Kıtaların direnişi (4)

  • 09:01 29 Şubat 2024
  • Dosya
 
Eşitlik mücadelesi kadın mücadelesini doğurdu 
 
Habibe Eren 
 
HABER MERKEZİ - Avrupa’da kadın mücadelesinin yükseldiği ve ivme kazandığı ülkelerin başında Fransa geliyor. 19’uncu yüzyılda feminist mücadelenin yaygınlaşması ile birlikte kadınlar dünyanın dört bir yanına kazanımlarını miras bıraktı. 
 
Avrupa’da kadın mücadelesinin kökleri yüzyıllar öncesine kadar dayanırken, kadınların ilmek ilmek ördüğü zaferler sonrası hayata geçen kazanımlar, Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da tehdit altında. Kadın mücadelesi ve devrimler deyince akla gelen ülkelerden olan Fransa’da, kadınlar 19’uncu yüzyılda feminizm çatısı altında örgütlendi, son yüzyıldır da kadınlar tarafından büyük bir mücadele sürdürülüyor.  
 
8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla kıtalar dosyamızın dördüncü bölümünde Avrupa’da kadın hareketinin kitleselleştiği ve birçok devrime imza attığı Fransa’ya ışık tutuyoruz. 
 
Fransız Devrimi kadınların devriminin de başlangıcı oldu 
 
Fransa’da kadınlar ve eşitlik mevzusu ilk defa Fransız Devrimi ile anıldı. 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin ilk maddesi “İnsanlar doğar, özgür ve haklar bakımından eşit kalır” diyordu. Bildirgede eşitliğin tüm insanların “ortak hakkı” olduğu vurgusu sonrası kadınların “eşitlik” ve “oy hakkı” mücadelesi başladı. Ayrıca devrim, kadınlara ilk kez olarak bu dönemde bilinçli bir biçimde hak arama savaşımı vermelerine olanak sağladı. Devrimle birlikte ülkede yaygınlaşan eşitlik, kardeşlik, özgürlük kavramlarından kadınlar da yararlanmak istemiş ancak bu isteklerini gerçekleştirme olanağı erkekler ve devlet tarafından tanınmamıştır. Kadınların toplantı yapmaları, dernek kurmaları yasaklanmış, faaliyetteki kadın kulüpleri kapatılmıştır.
 
Versay Ayaklanmaları
 
Fransa’da kadınların ilk ayaklanması 5-6 Ekim 1789 tarihinde gerçekleşen Versay protestolarıdır. Halk, adaletsiz vergilerden rahatsızdır. Kadınlar ise özellikle ekmeğin fiyatının yükselmesinden memnuniyetsizlik duyar. 5 Ekim sabahı kadınlar, Fransız Devrimi’nin gidişatını değiştirecek o ünlü yürüyüşlerini başlatır.
 
Hotel de Ville’den hareket eden kadın grubu, yol üzerindeki diğer kadınları da aralarına katarak Louis XVI ile görüşmek üzere Versay Sarayı kapısına dayanır. Ayaklanmayı, çocuklarının karnını doyurmak için ekmek bulamayan çoğunluğu pazarcı kadınlar oluşturur. Tarihe “Kadınların Yürüyüşü” olarak geçen bu ayaklanmada kadınlar devrimcilerin de desteğiyle şehrin cephaneliğini yağmalayıp Versay Sarayı’nı işgal etti. Kraliyet ailesi saraydan alınarak Paris’e getirildi. Bu ayaklanmadan üç yıl sonra cumhuriyet ilan edildi.
 
Paris Komünü
 
Paris Komünü, 1871 yılının Mart ayında dönemin hükümetine karşı kurulan bir sosyalist rejimi tarifliyordu. Komün sadece 72 gün sürmesine rağmen kadınlar, komünün kurulmasından savunmasına kadar birçok farklı alanda aktif mücadele verir. 
 
Kadınlar komünün tüm alanlarında aktif rol aldı 
 
Paris Komünü’nde kadınlar güvenlik komitelerinde, kulüplerde, kantinlerde, yemekhanelerde, ambulanslarda ve de asker olarak siperlerde görev alıyorlardı. Özellikle yoksullara yardım ve seyyar mutfaklarının düzenlenmesi ise tamamen onların sorumluluğundaydı. Yine birlik kadınları, bir dizi eğitim reformunun planlanmasında ve uygulanmasında önemli rol aldılar. Komün, kilisenin kontrolü altındaki eğitimi, teknik bir eğitimle birleştiren devlet destekli zorunlu bir eğitim sistemi kurulmasına yönelik önemli adımlar atar. Yine eğitim alanında özellikle kız çocukların eğitimi için kadın üyelerden oluşan komisyonlar oluşturulur.
 
Mücadeleci kadınlar
 
Paris Komünü’nün ünlü kadınlarından André Léo, Paris Komünü gazetelerinde editörlük yaptı. Kız çocukların eğitim hakkı için mücadele etti. Dönemin feministleri onun evinde toplanıp mücadele ağını örgütledi. Elizabeth Dmietrieff, Paris Komünü’nde ön saflarda çatıştı. Ayrımcılığa ve cinsiyetçiliğe karşı mücadele etti. Louise Michel, ise kadın komünarların en ünlüsü. 17 Aralık 1871’de tek başına yargılandı. Savunma avukatını reddederek kendi kendini temsil etti. Eylemlerinin sorumluluğunu üstlenerek, Komünü savundu. Sürgün cezasına çarptırıldı.
Ayrıca kadınlar Paris Komünü’nde, eşit işe eşit ücret, ortak rızaya dayalı evlilik, kız ve erkek çocukları için ücretsiz eğitim ve fahişeliğin yasaklanması gibi bir dizi karara imza attılar. 
 
Kadınların seçme ve seçilme hakkı için verdiği mücadele 
 
1900 yıllarının başında gazeteci Hubertine Auclert öncülüğünde yeni bir kadın direnişi doğar. Bu kapsamda kadınlar seminerler düzenler, vergi ödemeyi reddeder ve sandıkları devirerek “davet edilmedikleri” seçimleri sabote ederler. 
 
Kadınlar oy hakkını elde etti 
 
1944'te Fransız kadınlar, kadınların oy hakkını elde etti. Diğer Batı ülkelerinde olduğu gibi kadının rolü de 1960'lı ve 1970'li yıllarda pek çok sosyal ve hukuki değişikliğe uğradı. Kökenleri Fransız Devrimi'ne dayanan Fransız Feminizmi, 20’inci yüzyılda özellikle Simone de Beauvoir'ın yazıları aracılığıyla soyut ideoloji açısından oldukça etkili oldu. Ayrıca kadınlar tarafından eğitim, üreme hakları, aileler, feminizm, aile içi şiddet, din ve sanat konularındaki bilimsel çalışmalar da bu süreçte önemli bir veri oluşturdu. 
 
1968 protestolarında kadınlar 
 
Mayıs 1968’de Fransa, değişim isteyen öğrencilerin protesto dalgalarıyla çalkalanır. Bu protestolar, Fransa’da feminist kadınları, özgürlüklerini talep edecekleri 1970 protestolarını düzenlemek konusunda cesaretlendirir. 1968 protestoları, ağırlıklı olarak sol siyasetin yükselişi, savaş karşıtlığı, sivil hakların aciliyeti gibi sebeplerden ötürü, devlet ordularına ve bürokrasilerine karşı yapılan genç karşı kültürünün de içinde olduğu halk isyanlarıyla karakterize edilmiş sosyal çatışmaların dünya çapında tırmanışını içeren dönemdir. Özellikle de Fransa’da etkili olmuştur, eylemler kitlesel grevlerle sonuçlanmıştır. 
 
1970'ler
 
1970’lerde Fransa’da Kadın Kurtuluş Hareketi’ni örgütleyen, daha sonraları Nouvelles Questions Féministes Dergisi etrafında toplanan maddeci feministler içerisinde, Christine Delphy, Collete Guillaumin, Monique Wittig, Nicole-Claude Mathieu ve Paola Tabet yer alır. Kuram diğer ülkelere de uzanarak Stevi Jackson, Diane Leonard, Lisa Adkins, Danielle Juteau-Lee, Lisa Disch, Sylvia Walby ve Anna Jónasdóttir üzerinde de etkili olmuştur.
 
Kadın Kurtuluş Hareketi
 
Feministler grevlerde ve gösterilerde daha aktif hale geldikçe, Mouvement de Libération des Femmes (Kadın Kurtuluş Hareketi) doğdu. Kadınların bedenlerinin serbestçe elden çıkarılmasını talep eden ve ataerkil topluma meydan okuyan, özerk, tek cinsiyetli bir Fransız Feminist hareketidir. Amerikan Kadın Özgürlükleri'nin, Mayıs 1968 olaylarının, Fransa'da Aile Planlaması'nın başlattığı doğum kontrolü ve kürtaj hakkı mücadelelerinin, baskı ve kadın düşmanlığının farklı biçimlerine karşı verilen tüm mücadelelerin ve eşitlik taleplerinin ardından doğdu. 
 
MLF Hareketi’nin doğuşunun izini 26 Ağustos 1970'te bir grup feminist aktivistin barışçıl bir toplantı yapmasının polis tarafından engellendiği bir olaya kadar götürüyor. 343’ler Manifestosu 5 Nisan 1971'de Nouvel Observateur'da yayınlandı ve yasadışı kürtaj işlemlerine maruz kaldıklarını açıklayan 343 kadını listeleyerek kürtaj sorununa ulusal dikkati çekti. Birleşik kadın hareketi, kısmen katılımcıların radikal biçimde farklı felsefeleri, öncelikleri ve yaklaşımları nedeniyle, kısmen de MLF'nin adını ticari marka haline getirerek kürtajı yasaklayan bir grubun ticari çıkarları nedeniyle 1974'te kürtaj haklarının kazanılmasından sonra parçalanmaya başladı. 
 
Fransa’daki hukuki kazanımlar 
 
Fransız aile yaşamının örgütlenmesi de geleneksel olarak muhafazakar ve farklı toplumsal cinsiyet rolleri üzerine kurulmuştur. Napolyon Yasası uyarınca evli kadınlar kocanın otoritesine tabi tutuluyordu. Evli Fransız kadınları 1965 yılında kocalarının rızası olmadan çalışma hakkını elde ettiler. Erkeğin ailesi üzerindeki babalık yetkisi 1970 yılında sona erdi (bundan önce ebeveynlik sorumluluğu yalnızca tüm yasal kararları veren babaya aitti) 1985'teki yeni bir reform, çocukların mallarını yönetme yetkisinin yalnızca babaya ait olduğu hükmünü kaldırdı. “Zina” 1975'te suç olmaktan çıkarıldı. 1990'da, bir adamın karısına işkence ve tecavüz ettiği bir davada Yargıtay, eşlerin tecavüz veya cinsel saldırı nedeniyle kovuşturulmasına izin verdi. 1992 yılında Yargıtay, bir erkeği eşine tecavüz suçundan mahkûm etmiş ve eşlerin evlilik içinde gerçekleşen cinsel eylemlere rıza gösterdiği karinesinin ancak aksi kanıtlanmadığı sürece geçerli olduğunu belirtmiştir. Fransa, 1994 yılına kadar Fransız Ceza Kanunu'nda, daha sonra “kurbanlarıyla” evlenmeleri halinde tecavüzcüleri temize çıkaran 1810 tarihli maddeyi bulunduruyordu ve 1994'te 94-89 Sayılı Kanun, tüm evlilik içi tecavüzleri suç sayıyordu.
 
METoo Hareketi 
 
Fransa'da  2018 yılında yayımlanan bir araştırma, ülkedeki kadın nüfusunun yüzde 12'sine denk gelen 8 milyon kadının hayatlarında en az bir kere tecavüze uğradığını ortaya çıkardı. Araştırma aynı zamanda Fransa'da kadınların yüzde 58'inin rahatsız edici teklifler aldığını da belirtiyor. Fransızca yayımlanan ve 2 bin kadınla yapılan araştırma cinsel taciz ve şiddetin ülkedeki boyutlarını gözler önüne sermek için gerçekleştirildi.
 
Fransa’da kadınlara yönelik taciz ve tecavüz tüm dünyada kelebek etkisi yaratan MeToo (Ben de) Hareketi’nin 2021’in başından bu yana, Fransa’nın siyaset, spor, medya, akademi ve sanat gibi önde gelen alanlarından erkekler, cinsel taciz ve kamusal suçlamalarla karşı karşıya kaldılar. Bu yüksek profilli davalar ve kamuoyundaki değişimle beraber, Fransız milletvekilleri, 15 yaşını cinsel rıza yaşı olarak belirlemek için yasayı reddettikten üç yıl sonra getirdiler. 
 
Bu son suçlamalar sadece resmi soruşturmalara yol açmakla kalmayıp, bazıları için mevki kaybına ve diğerleri içinse kamusal yaşamdan tamamen uzaklaştırılmalara sebep oldu. Ayrıca, Fransız ‘erkekliğinin’ karşı konulmaz ve baştan çıkartıcı olarak isim yapan imajlarının da yeniden düşünülmesine neden oldu.
 
2018 yılında, cinsel şiddet karşıtı bir grup olan #NousToutes’u kurucusu, feminist aktivist Caroline De Haas, “2021’in başlangıcı bir tür artçı sarsıntı oldu” dedi.