Sibel Yükler: Kürt gazetecilere olmayan basın özgürlüğü kimseye yaramaz

  • 09:01 15 Temmuz 2022
  • Güncel
 
Öznur Değer 
 
ANKARA - 16 Kürt gazetecinin tutuklanmasına tepki gösteren gazeteci Sibel Yükler, meslektaşlarının tutuklanma gerekçesinin ana akım medyada her gün tartışılan ve yazılan konular olduğunun altını çizerek, “Korku ikliminin ve tek adam rejiminin hakim olduğu bir ülkede yaşıyor olabiliriz ama ilegalize edilen ve Kürt gazetecilere olmayan basın ve ifade özgürlüğü kimseye yaramayacak” dedi. 
 
AKP-MHP iktidarının basına yönelik baskıları devam ederken en son 8 Haziran’da özgür basına yönelik bir operasyon gerçekleştirildi. Operasyon kapsamından JINNEWS ve yapım şirketlerine baskınlar düzenlendi, teknik malzemelere el konuldu, gazetecilerin evleri basıldı, 20’si gazeteci 22 kişi gözaltına alındı. 8 günlük gözaltı süreci sonrası aralarında JINNEWS Müdürü Safiye Ağaş’ın da bulunduğu 16 Kürt gazeteci 16 Haziran’da tutuklandı. 
 
Gazetecilerin tutuklanmasının yanı sıra Meclis Dijital Mecralar Komisyonu ve Adalet Komisyonu’ndan kabul edilerek Ekim’de Genel Kurul’a gelmesi beklenen “Sansür Yasası” olarak adlandırılan “Dezenformasyon Yasası” gazeteciliğe ağır bir darbe olarak nitelendiriliyor.
 
5 Temmuz’da Ankara’da tutsak 16 meslektaşı için basın açıklamasına katılması nedeniyle polisler tarafından işkence edilerek gözaltına alınan gazeteci Sibel Yükler, Kürt gazetecilerin tutuklanması, gazetecilere yönelik baskı ve “Sansür Yasası’na” ilişkin değerlendirmelerde bulundu.  
 
‘20 gazetecinin bir gecede gözaltına alınması bize bu resmi göstermiş oldu’
 
Uzun süredir bir savaşın içinde olduklarına dikkat çeken Sibel, ekonomik krizden savaş politikalarına kadar yaşanan tüm hukuksuzlukların bunun bir parçası olduğunu ifade etti. 2015- 2016’da yaşanan savaş sürecinin ağır tahribatlarının devam ettiğini kaydeden Sibel, gazetecilerin uzun zamandır baskı altında olduğunu belirtti. Tutsak 16 gazeteciye dikkat çeken Sibel, “16 arkadaşımız tutuklanmadan önce yine Kürt basınından kaç arkadaşımız tutuklandı. Hala cezaevinde olanlar var. Helikopter sürecini takip eden meslektaşlarımızın cezaevine gönderilmesi durumu var. 2015-2016 yılları arasında yaptığı haberlerden dolayı hala cezaevinde olan eski DİHA editörü Nedim Türfent gibi birçok arkadaşımız var. Süreç, gazeteciler üzerindeki baskının giderek arttığını gösteriyordu ama bunun çok büyük bir darbe olacağı ve darbenin çok büyük kanatlar halinde geleceğini göstermek için elbette ki öncelikli olarak Kürt basınına yönelecekti. Ne zaman basına yönelik, ifade özgürlüğüne yönelik büyük bir saldırı olsa bunların laboratuvarı sanki Kürtlermiş gibi önce Kürt gazetecilere yönelinir. 20 gazetecinin bir gecede gözaltına alınması bize bu resmi göstermiş oldu” diye belirtti.
 
‘Bize olmayan basın özgürlüğü size olmayacak’
 
2011 yılında KCK Basın Davası adı altında gözaltına alınıp tutuklanan 36 gazeteciyi anımsatan Sibel, o sürecin de bu süreçle benzer olduğunu vurguladı. Basına yönelik bu darbenin giderek büyüyeceğinin ve herkesi bu kaosun içine alacağının o süreçte de görüldüğünü sözlerine ekleyen Sibel, “Öyle de oldu. Taraf medyasından cemaat medyasına kadar birçok kişi bu dalganın bir parçası oldu. Bugün de böyle. Kürt gazetecilerin tutuklanmasından sonra JINNEWS ve MA çalışanı arkadaşlarımız ‘Bize olmayan basın özgürlüğü size olmayacak’ dedi. Onlar gazetecidir ve onlara olmayan basın özgürlüğü hiçbirimize olmayacak” şeklinde konuştu.
 
Sansür Yasası
 
Gazetecilerin tutuklandığı süreçte Sansür Yasası’nın gündemde olduğunu söyleyen Sibel, yasasının “yanıltıcı bilgi yayma” hükmünü içeren ve bu kapsamda 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngören 29’ncu maddesine dikkat çekti. Sibel, bu madde kapsamında gazetecilerin, dijital medya kullanıcılarının basın ve ifade özgürlüğü çerçevesinde paylaştığı herhangi bir haber, attığı herhangi bir tweet veya paylaştığı görselden dolayı cezaevine gönderilebileceğini söyledi. Sibel, “Sansür Yasası bize gelecek tabloyu da gösteriyordu. O tablonun büyük kısmı 16 arkadaşımızın tutuklanmasıyla oldu. Basın İlan Kurumu’nun maddeleri değişti. Buna göre haber paylaşanlar Basın İlan Kurumu’nun ‘ahlak’ ya da ‘terör’ gibi gerekçelerle ceza alabileceği anlamına geliyor. Bunlar ciddi şeyler” ifadelerini kullandı.  
 
‘Kürt meslektaşlarımıza ses çıkarmayanlar darbenin kendilerini de yutacağını bilmeli’
 
4 Temmuz’da gazetecilerin tutuklanmasına tepki gösterdiği sırada işkence ile gözaltına alınan Sibel, emniyette avukatların sorgu tutanağına beyan ve şerhlerinin geçemeyeceğini öğrendiklerini belirtti. Bunun 3 Haziran’da İçişleri Bakanlığı’ndan 81 ilin Emniyet Müdürlükleri’ne gönderilen genelge ile yasalaştırıldığını kaydeden Sibel, “Buna göre avukatlar ifade esnasında beyanda bulunamıyor, şerh düşemiyor, talepte bulunamıyor. Biz haklarımızı bilsek de sıradan bir vatandaş gözaltına alındığında bu haklarını bilemeyecek ve savunmasız kalacak. Birkaç ayda önümüze düşen tabloda basın ve ifade özgürlüğü ve savunma özgürlüğü ihlal edilmiş bir vaziyette. Bu da seçim sürecine gittiğimizde tek adam rejiminin bütün kollarıyla birlikte ‘Ben yaptım oldu’ meselesini hayata geçirdiğini ve bunun uygulanmaya başlandığını ve daha da katlanarak uygulanacağını gösteriyor. Gazetecilerin tutuklanması bundan bağımsız gösterilemez. Bugün tutuklanan Kürt meslektaşlarımız için ses çıkarmayanlar yarın bu büyük darbenin kendilerini alıp yutacağını ve onları gazetecilik faaliyetinden sorgulayan savcıların onları da aynı şekilde sorgulayacağını bilmek ve görmek zorundalar” sözlerine yer verdi.  
 
‘Arkadaşlarımızın tutuklanma gerekçeleri medyanın kendi köşelerinde tartıştığı konular’
 
Kürt gazetecilere yönelik yargı tacizinin Kürt sorunundan ayrı değerlendirilemeyeceğinin altını çizen Sibel, Kürt gazetecilerin tutuklanmasına yönelik kamuoyu tepkilerinin yetersizliğini eleştirdi. Tutuklanan arkadaşları için kampanyalar başlattıklarını ifade eden Sibel, onlar için çabaladıklarını kaydetti. Ana akım medyanın Kürt gazetecileri hedef göstermelerine tepki gösteren Sibel, “Arkadaşlarımızın sadece gazetecilik yaptığı ve sadece gazetecilik faaliyetinden tutuklandıkları tutanaklarla da sabit. Arkadaşlarımızın tutuklanma gerekçeleri ana akım medyanın kendi köşelerinde tartıştığı, yazdığı konular. Tecrit meselesi, çözüm süreci gibi konular. Abdulkadir Selvi’nin tecrit veya Kürt sorunu ile ilgili yazdığı yazılar yargılama konusu olmuyor ve gazetecilik faaliyeti kapsamında ele alınıyorsa, bizim arkadaşlarımız da yaptıkları haberlerden yargılanmamalı ve yaptıkları legal faaliyet olarak görülmek zorunda. Onların yaptığı programlar ana akım medyanın her gün gündeminde olan konular. Ama bir şekilde Kürt gazeteciler illegalize ediliyor. Devletin işlediği suçların legal olabileceği düşünülüyor. Bu korkunç bir tablo. Biz bu meslektaşları olarak bu sessizliği kırmak istedik” dedi.
 
Adım adım takip…
 
Arkadaşlarının Batı’da çalışan gazeteciler gibi konforlu olmadıklarını ifade eden Sibel, bir savaş süreci içinde savaş bölgesinde ve şiddetin hakim olduğu yerde haber yaptıklarını hatırlattı. Sibel sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bu o coğrafyanın, Kürtlerin ve Kürt gazetecilerin gerçeği. Ankara ve İstanbul’dan Diyarbakır’a giden gazeteciler Piya’nın, Ari’nin, Pel’in nasıl kuşatma altında olduğunu, JINNEWS’i ziyaret ettiklerinde nasıl 20’şer polisle takip edildiklerini ve o gazetecilerin nasıl koşullar altında gazetecilik yaptığını gördük. Bunu herkesin görmesi gerekiyor. Devran değişiyor. Korku ikliminin ve tek adam rejiminin hakim olduğu bir ülkede yaşıyor olabiliriz ama illegalize edilen ve Kürt gazetecilere olmayan basın ve ifade özgürlüğü kimseye yaramayacak.”