Tecrit dalgası yayılımı; sansür, işkence, düşünce suçu…

  • 09:23 12 Mayıs 2024
  • Medya Kritik
 
Melek Avcı
 
ANKARA - “Tecrit tüm topluma yayıldı” derken ki gerçeklik günümüzde en çok basın alanında tüm anlamıyla vücut buluyor. İnsan olmanın gereği olan “düşüncenin” iktidarlar tarafından kontrol altına alınamaması önünüze sıra sıra parmaklıklar ördürüyor.
 
“Tecrit tüm topluma uygulanıyor”, “tecrit her yerde”, “yaşamın her alanı tecritte…” Aldığımız birçok görüşte ve halktan duyduğumuz kelimeler bunlar oluyor. Tecridin her yerde olduğu gerçeğinin salt bir cümleden ibaret olmadığı yaşanılan süreçte her alanda yıllardır karşımıza çıkıyor; kadınların yaşamında, eğitimde, sağlıkta, ekonomide ve en çok da basında.
 
Tecrit diğer adıyla hiçleşme
 
Çünkü tecrit her ne kadar fiziksel bir izolasyon-kişiyi toplumdan ayırma olarak tanımlansa da dışlanmak ve yok edilmek istenilen şey insanı var eden “düşüncedir” ve eğer bir lider veya topluma gerçeklikle yön verici bir alandaysanız yok edilmek istenilen şey düşünce sistematiğidir. Tecridin tanımına baktığımızda şöyle der sözlük, “Tecrit, izolasyon veya hiçleşme, bir insanın dış dünyadan koparılarak kendi hâline bırakılması olayıdır. İlişkide bulunduğu topluluktan çıkarmak, sosyal ekonomik ve kültürel olarak yalnızlığa terk etme halidir.” Tanımda, tecridin bir diğer adının hiçleşme olduğu söylemi, bir insanı fiziki olarak ortandan kaldırmanın yeterli olamayacağı bu nedenle düşüncelerini “hiçleştirilen” her türlü yolu deneme yolunu kullanmaya atıf yapar. Neticede düşünceyi yok etmek için iktidarların her türlü aracı devreye sokulur.
 
Devreye sokulan araçlar: Kara propaganda veya hiç propaganda
 
Devreye sokulan ilk araçlardan biri medyadır. Medyanın gücü o kadar iyi bilinmektedir ki kontrol edilemeyen medya alanları da devre dışı bırakılır. Kontrol edilenler ise egemenlerin tecridin ilk aracı olur. Kara propaganda dalgası televizyonlarda, dizilerde, dijital medyada ve her mecrada sinsi sinsi işletilerek kişi itibarsızlaştırılır. Gerçekle oynama başlar. İstenilen etki ters teptiğinde ise ikinci aşama “hiç propaganda” devreye sokulur. Konuyu ve kişiyi hatırlatacak tüm alanlar susturulur. Nitekim yıllar sonra muhalif ve anaakım medyada sadece iki çift, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin insanlık dışılılığı dile geldiğinde Merdan Yanardağ’ın apar topar tutuklanması veyahut kimyasal silahların kullanıldığına ilişkin tıbbı değerlendirmeler üzerinden konuşan Şebnem Korur Fincancı’nın hedef gösterilip tutuklanması buna örnektir.
 
Parmaklıklar ve sansür
 
Kontrol edilemeyen basın devre dışı bırakılır! Evet, hiç propagandanın da artık kamuoyunu susturmanın üzerinde etki etmediği görüldüğü yerde, devre dışı bırakma işlemeye başlar. Egemenler kontrol edemediği düşünceyi ve o düşüncenin yayılmasını durdurmak için parmaklıklarını örer ve kişiyi oraya koyarak toplumdan “ayrıştırır.” Özgür Basına yönelik operasyonların temelinde “sansürle yok etme” ilkesi yatar.  Bugüne baktığımızda sadece 2023 yılı verilerine göre 30’dan fazla gazeteci sorgulama, gözaltı ve davalara maruz kaldı. Yine, Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF) -Medya Özgürlüğü Acil Müdahale (MFRR) parçasının “Medya ve Basın Özgürlüğü İhlalleri İzleme Raporu 2023 Türkiye Raporu’da 2022 yılında 42 gazeteci cezaevindeyken, 2023’te 14 gazeteci daha tutuklanmıştı.  Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği (MKG), Nisan ayında kadın gazetecilere yönelik yaşanan hak ihlalleri raporunda ise sadece bir ayda, 10 gazeteci kadının gözaltına alındığını 24 gazetecinin ise yargılandığını kaydetmişti.
 
Sansürle yok edilemeyene işkence
 
Tecrit dalgasının her bir aşaması iradeyi kıramadıkça egemen canavar daha da hırçınlaşır ve insanlıktan çıkar. 26 Nisan’da tutuklanan Mezopotamya Ajansı muhabiri Esra Solin Dal’ın maruz kaldığı çıplak arama ve hücre işkencesi bunun örneğidir. George Orwell’ın 1984 distopyasının hala gerçekleşmediğini düşünenler belki de yüzünü özgür basının ve Kürt halkının yaşamına dönmelidir. Düşünmek yasaktı. Kitap boyunca “Düşünce suçu” diye aktarılan suç ve cezalandırma yöntemi yıllardır karşımıza çıkmasına rağmen şimdi bir yasaya evrilmek üzere. Geçtiğimiz günlerde, iktidarın eli ayağı Yenişafak, gelecek olan yeni yargı paketinde “etki ajanlığı” suçunun olduğunu yazmış; Türkiye aleyhine her alanda propaganda yapan kişilere hapis cezası verilecek. Özgür Basına yönelik düşünce tecridi bu distopyayı dahi aşmış durumdadır.
 
Domino taşları: Düşüncenin yayılımı
 
Düşünce tecridinin mümkün olmadığını, kullanılan her aracın etkisiz kılınmasıyla görüyoruz. Bugün cezaevinden binlerce kitap kaleme alınıp, gazeteciler tarafından hala haberler yapılıyorsa düşüncenin domino taşları gibi topluma yayılması sağlanmıştır demektir. Yine aynı distopyada şu diyalog geçer; “Seni buraya neden getirdiğimizi söyleyeyim mi? İyileştirmek için! Aklını başına getirmek için! Bilesin, Winston, buraya getirdiğimiz hiç kimseyi iyileşmeden bırakmayız! İşlediğin o ahmakça suçlar umurumuzda değil. Parti gözle görülür eylemlerle ilgilenmez; bizi ilgilendiren tek şey düşüncedir…” Düşüncenin büyüsü ve toplumda yarattığı değişimin etkisi tüm egemen canavarların en çok korktuğu gerçeklik iken bu savaş düşünerek, yazarak ve çizerek kazanılabilir. Çünkü aynı distopya romanı şunu ekler: Gerçekler ne yaparsanız yapın, gizlenemezdi.