6 Şubat bir yıldır geçmedi: Dîlok

  • 09:02 4 Şubat 2024
  • Dosya
 
Rozerin Gültekin-Pelşin Çetinkaya
 
DÎLOK - Dîlok’ta bir yıl içerisinde neler oldu, neler yapıldı arayışına girdiğimizde karşımıza çıkan tablo ilk günden farksız olarak ağır hasarlı yapılar, enkazlar ve konteynerlerle üçe bölünmüş yerleşim yerleri oluyor. Ve yine ortada 21 metrekareye sığdırılmaya çalışılan hayatlar.
 
Mereş merkezli 7.8 ve 7.5 şiddetindeki depremler, bir yılını geride bıraktı ama deprem kentlerinde neredeyse hayat hiç normale dönmedi. 6 Şubat'ta meydana gelen depremler, 11 kenti ve ilçelerinde binlerce yapıyı enkaz haline çevirdi. Binlerce yapı kullanılamaz duruma geldi, on binlerce insan da yaşamını yitirdi ve yaralandı. Bu kentler arasında bulunan Dîlok’ta (Antep) 3 bin 945 kişi yaşamını yitirdi, on binlerce yurttaş yaralandı. 25 bin binanın kullanılamaz hale geldiği depremin ardından 56 bin kişi ise önce çadırlarda daha sonra konteynerlerde yaşamaya mahkum edildi. Resmi verilere göre 56 bin kişi konteynerde yaşamasına rağmen depremin bir yılının ardından halka verilmesi için temeli atılan 25 bin yapıdan sadece 10 bininin bir ay sonra tamamlanmış olması bekleniyor. Ağır hasarlı binalarının yıkımının ise bir yıl içerisinde yalnızca yüzde 77'si bitti.
 
Resmi verilerin gölgesinde Dîlok
 
 
Bu resmi rakamların gölgesinde Dîlok’un merkezinde ve ilçelerinde bir yıl içerisinde neler yaşandığını anlamak için sokakları arşınlıyoruz. Yoğun yıkımın olmadığı kent merkezinde yaşam bir şekilde aksa da insanlara yaşadıkları süreci sorduğumuzda hala depremlerin etkisinde olduklarını, acılarının hala taze olduğunu ifade etmeleri, belki de yaşamın bir daha eskisi gibi akmayacağı gerçeğini yüze vuruyor.
 
Bir yanda enkaz bir yanda konteynerler
 
 
Depremde ağır kayıpların olduğu İslahiye’ye ayak bastığımızda yıkık binalar, soğuk, yağışlı ve yoğun tozlu bir hava bizi karşılıyor. İslahiye’de sanki depremin ilk günüymüş gibi her şey, zaman durmuş gibi. İlçe darmadağın ve düzensiz bir şekildeyken, üçe bölünmüş ilçe ağır hasarlı yapılar, enkazlar ve konteynerlerle dolu… Önceden binlerce kişinin yaşadığı bir mahalleye girdiğimizde bir yandan malzemesinden çalınan ve sırf fazla maliyet gitmesin diye müteahhitlerin yaptığı binaların enkazları bizi karşılarken bir yandan da sadece birkaç tane müstakil yapının ayakta kalabildiği görülüyor. Bu yapıların çoğu da ya orta hasarlı ya da ağır hasarlı. Tüm korkulara ve yapıların yıkılma tehlikesine rağmen çoğu depremzede, başka çareleri olmadığından yapıların içinde yaşaması,  bazıların da ağır hasarlı yapıların önünde kurulan konteynerlerde yaşaması dikkat çekiyor.
 
Hiçbir önlem alınmadan enkaz kaldırma çalışmaları yapılıyor
 
 
Hala temizlenmeyen enkazların arasında hayatı yarım kalan insanların depremde yıkılan evlerindeki ve işyerlerindeki eşyaları bulunuyor. Gittiğimiz Atatürk Mahallesi’nde sadece birkaç enkaz alanında hiçbir güvenlik önlemi alınmadan enkaz kaldırma işlemine başlandığını fark ediyoruz ve toz, soluduğumuz havaya karışıyor, büyük taşlar ve camlar etrafa saçılıyor. Mahalleden çıkarak yöneldiğimiz caddelerde de durum pek farklı değil. İnsanların ve araçların az oluşunun yanında, ışıklandırma da yok. Burada bulunan yapıların çoğu ya yıkılmış ya da birçoğu hasarlı olarak ayakta kalmış. Çok sayıda insanın yaşamını yitirdiği ilçede ulaşım sorunu yaşanıyor. Aynı zamanda tek hastanenin işlediği ilçede, ulaşım sorunu nedeniyle sağlık hizmetine erişim de aksıyor.
 
İnsanlar, mutsuz ve acı dolu
 
 
Hem yakınlarını hem de emeklerini kaybeden İslahiyelilerle sohbete koyuluyoruz. Depremzedeler, hala ilk günkü şoku atlatamadıklarını ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını,  yaraların hala sarılmadığını, paylaşıyor. İlçedeki yurttaşların umutsuz, üzgün ruh halinin yaşamlarına yansıması oldukça derinken, yıkılan evlerle birlikte insanların hayatlarının da yok olduğu gerçeğini yeniden yaşatıyor. Yaşamın tek düze aktığı ilçede cadde ve mahallelerde ışıklandırma ve ulaşım olmadığı için hava karardığında insanlar evlerine çekiliyor ve karanlıkla birlikte hayalet kente dönüşüyor burası.
Deprem sürecine ve aradan geçen bir yıla dair Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Dîlok Şube Eşbaşkanı Hatice Kübra Korkmaz, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Dîlok Şube Kadın Sekreteri Gülfidan Özpolat ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Dîlok Şube Eşbaşkanı Serpil Dağdemir, Dîlok’a dair konuştu.
 
Deprem döneminde suçlar gizli kaldı
 
Doğal afetlerin toplumdaki cinsiyet eşitsizliklerini arttırdığına dikkat çeken  ÖHD Dîlok Şube Eşbaşkanı Hatice Kübra Korkmaz, 6 Şubat'tan sonrada kadınların bunla karşı karşıya kaldığını ve bunun bir nedeninin de yargı mekanizmasının işletilmemesi olduğunu dile getirdi. Hatice, “Barolar çalışma yapmadılar, adliyeler kapalıydı. Bu nedenle kişiler bir hukuksuzlukla karşı karşıya kaldıklarında adliyelere başvuramadılar. Ne yazık ki bir adli yardım mekanizması çalışmadı. Bu nedenle şiddet gören kadınlar, başvuru yapmak istemişse bile buna ulaşma imkanını bulamadılar. Deprem döneminde yayınlanan raporlar deprem döneminde cinsel şiddetin ve tacizin arttığına yönelik, ancak deprem döneminde cinsel şiddet ve taciz başvuru sayıları düşmüş. Sebebi de devletin bu noktada kişilere imkan sağlayamaması sebebiyle bu suçların gizli kalmış olması, bu suçlar bakımından kişilerin hak arayışına girememiş olmaları” şeklinde konuştu.
 
Müttehitleri yakalamak gerçek adalet değil
 
 
Hukuksal olarak atılan tek adımının yıkılan evlerin müteahhitlerinin tutuklanması olduğunu belirten Hatice, bunun gerçek bir adalet olmadığını vurguladı. Hatice, “Depremden bir hafta önce açılmış olan bir boşanma davasında kadın taraf davacı, bir nafaka talebinde de bulundu. Ancak bu deprem sürecinde adliyeler kapandı kadın taraf mağdur olmaya devam etti. Üstelik evleri hasar almıştı bu nedenle mağduriyetleri iki kat arttı. Davacı kadının ilk duruşması Ocak ayında yapıldı ve tedbir nafakası bağlandı. Ancak bu adaletin tesisi tam olarak bir yıl sürdü. Depremin etkileri hala devam etmekte. Antep merkezde yoğun bir şekilde görülmese de, aslında Antep’in ilçelerinde Nurdağı ve İslahiye ilçelerinde yoğun bir şekilde devam etmekte. Oradaki hukuksal mekanizma hala ne yazık ki tam olarak sağlanabilmiş değil. Çünkü insanların gerçekten bir acıları var, hala temel ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorlar aslında” dedi.
 
Dîlok’ta kadın çalışmalarının az olduğuna dikkat çeken Hatice, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi için çalışmalar gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade etti.
 
‘Okullar açıldığında her şey eksikti’
 
6 Şubat depreminden sonra Dîlok’ta uzunca bir süre okulların kapalı olduğunu söyleyen Eğitim Sen Dîlok Şube Kadın Sekreteri Gülfidan Özpolat da “Depremde Antep merkez çok hasar almadığından 3 ay sonra okullar açıldı ama öğretmenlerin kalabileceği yerler çok net oluşturulmamıştı. Uzunca bir süreden sonra Antep’in en çok hasar alan 2 ilçesi olan Nurdağı ve İslahiye’de de okullar açıldı. Fakat orada da hiçbir hazırlık yapılmamıştı ve okullar sadece açılmıştı. Birçok eğitimcinin evi de yıkılmıştı. Öğretmenlerin evi yıkıldığında ilk süreçte öğretmenler arabalarda uyuyordu. Bazıları merkezden İslahiye’ye ya da Nurdağı’na oradan da tekrar merkeze geliyorlardı. Daha sonralarda eğitimcilere konteyner verdiler” sözlerine yer verdi.
 
‘Eğitim alanında ciddi kayıplar yaşandı’
 
 
İki ilçede birçok okulun yıkıldığını, kalan okulları da bölümlere ayırdıklarını söyleyen Gülfidan, “Bize başlarda çocukların bu psikolojik sıkıntılarla nasıl baş edeceklerine dair bir yönerge geldi. Bu yönergeyi işledik ve hala da işlemeye devam ediyoruz. Biz eğitimciler de depremden etkilendik. Daha biz kendimizi iyileştiremeden o eğitimi çocuklara nasıl verebilecektik? Bu eğitimi psikolojik destek sunan uzmanların vermesi gerekiyordu. Konuyla alakalı hiçbir bilgisi olmayan kişilerin bu anlamda çocuklara eğitim vermesi sağlıklı sonuçlar ortaya çıkaramaz” dedi. Okullarda tam anlamıyla bir önlemin alınmadığının altını çizen Gülfidan, sağlıklı bir eğitim için sorumluluğun Milli Eğitim Bakanlığı’na düştüğünü ancak gelinen noktada sorumluların görevlerini yerine getirmediğini aktardı.
 
‘Değil sağlığa, enkaz altındaki halka bile erişilemedi’
 
Depremin ilk sürecinden beri alanda olduklarını ve KESK olarak yardım çalışmaları yürüttüklerini dile getiren SES Dîlok Şube Eşbaşkanı Serpil Dağdemir de gönüllü olarak gerçekleştirilen yardımlar dışında bölgeye yardım gitmediğini bununda depremin ilk gününde eksiklikleri oluşmasına neden olmasına değindi. Serpil, “İlk başlarda değil sağlığa, enkaz altındaki halka bile erişilemedi. Deprem alanlarındaki hastanelerin çoğu enkaz şeklindeydi, kullanılmaz haldeydi. Çok acil seyyar hastaneler yapılması lazımdı ama bu konuda bir çözüm sağlanamadı. Genelde çevre illere sevkler olmaya başladı ama yol çok uzun olduğu için çok fazla da yararı olmadı. Ülkemizde sağlık sistemi her zaman bir çıkmazın içinde. Mesela bir de yeni şehir hastanesi açıldı ancak hala içi tamamen hizmete giremedi. En büyük sorunlardan biri randevu, ondan sonra halka ulaşılabilir sağlık sistemi hala tam olarak oturamadı. 10 gün sonra prefabrik bir hastane sistemi kurmaya çalıştılar. Fakat bu ne kadar cevap verebilir” diye sordu.
 
‘En fazla psikolojik hastalıklar yaşanıyor’
 
Açılan Gaziantep Şehir Hastanesi’nde çalışması için sağlıkçılara bir gecede gönderilen görev yazısı ile bir anda iş başı yaptırıldığını vurgulayan Serpil, şunları ekledi: “Hastanede branş eksikliği, doktor eksikliği, çalışan eksikliği, malzeme eksikliği var. Bu bölge özel bölge yapılmalıydı, eksik branşlar ivedilikle tamamlanmalıydı. Bir işe samimi yaklaşırsan eğer, bir yıl yeterli bir süreydi. Şu an en çok hastalıklar psikolojiktir. Bu çocukta da, kadında da, erkekte de var. Deprem anında şoka girersin, o an olayın içindesindir ama sorunlardan birkaç ay sonra bunlar başlar. Dikkat ederseniz birçok intihar da olmuştu o zaman. Çünkü yaralar sarılmadı, yaşananlardan dolayı yanlarında olamadık insanların. İnsan temel ihtiyaçlarından biri de sağlıktır. Bizim sendikamızın ilkesi; ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ve anadilde sağlıktır.”
 
YARIN: Semsûr’da depremin bir yılı