojik yıkım, toplumsal hoşnutsuzluklar ve sermayenin üst üste yaşadığı krizler ile geçerliliğini yitirdi. 
 
Ancak radikal çözümlerden ziyade her reform ve restorasyon, nefesimizi daha fazla kesip hafızamıza kastederken merkezi hegemonik sistemi daha fazla güçlendirdi. Toplum, yaşam ve kadın kırımının toplam ifadesi, şimdilerde nefes kırımı olarak pandemiyi ilan etmekte. Hafızanın bilge temsilleri uzay çağında bir virüsün işgaline uğruyor. Çıkmaz bir yolun labirentlerinde nefesini kaybetmenin, kaybolmanın paniğini yaşıyor. Bu nedenle can çekişen dünyanın, tünelin ucundaki ışığa inançla, bilinçle yol alanların anlamsal ve yapısal formlarına her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Gülten Akın’ın dediği gibi “Tohum ekenlerin fide dikenlerin durdurulamaz güneşine yağmuruna” ihtiyacı var. Reforma ve restorasyona değil radikal bir iradi müdahaleye ihtiyacı var. Füruğ Ferruhzad’ın “Yüreğini yitirmiş bu zamandan korkuyorum” dizelerindeki zamanın nefesimizi kestiğinin farkındalığıyla zamana kadın yüreği ve aklını sürecek kadar cesaretli bir müdahaleye ihtiyaç var. Çünkü dünyamızın kalbi, “güneşin altında iltihaplanmakta/hafızası yeşil hatıralardan usul usul boşalmakta…”
 
Hani her birimizin yaşamında dünyayı değiştirme motivasyonunun güçlü olduğu yıllar vardır ya, daha çok öğrencilik yıllarına tekabül eden… Kaç kuşak için özellikle sol yayınlarından beslenen bir motivasyon.  Ve istisnasız sarı ya da turuncu kaplı olan sol yayınlarının her sayfasından bize seslenen, “objektif koşulların objektif tahlili” ilkesi. Bu ilkeyi işlettikçe önümüzde belirginleşen eşik. Evet dünyanın 21. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşadığı pandemi ve dayatılan politikasızlık, çözümsüzlük, buna karşı yükselen halk ayaklanmaları ve kadın eylemleri bir eşiğe işaret etmekte. Ve ciddi bir gelecek problemi ile karşı karşıya olduğumuzu göstermekte. Bu nedenle toplumsal coğrafyamızı ve tarihsel evrenimizi neye göre nasıl kuracağımız, gelecek tahayyülümüzün, anlamsal ve yapısal formunun ne olacağı cevaplanmayı bekleyen bir soru.
 
Anlamsal form ideolojik ve bilimsel dayanakları; yapısal form ise iradi müdahale gücü olan kolektif bir iradeyi yani örgütlenmeyi koşullamakta. Kuşkusuz bu ideolojik, bilimsel ve örgütsel güç yüzyılın kaderini de belirleme potansiyeline sahip. Ve bu potansiyelin öznesinin kaderi yüzyılın kaderinin tayin edilmesi anlamına gelmekte. Sol yayınlarından beynimize kazınan ve 20. yüzyıla damgasını vuran, “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” ilkesinin öznesi 21. yüzyılda kadın. Çok katmanlı, sistematik, bilinçli bir baskı ve sömürü ile toplumun en eski ve en derin çelişkisini yaşıyor çünkü. Toplumun gelişimini etkilediği gibi toplumun gelişiminden de etkileniyor. Ve oluşturacağı ideolojik öncü güç ve yapısal form gezegenimizin kaderini değiştirme potansiyeline sahip. Kadın özgürlük probleminin tanımlandığı, kadın kurtuluş programının hazırlandığı ve bunun ideolojik, bilimsel, örgütsel dayanaklarının kurulduğu anlamsal ve yapısal bir form bu nedenle belirleyici önemde.
 
“19. yüzyıl nasıl burjuva partilerinin, 20. yüzyıl emeğe dayalı partilerin yüzyılı olmuşsa, 21. yüzyıl da kadına dayalı partileşmenin yüzyılı olacaktır.” (Abdullah Öcalan, Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa: İmralı Notları ) belirlemesi bu nedenle çok önemli. 21. yüzyılın öznesinin kadın partileri olacağı öngörüsüyle temel çelişkiyi doğru tanımlamak, ideoloji ve parti başta olmak üzere muğlaklaştırılan kavram, kuram ve kurumları açıklamak, parti öncülüğü ihtiyacını ortaya koymak, kadın partilerinin rol ve işlevlerini açığa çıkan örnekler üzerinden ele almak bu yazının konusunu oluşturmaktadır. 
 
Temel çelişkiyi doğru tanımlamak
 
Yüzyılımıza damga vuran üç temel çelişki bulunuyor. Bu çelişkiler 2003 yılında DEHAP programında şöyle ifade ediliyor: 
 
“Birincisi dünya ölçeğindeki zenginliklerin çoğunu her türlü baskı ve tahakküm aracını da kullanarak elinde bulunduran bir avuç sermayedar ile tüm insanlık arasındaki çelişki. İkincisi sınırsız hükmetme ve tüketim hırsının yok olmayla karşı karşıya getirdiği doğa ile insan arasındaki çelişki. Üçüncüsü ise yeni dünya düzeni ve küresel kapitalizm ile doruk noktasına varan erkek egemen sistemin barındırdığı cins çelişkisi.”
 
İdeolojik öncü gücün anlamsal ve yapısal formunu her üç çelişkinin de çözüm gücünü içinde barındıran başat çelişki olarak cins çelişkisi oluşturacak. Bir başka ifadeyle çağın karakterinin kadın özgürlüğü sorununun çözülmesi ile çözüleceği iddiasındayız. “Neoliberal politikalardan ve kapitalizmin krizinden en fazla etkilenen ve aynı zamanda hesap sorma gücü olan kesimi kadın olarak tespit etmek, yine kapitalist modernitenin bu gücü elimine etmek için yürüttüğü politikaların farkında olmak ve bunun karşısında geliştirilen mücadele” (Aynur Özuğurlu, 21. Yüzyıl Feminizmine Doğru, Neoliberalizmin Ötesinde Bir Kadın Hareketi İçin Tartışmalar ) bu iddiayı güçlendiriyor. Aynı zamanda “ilk ezilen sınıf ve ulus olarak kadın”ın aydınlanması toplumun aydınlanmasını da beraberinde getiriyor. 
 
Her üç çelişki de paradigmasal bir yaklaşımı şart kılmakta. Tam da burada yüzyılın başında Abdullah Öcalan tarafından önerilen ve her üç çelişkinin de çözümünü sırasıyla içeren “Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlüğüne dayalı Demokratik Modernite” paradigmasının insanlığın en büyük şansı olduğunu vurgulamak istiyoruz. Dünyanın yaşadığı temel çelişkilerin çözüm stratejisini paradigmanın eksenine yerleştiren ve bunun sistemini oluşturan Abdullah Öcalan, İmralı Notları’nda “Kadını obje olmaktan çıkarıp özgür bir özne haline getirmek önemli. Kadın bir özne seviyesine yükselirse, özgürleşirse toplumu da kenti de demosu da halkı da komünü de özgürleştirir” diyerek bu özneliğe dikkat çekiyor.
 
Özneleşen kadının ideolojik, bilimsel ve örgütsel doğrultusunu güçlü kurması tarihsel bir devrim niteliği taşımaktadır. Kadın kurtuluş ideolojisi ve partisi ile bir birikim oluştu. Bu birikimin bilimsel doğrultusunu da edinmesi gerekiyor. İktidarla özdeşleşen bir bilim bu doğrultuyu veremez. Demokrasi ile bağını güçlü kuran, kadın gerçeğini açığa çıkaran, yaşamı tanımlayan, toplumsal aydınlanmayı sağlayan ve erkek egemen sistemle hesaplaşmayı içeren bir bilim anlayışı ki bunu jineolojî olarak ifade edebiliriz ile kadın devrimini başarmak şimdi her zamankinden daha mümkün. 
 
Kadının sınıf ve ulus gerçekliğini aşan hem tarih hem sosyal kapsamı geniş bir hakikatinin olduğu ve bunun açığa çıkarılması gerektiği gerçeği, önemli bir eşiktir. Kadının öz gücüne ve öz iradesine dayalı siyaset arayışı ve mücadelesinin ekolojik ve demokratik bir topluma giden yolun yapıtaşı olduğu da. “Siyaset yerelden evrensele, bireyden topluma kendi kimlik problemlerini tartışma ve kendi kimliğini özgürce, edebi bir şekilde ifade etme sanatıdır. Demokratik siyaset işte böyle güzel bir şeydir.” (Abdullah Öcalan, İmralı Notları) belirlemesi ekseninde siyasete yaklaşmak önemli. Kadın mücadelesinin, iktidar yerine demokrasiyi, muhalefette kalmak yerine alternatif sistemi yaratmayı esas alması ve bu sistemin öznesi olarak ideolojik ve ahlaki kurumlarını oluşturması ve dayandığı sosyal bilim anlayışı belirleyici öneme sahiptir. Bunu yapmayı başardığı oranda özneleşerek yeni yüzyılda rolünü alabilecektir. 
 
Bu eksende, 21. yüzyıl, cins çelişkisinin çözülmesi ile bağlantılı olarak kadınların yüzyılı olmaya aday bir yüzyıl. Ancak belirttiğimiz gibi bu kendiliğinden gelişecek bir süreç olmayacak. Cins çelişkisinin tanımı, neye göre, nasıl çözüleceği, ideolojik ve bilimsel dayanakları, bunun teori, program ve eylem gücünün ne olacağı konusu dolayısıyla çok önemli. 
 
Not: Yazının devamı ‘Kadın Özgürlüğü Problemi ve Çözüm Çabaları’ başlığıyla haftaya yayınlanacaktır. 
 
*Bu yazı, Jineolojî dergisinin “21. Yüzyıl: Kadın Yüzyılı” dosya konulu 17. sayısından kısaltılarak alınmıştır.