Tülay Hatimoğulları: Halkımızın mesajını aldık!

  • 09:01 29 Ekim 2023
  • Siyaset
 
Dilan Babat
 
ANKARA - Uzun ve kapsamlı tartışmalar, eleştiri özeleştiri ve on binlerce kişi ile buluşma sonucu kongrelerini yaptıklarını belirten HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, halkın en önemli mesajlarından birinin tecridin kaldırılması ve taktik hata yapmama konusunda verdikleri mesajlar olduğunu, bu mesajları aldıklarını, halkla birlikte pratikte değişimi ve yeniden yapılanmayı gerçekleştireceklerini vurguladı.  
 
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti ) 15 Ekim’de Ankara’da yaptığı kongresinin ardından isim değişikliği ile birlikte PM ve MYK’sinde de değişimler gerçekleştirdi. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisiyle (HEDEP) ile yola devam kararı alınırken, partinin eş genel başkanları da değişti. Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan HEDEP’in yeni eş genel başkanları oldu.
 
HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, kongre sürecinden, yerel yönetim seçimlerine, tecrit, Orta Doğu’daki savaşa kadar birçok konuya ilişkin JINNNEWS’in sorularını yanıtladı. 
 
“Amargi sürecinde oldu. Amargi sürecinde Kürt kadınlar da aktif bir görev üstlenmişlerdi. Bizler de Çukurova bölgesinde Amargi’yi kurmuştuk ve çalışmalarımızı orada yürüttük. Orada da Kürt kadınlarıyla yoğun bir çalışmamız oldu.”
 
* Öncelikle biraz kendinizden bahsetmenizi isteyeceğim. Kürt demokratik siyaseti ile  yollarınız nasıl kesişti?
 
Öncelikle, Kürt siyasetinin karma hareketiyle tanıştım. HADEP döneminde Kürt siyasetini tanımaya başladım. Yaşım o zamanlar küçüktü, HADEP döneminde biraz daha fazla aktif görev almıştım. Ondan sonraki süreçlerde kadın hareketi ile daha fazla tanıştım. Kadın hareketiyle en yoğun sürecim Amargi sürecinde oldu. Amargi sürecinde Kürt kadınlar da aktif bir görev üstlenmişlerdi. Bizler de Çukurova bölgesinde Amargi’yi kurmuştuk ve çalışmalarımızı orada yürüttük. Orada da Kürt kadınlarla yoğun bir çalışmamız oldu. Onun akabinde Türkiye’de kadın hareketinin yeniden dönüp değerlendireceği önemli bir süreci yaşadık o da ‘Kurtuluşumuzu Birlikte Örgütlüyoruz’du”. Gerek yerellerde, gerekse konferansın yaşandığı süreç ve sonrasında o konferansın ruhunun kadın hareketinde devam etmesi çok anlamlıydı. O konferansın, bir özelliği de Türkiye kadın hareketinin ve Kürt kadın hareketinin ortak bir zeminde Türkiye’nin tamamıyla ilgili kadın hareketinin nasıl yol alabileceğine dair önemli veriler sunmuştu bize. Orada insanların mücadelelerinde bazı dönümler vardı, (eylem, çalışma…) benim açımdan o konferansın böyle bir anlamı vardı. O süreçte Kürt kadın siyasetçilerle daha fazla mesaimiz oldu ve tanıştık. HDK’nin kuruluş sürecinde, DBH sürecindeki karma alanlarda da çalışma yürüterek bugüne kadar gelmiş olduk.
 
“Yapılanma süreci bir yandan partimizin yeniden yapılanmasıdır. Evet ama bir yandan 3’ncü Yol’un kapılarını açma sürecidir. O yüzden hepimize çok büyük sorumluluk ve görev düşüyor. Elimizi taşın altına koymamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Başta partili arkadaşlarımız, kadın arkadaşlarımız olmak üzere, yerelden örgütlenmeye ağırlık verelim. Biz bunu başarırsak yeniden yapılanma sürecini tamamlarız.”
 
* Uzun bir hazırlık, eleştiri ve özeleştiri ve yeniden yapılanma sürecinden sonra kongrenizi gerçekleştirdiniz. Tabanda bir değişim beklentisi vardı, bu yönlü yoğun tartışmalar yürütüldü, sizce kongre bu değişim beklentisine uygun gerçekleşti mi?
 
Seçim süreci ve kongremizin yapılacağı tarihlerde yaptığımız çalışmalar, bizim on binlerce insana ulaştığımız bir süreç oldu. Elbette o süreci kendi başına düşündüğümüzde bile başlı başına değişim, dönüşüm ve yeniden yapılanma dediğimiz sürecin adımıdır. Yeniden yapılanma dediğimiz şeyi tek başına eşbaşkan, MYK değişimi olarak algılayamayız. Biz topyekun bir yenilenme ve yapılanmadan söz ettik. Geçmiş deneyimlerimiz, HDP’nin kendi paradigmasının devamı, bütün bunların üzerinden daha “güçlü pratiği nasıl şekillendirebiliriz” şeklindeki tılsımlı sorunun cevabını pratikte de bulunca aslında değişim o zaman başlayacak. Kongre bu konuda önemli bir başlangıçtır. Bundan sonrası bu başlangıçtan da daha önemli olacaktır. Başlamak çok önemli, devamını getirmek daha önemli. Paradigmamızda daha önce bir sorun var mıydı?  Yoktu. Bizim yeniden yapılanma sürecinde tartıştığımız kendi paradigmamız mıydı? Değil.  Gündelik faaliyetlerimizden tutalım, örgütlenme çalışmalarımızda, mahallerde örgütlenmede yaşadığımız eksiklikler, seçim taktiğimiz ağırlıklı bunlar tartışıldı. Bu konularda somut adımlar atma hususunda kongremizi önemli bir başlangıç olarak görüyoruz. Bundan sonraki süreç daha belirleyici olacağı için bu eksiklikleri pratikte nasıl giderebileceğimizi konuşmak durumundayız. Yeniden yapılanmada, yine temel paradigmamız olan 3’ncü Yolu inşa etme meselesi tartıştığımız bir konuydu. Bugüne kadar 3’ncü Yolu fikri olarak iyi bir biçimde programımıza yedirmiş bir parti olarak, pratik faaliyetlerde, toplumsal alanlara gitmek, özgün örgütlenmelerde güçlü temaslarda bulunmak, 3’ncü yolun tıkanmış damarlarını açmak, asıl meselemiz bu. Bu konuda önümüzdeki dönemde yoğunlaşacağımız konular bunlar olacaktır. Bunları başardıkça değişim, dönüşüm olacaktır. Değişim dönüşüm, yeniden yapılanmada kararlar çok önemli ama bu bir süreç işidir. Bu süreci doğru işletirsek değişim-dönüşümü en sağlıklı bir biçimde yapabiliriz. Buradan, halklarımıza, emektarlarımıza, il, ilçe yöneticilerimizden, merkez yöneticilerimize şu çağrıyı yapmak istiyorum; yapılanma süreci bir yandan partimizin yeniden yapılanmasıdır. Evet ama bir yandan 3’ncü Yol’un kapılarını açma sürecidir. O yüzden hepimize çok büyük sorumluluk ve görev düşüyor. Elimizi taşın altına koymamız gereken bir dönemden geçiyoruz, başta partili arkadaşlarımız, kadın arkadaşlarımız olmak üzere, yerelden örgütlenmeye ağırlık verelim. Biz bunu başarırsak yeniden yapılanma sürecini tamamlarız.
 
“Önümüzdeki dönemde taktik hata yapmamamız için halk bizi uyardı ve biz uyarıları aldık. Yeniden yapılanma sürecinde bu uyarıları göz önünde bulundurarak yapılanacağız. Halkın bize verdiği en önemli mesajlardan biri; başta Kürt halkı olmak üzere tecrit kırılmalıdır dedi. Parti olarak üstümüze düşen görev; İmralı tecridinin kırılması için, Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için tıkanmış olan yolların kanalını açabilmek.”
 
* Kongreniz nasıl bir mesaj verdi? 
 
Yürüttüğümüz bu çalışmalarda kitleler bize “HEDEP, Türkiye’deki ana muhalefetin yerine geçmesi gereken bir parti” mesajı verdi. Çünkü Türkiye’de bir muhalefet eksikliği var. Ana muhalefet, güçlü bir muhalefet yapmıyor. Kitlenin bizden beklentisi ve bize yüklediği görev, çok daha güçlü bir muhalefeti yapmak ve ana muhalefet gibi çalışmamız. Biz bu mesajı aldık, önümüzdeki dönemde bunların üzerinde çok yoğunlaşacağız. Kitlenin bize verdiği mesajlardan biri; halk partisini sahiplenmeye devam ediyor, fakat siz taktik hata yapmayın. Biz halk olarak partimizi bırakmıyoruz. Parti biziz, biz partiyiz dediler. Önümüzdeki dönemde taktik hata yapmamız için halk bizi uyardı ve biz uyarıları aldık. Yeniden yapılanma sürecinde bu uyarıları göz önünde bulundurarak yapılanacağız. Halkın bize verdiği en önemli mesajlardan biri; başta Kürt halkı olmak üzere “tecrit kırılmalıdır” dedi. Parti olarak üstümüze düşen görev; İmralı tecridinin kırılması için, Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için tıkanmış olan yolların kanalını açabilmek. Bu da demokratik siyaseti güçlendirmekle mümkün olabilir. Biz parti olarak, Türkiye’de demokratik siyaseti güçlendirip, iktidar üzerinden bir basınç oluşturabilirsek bunu değiştirebilir, dönüştürebiliriz. Yine Türkiye’nin dört bir yanında yaptığımız toplantılarda, açığa çıkan noktalardan biri yoksulluk. Buradan da halkımız bize şu görev verdi; bu kadar adaletsiz bir gelir dağılımının olduğu ülkede yaşamak çok zor, herkes göç yolunu tutuyor. O halde biz Türkiye’de ekonomik adaleti sağlayacak çalışmaları, daha çok yoğunlaştırmalıyız. En güçlü mesajı kadınlar verdi. Kadınlar bizlere, “dün şiddet görmüyor değildik, kadın cinayetleri yaşanmıyor değildi” şimdi AKP, kadınların hayatlarına doğrudan müdahale etmeye başladı. Kadın cinayetleri çok arttı ve yasalar nezdinde kazandığı haklar ellerinden alınmış oldu. Şimdi de nafaka hakkı kaldırılmak isteniliyor. Kadınların bu güçlü mesajını aldık, başta kadın meclisimiz olmak üzere partimiz yeniden yapılanma ve 3’ncü Yolu açmak için çalışma yürüteceğiz. 
 
“Bu görev ve sorumluluğu büyük emekle, kolektif bir çalışmayla partimizin bütün kademelerindeki yönetici arkadaşlarımızla, üyelerimizle, halklarımızla birlikte bu süreci en kolektif şekilde götüreceğiz.”
 
* Daha önceki kongrelerde isminiz eşbaşkanlık için tartışılmıştı, bu kongrede eşbaşkan olarak seçildiniz. Sizi nasıl bir görev süreci bekliyor? Bu sorumluluğu nasıl tanımlıyorsunuz?
 
İçinden geçtiğimiz siyasal sürecin, ağırlığı ve yoğunluğu var. Bugün Türkiye normal şartlarda, kendi kodlarında olduğu bir süreçten geçmiyor. Otoriter ve faşist rejim Türkiye’deki yapıyı da değiştirip dönüştürmeye çalışıyor. İşlerimizin daha zor olduğunun farkındayız, üstlendiğimiz sorumluluk ve görevin de farkındayız. Bu görev ve sorumluluğu büyük emekle, kolektif bir çalışmayla partimizin bütün kademelerindeki yönetici arkadaşlarımızla, üyelerimizle, halklarımız ile birlikte bu süreci en kolektif şekilde götüreceğiz. Bunun zorlukları var ama onur verici bir görev. Arkadaşlarımızın bizi böyle bir göreve layık görmesi bizi onurlandırdı. Bizi bu göreve gören insanlara, ülkemizde ezilen ve sömürülen kesimlere layık olmaya çalışacağız. Bu dönemde başarının kapılarını hep birlikte aralayacağız. Türkiye’nin, Kurdistan’ın, toplumun buna ihtiyacı var. Türkiye her anlamıyla bir krizin içerisinde, iktisadi kriz, ekonomik, kültürel kriz, Kürt sorununun gittikçe kanaması, bölgede devam eden savaşlar… Bunların karşısında bizler en güçlü şekilde, güçlü perspektifle yol almak zorundayız. Geçmiş dönemde de görev almış arkadaşlarımızın omuzlarında yük vardı, bu dönem de aynı görev ve sorumluluğumuz var. Umarım görevi layıkla yerine getiririz.
 
“Türkiye’deki demokrasi mücadelesini büyütmek, toplumsal alanlara yayılmasını ve oradan aldığı sinerji ile siyaset alanına yansımasını sağlayacak olan HEDEP’tir.”
 
* İlk PM toplantınızı yaptınız, yeni görevlendirmeleriniz yapıldı. Önümüzdeki dönemde nasıl bir çalışma, tarz ve tempo HEDEP’i bekliyor?
 
Bizi çok yoğun bir tempo bekliyor. Bir genel seçimden çıktık, hemen akabinde kendi iç tartışmalarımızı bir seviyeye getirmiş olduk, kongremizi gerçekleştirdik. Şimdi önümüzde bir yerel seçim var. Yerel seçimlere diğer partiler gibi bir hazırlığımız olmaz, olamaz. Çünkü diğer siyasi partilere bir kayyım atanmadı. Bugün HDP’nin kazandığı belediyelere kayyımlar atandı, seçilmiş belediye başkanlarımız, üyelerimiz tutuklandı. Türkiye’nin içinde geçtiği karanlık tablo ile düşündüğümüzde çok yoğun bir süreç bekliyor. Çok emek ve sorumluluk vermemiz gereken bir süreç. Gecemizi gündüzüme katarak hep birlikte çalışmamız gereken bir süreç. Kolektif bir süreç bizleri bekliyor, bu ceberut saldırılara karşı örgütlü bir mücadele ile karşılık veremezsek, tüm demokrasi güçleri paralize olur. Şu anda demokrasi güçlerinin üzerine bir ölü toprak serpilmiş durumda. Aslında bu ölü toprağı bir miktar, 2019 seçimlerinde üzerimizden atmayı başarmıştık. O önemli bir dönemeçti. O dönemde de HDP’nin yerel seçimlerde gösterdiği strateji aslında şunu göstermiş oldu; “biz üzerimizdeki ölü toprağını istersek atabiliriz.’ Peki yeterli oldu mu diye sorarsak elbette yeterli olmadı. Yeterli olmadı. Çünkü muhalefet de; ‘iktidar zaten belli ortada’ denildi. Zaten bunun alternatifini muhalefet belirler. Ama ana muhalefet bütün mücadeleyi bir sandığa hapsettiği için bir demokrasi mücadelesinin alanlarda, fabrikalarda büyümesini engelledi. 2023 seçimlerine geldiğimizde hile de, hurda da olsa mevcut olan rejime devam kararı çıktı. Sonuç itibariyle muhalefet asıl görevini yerine getirmedi. HEDEP’in büyük sorumluluk ve görev alanlarından biri ülkenin demokratikleşmesi için, faşizme karşı güçlü bir örgütlü mücadeleyi büyütmek için demokrasi hattını güçlü kurmak lazım. Konferans kararımızdan biri buydu, bunu bütün toplumsal ve siyasal dinamiklerle demokrasi mücadelesinin cephesini oluşturmak… Demokrasi mücadelesinin kampının başında en örgütlü, en diri, baskılara, kapatmalara rağmen duran HEDEP’dir. Türkiye’deki demokrasi mücadelesini büyütmek, toplumsal alanlara yayılmasını ve oradan aldığı sinerji ile siyaset alanına yansımasını sağlayacak olan HEDEP’tir.
 
“Bizde halk demek parti demek, parti demek halk demektir. Bunları birbirinden ayırmıyoruz. Et ve tırnak gibiyiz. Bir yerde bir parti var ama başka yerde halk var. Böyle bir kopukluk partimizde bu düzeyde hiçbir zaman yaşanmadı.”
 
*Toplantılarda ağırlıklı olarak taban örgütlenmesi, halkla iç içe bir parti gündeme getirilmişti. Bu dönemde böyle bir parti görebilecek miyiz?
 
 Kesinlikle göreceksiniz. HEDEP’in bu dönemde çalışma perspektifinde eksik bıraktığımız, mahalle örgütlenmeleri, mahalle komisyonları, il, ilçe örgütlerimizin daha güçlü olması ve halklarımızın sorunlarıyla hemhal olmak önümüzdeki dönem bizi bekliyor ve bunları yapacağız. Geçmiş dönemin emeklerini de göz ardı etmemek lazım. Partimiz çok emek verdi, büyük bedeller ödendi. Bizler tarihi kendimizle başlatamayız ve hiç kimse tarihi kendisiyle başlatmamalı. Geçmiş dönemin emeklerinin, bedellerinin, partimizi bugüne kadar taşıdığını göz ardı etmeden onların emeklerine saygı gösteriyoruz. Bizler onlardan devraldığımız bayrağı eksiklikleri de görerek, daha güçlü bir şekilde bizden sonrakilere devretmeye odaklanmış durumdayız. Bu dönemde HEDEP, halkın daha çok içinde olacak ve halkta daha çok HEDEP’in içinde olacak. Halk ve partiyi birbirinden ayırmıyorum. Bizim parti anlayışımız, burjuva partilerinden çok farklı. Bizde halk demek parti demek, parti demek halk demektir. Bunları birbirinden ayırmıyoruz. Et ve tırnak gibiyiz. Bir yerde bir parti var ama başka yerde halk var. Böyle bir kopukluk partimizde bu düzeyde hiçbir zaman yaşanmadı. Kimi eksikliklerimiz oldu, kimi mahallelerde komisyonlarımız güçlü değildir, onların eksiklerini gidereceğiz. Halk ile yaptığımız toplantılardaki talepler bu şeffaflıktaydı.
 
“Biz her fırsata tecridin ortadan kalkması için mesajlarımızı en güçlü şekilde vermeye devam edeceğiz. Sayın Öcalan için başlatılan kampanyalara pratikte de destek vereceğiz. Parlamentoda bize düşen görev ve sorumluluklar neyse onu da yerine getireceğiz.”
 
* Kongrenizde sık sık kitlenin attığı sloganlar, verdikleri mesajlar ve sizlerin de konuşmalarında PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük mutlak tecrit dile geldi. Bir önceki süreçte PKK Lideri ile görüşme  yapılması için başvurular yapıldı ama üzerinden bir yıl geçmesine rağmen yanıt verilmezken, bu dönemde Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne dönük kampanyalar başlatıldı. Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne dair bu dönem ne gibi somut adımlar atılacak?
 
Kongremizde de öne çıkan başlıklardan birisi Sayın Öcalan’ın üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin ortadan kaldırılması, Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözülebilmesi için muhataplarla doğrudan bir barışçıl diyalog sürecin başlatılması HEDEP olarak doğrudan bir çağrımızdır. Sayın Öcalan’ın özgürlüğü için başlatılan kampanyaları da desteklediğimizi ifade ettik. Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması sadece Türkiye’deki Kürt sorunun çözümü ile ilgili kapı aralamayacak. Tecridin kalkması Orta Doğu açısından da çok önemli. Orta Doğu’da devam eden savaşlar var. Bunların karşısında demokratik bir perspektifle sorunlara yaklaşılmasının, bölgemiz için ne kadar elzem ve önemli olduğunu şuan hali hazırda devam eden savaşlardan çıkarabiliriz. Bu yüzden Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kalkması ve diyalog sürecinin başlaması bunlara da büyük bir katkı sağlayacaktır. Biz her fırsata tecridin ortadan kalkması için mesajlarımızı en güçlü şekilde vermeye devam edeceğiz. Sayın Öcalan için başlatılan kampanyalara pratikte de destek vereceğiz. Parlamentoda bize düşen görev ve sorumluluklar neyse onu da yerine getireceğiz.
 
“Filistin halkı için yapılan çağrılar önemli ama bir yandan bu çağrıları yaparken Kürt halkına ölümleri reva görmek bu iki yüzlülüğün daniskasıdır. Türkiye’ye döner sorarlar; ‘siz kendi eviniz içerisindeki sorunları hallettiniz mi ki Filistin’in sorunlarına karışıyorsunuz?’ Türkiye, bölgede bir barışın garantörü pozisyonuna isterse gelebilir. Ama bu iktidar Türkiye’yi bu pozisyona getirmek istemiyor.”
 
* Orta Doğu’ya değinmek istiyorum; İsrail ve Filistin arasında sıcak gelişmeler yaşanılırken, hemen akabinde AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hakan Fidan Filistin’e dair açıklamalarda bulunduğu sırada Rojava’da yaşam alanları, hastaneler bombalandı. Bu siyasete ilişkin ne söylemek istersiniz?
 
İsrail’in Filistin işgali bir an önce son bulmalı. İsrail’in bir an önce ateşkes çağrılarına olumlu yanıt vermesi gerekiyor. Bugün dünyanın bir çok yerinde halklar bu çağrıları yaptı. Ortada büyük bir savaş suçu var. Öncelikle silahların susması gerekiyor ki bir diyalog süreci başlatılsın. Türkiye’de AKP iktidarı başta olmak üzere verilen mesajlar hakiki dayanışmalar değil. Bunlar timsah gözyaşı akıtıyorlar. Türkiye’nin AKP döneminde İsrail ile yaptığı askeri anlaşmalar katlanarak büyüyor. Türkiye askeri anlaşmalardan vazgeçecek mi? iktidar bunu gündemine aldı mı? Bunu gündemine almayan iktidarın Filistin için ağlıyor olmasının bir karşılığı yoktur. Bir diğer iki yüzlülüğü ise Kürt halkına karşı yapılan saldırılarda görüyoruz. Filistin için barış talep edilirken, İsrail’in Filistin için yaptığını Türkiye’deki mevcut iktidar Rojava’daki Kürtler için yapıyor. Efrin’den Kürt halkı sürüldü ve şimdi bütün Kürt halkı Rojava’da göç ettirilmek isteniliyor. Orada büyük bir demografik yapının değiştirilmesi hedefleniyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Filistin halkı için yapılan çağrılar önemli ama bir yandan bu çağrıları yaparken Kürt halkına ölümleri reva görmek bu iki yüzlülüğün daniskasıdır. Türkiye’ye döner sorarlar; ‘siz kendi eviniz içerisindeki sorunları hallettiniz mi ki Filistin’in sorunlarına karışıyorsunuz?’ Türkiye, bölgede bir barışın garantörü pozisyonuna isterse gelebilir. Ama bu iktidar Türkiye’yi bu pozisyona getirmek istemiyor. Türkiye, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmeyi başarsaydı, Suriye’de bu modeli örnek olarak gösterebilseydi, statüsünün kabul edilmesi konusunda bir ön açıcı bir rol üstlenseydi Türkiye Filistin sorununu daha kolay hallederdi. Çünkü eli güçlü, deneyim kazanmış olurdu. Mevcut olan iktidar bu anlayıştan oldukça uzak. Rojava saldırılarına baktığımız da sivil alanların bombalandığını gördük. Buradaki tek çözüm; bölge barışına hizmet etmek için önce iç meselelerinizi halledin. Kürt sorununu çözün ki başkalarına faydanız dokunabilsin. 
 
“Kadınlar olarak bize en büyük düşen görev; bunlarla toplumu yüzleştirmek. Bunların farkındalığını arttırmak. Ortadoğu’da ve ülkemizde devam eden çatışmaların durdurulması için sınırları aşan enternasyonalist bir barış hareketini inşa etmek.”
 
* Yaptığınız kadın meclisi toplantısında, kadın gündemine özel olarak atıfta bulundunuz. Kendisini kadın partisi olarak tanımlayan HEDEP kadın çalışmaları ne olacak? Nasıl farklılıklar yaratacak?
 
Partimizin en temel çalışmalarından biridir kadın çalışmaları. Kadın meclisimiz partinin çalışmalarındaki en önemli çalışma organlarından biri. Böyle olmaya devam edecek, bu geleneği HEDEP içinde devam ettireceğiz. Türkiye’de kadınların içinden geçtiği süreç önemli, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçilmiş, kadın ve çocuklarla şiddetle mücadele kanununu 6284 sayılı kanunu yasadan çıkarmak istiyorlar. Nafaka hakkını yasadan çıkarmak istiyorlar. Kadınların medeni kanunda tanımlı olan bütün kazanımlarını yasadan çıkarmak istiyorlar. Bu aslında fiilen AKP iktidarının, katlanarak kadın düşmanlığının devam ettirmesi ve kadınlar üzerinden toplumu değiştirmek ve dönüştürmek için yeni bir evreye girmek istiyorlar. Bu dönemde sadece partimizin kadın meclisi, faaliyetleri değil, Türkiye ve Kürt kadınların üstleneceği rol çok önemli. AKP iktidarının kültürel hegemonya kuracağım dediği bu dönemde, bunu kadınların bedeni, kimliği üzerinden yapıyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bu dönemde çok daha güçlü ve örgütlü bir mücadeleyi sürdürmemiz gerekiyor. Kadın ittifakını güçlendirmemiz gereken bir döneme girdik. Ben bunu kolaylıkla yapacağımıza inanıyorum. Kadınlar bu konuda çok deneyimli. Kadınların ittifak kurma kültürü, ortak mücadele etme kültürü daha gelişkin. Kadın meclisimize düşen en temel görev; Türkiye ve Kürt kadın hareketinin ortak zeminde daha güçlü bir şekilde bir araya gelişini sağlayacak bir çalışma. Bu dönemde daha ileriye taşıyan, pratikler sergileyecek bir çalışma yöntemi geliştirmek. Kadın meclisimizle bu konuları tartışmaya başladık, biz buradan güçlü şekilde ilerleyeceğiz. Kadınların en temel gündemlerinden birisi savaşlar. Kadın bedeninin savaşlarda nasıl teşhir edildiğini gördük, 21’nci yüzyılda kadınlar hala köle pazarlarında satılıyor. İŞİD’in Êzidî kadınları nasıl köle gibi sattığını gördük. Kadınlara taciz, tecavüzler savaşlarda uygulanan yöntemlerden biridir. Bu insanlık dışı bir durumdur, son İsrail ve Filistin çatışmasında  da gördük ve bu utanç duyulan bir şey. Türkiye’de benzer şeyleri görüyoruz. Cezaevlerine baktığımızda kadına yönelik şiddetin cezaevlerinde nasıl arttırıldığını gördük. Faşist otoriter rejim dışarıda baskısını ne kadar arttırıyorsa cezaevinde daha fazla artırıyor. Kadınların ihtiyaç duyduğu hijyen paketlerini dahi vermeyerek, kadınlara ayrı bir işkence uyguluyorlar. Kadınların hayatlarını kısıtlamaya çalışarak, kameralarla gözetlemek kabul edeceğimiz durum değil. Kadınlar olarak bize düşen en büyük görevlerden biri;  bunlarla toplumu yüzleştirmek. Bunların farkındalığını arttırmak. Orta Doğu’da ve ülkemizde devam eden çatışmaların durdurulması için sınırları aşan enternasyonalist bir barış hareketini inşa etmek.
 
“Bu dönemde halkımızla birlikte yürüttüğümüz ortak çalışmamızda belediyelerimize sahip çıkmak ve kayyımlara karşı mücadele etme kanaatine varıldı. Belediyelerimizin hepsini alacağız, küçük farkla kaybettiğimiz belediyeleri alacağız.”
 
* Önümüzde bir yerel yönetim seçimleri var. Kongreden sonra PM üyelerinizle yaptığınız toplantıda sık sık yerel yönetim seçimlerine dair planlamalarınız olduğu vurgusunu yaptınız? Yerel yönetim seçimleri ve kayyımlara dair nasıl bir planlamanız olacak?
 
Yerel seçimlerdeki stratejimiz en merak edilen konulardan biri. Halk toplantılarında çok fazla görüş ve öneriler geldi. Önce atölye çalışmalarımızı ve ardından konferansımızı yaparak yerel yönetim stratejimizi belirleme metodu seçtik. Amed, Wan ve Mêrdîn’de atölyelerimiz oldu, İstanbul’da atölyemiz olacak. Kamuoyu şunu bilsin; yerel yönetim stratejimizi konuşmaya başladık ama nihai bir sürece getirmiş değiliz. Kayyımlar, halkın seçme ve seçilme haklarının elinden alınmasıdır. Türkiye erken dönemde seçme ve seçilme hakkını elde etmiş bir ülkedir. Demokrasilerde kayyım atanmaz, bu ancak padişahlık sistemlerinde olur. Padişah her eyaletin temsilcisini atıyordu, bir ülkede demokrasiden söz edecekseniz atayamazsınız. Bir ülkenin demokratik olup olmadığının en kritik göstergelerinden biri seçme ve seçilme hakkıdır. Bu kritik göstergeyi görmezden gelerek, valisiyle, kaymakamıyla belediye yönetiyor. Böyle bir yönetim olamaz, kayyımlar meselesi faşizmin en zirve yaptığı dönemdir. Yerel yönetim seçimlerinde seçme ve seçilme haklarımıza sahip çıkacağız. Belediye demek, belediye başkanlığı, üyesi kadar onları seçen halk demektir. Kayyım atayarak halka, “seçme ve seçilme hakkın yok” deniliyor. Belediye başkanından belediye meclis üyesine seçilme hakkın yok deniliyor. Kayyımlar meselesiyle ilgili çok mücadele edeceğiz, kazanacağımız belediyeleri kayyım atayarak almaya çalışacaklarsa yanılıyorlar. Bu dönemde halkımızla birlikte yürüttüğümüz ortak çalışmamızda belediyelerimize sahip çıkmak ve kayyımlara karşı mücadele etme kanaatine vardık. Belediyelerimizin hepsini alacağız, küçük farkla kaybettiğimiz belediyeleri alacağız.”
 
 
 
 
 

Etiketler:

Okumadan geçme!