Tülay Hatimoğulları: İrademizi hiçbir yerde gasp etmelerine izin vermeyeceğiz

  • 12:45 7 Mayıs 2024
  • Siyaset
ANKARA - Meclis grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, var olan krizden 3’üncü yol siyaseti ile çıkış sağlanabileceğini belirterek, “İrademizi hiçbir yerde gasp etmelerine izin vermeyeceğiz” dedi. 
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin haftalık grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.  Grup toplantısına Hatay Deprem Dayanışması, Suruç Aileleri, Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’nin (SYKP) Eş Genel Başkanı Mertcan Titiz ile Tüm Emekliler Sendikası üyeleri katıldı.
 
‘Amedspor’u kutluyoruz’
 
Hıdırellez ve Paskalya Bayramı’nı kutlayarak sözlerine başlayan Tülay, ardından Amedspor’un başarısına değindi. Tülay, “Bir kutlama daha var o da Amedspor’a. Engebeli yollardan geçerek birinci lige çıkarak finali yapan sevgili Amedspor’u hep beraber kutluyoruz. Bizler ne güzel bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu kısacık zaman diliminde kaç halkın kaç inancın bayramını kutladık. Bizler böyle rengarenk bir coğrafyayız. Bizler 72 milletten insanlar olarak bu coğrafyada barış huzur ve kardeşlik için içinde eşit yurttaşlık temelinde yaşamlarımızı sürdürmek istiyoruz” dedi.
 
İnançların özgür yaşadığı coğrafya
 
İnançların özgür biçimde yaşandığı bir coğrafya için mücadele ettiklerini dile getiren Tülay, “Bir an şu son 10 günü düşünerek gözlerimizi kapatıp şu hayali kurabiliriz. Ezanın, çanın, hazanın ve buhur tütsüsünün birbirine karıştığı bir coğrafyada bizler huzur içinde her birimiz kendi rengiyle ötekinin ötekine karışmadığı, insanların birbirlerini inançlarından ve dillerinden dolayı yargılamadığı ve bunun sorun olmadığını bilerek bu hayali yaşamak güzel değil midir?  İşte bu hayali gerçekleştirmek zor değil diyoruz DEM Parti olarak” şeklinde konuştu. 
 
‘Harun diye yola çıktılar Karun oldular’
 
İşçi ve emekçilerin ekonomik krizden derin bir biçimde etkilendiğini aktaran Tülay, “Bunlar Harun diye yola çıktılar ama Karun oldular. İşçinin emekçinin emeklinin yoksulun boğazından çalarak sermayedarın yandaşın cebine koydukları her kuruş para onlara haram olsun zehir zıkkım olsun”  dedi. 
 
Türkiye ithalata bağımlı hale geldi 
 
Ekonomik krize değinen Tülay, Türkiye’nin ekonomik, siyasal ve toplumsal olarak çok ciddi bir çöküş yaşadığını kaydetti. Tülay, sözlerine şöyle devam etti: “Ekonomik çöküşün diğer adı dışa bağımlılıktır. Bir zamanlar etin, sütün, samanın merkezi olarak bilinen Türkiye AKP’nin politikaları nedeniyle ithalata bağımlı bir ülke haline gelmiştir. Türkiye’nin her yerinde tarım üretimine elverişli bir coğrafya mevcuttur. Fakat ne yazık ki Türkiye’de mevcut olan AKP, yani yabancı sermayeye bu ülkenin her şeyini satan, kendine yerli ve milli diyen ama esasında yabancı sermayeye çalışan AKP iktidarı sata sata, tarım alanları da imara aça aça tarımı teşvik etmekten vazgeçe vazgeçe şimdi Türkiye’yi dışarıya bağımlı bir ülke haline getirmiş durumdadır. Şimdi enflasyon aldı başını gidiyor. Hep birlikte yokluğa karşı direnecek mücadele edeceğiz ülke kaynaklarının soyulmasına hep birlikte dur diyeceğiz. Ekmek kavgası bizim kavgamızdır, değerli emekçilerle birlikte ekmek kavgasını vereceğiz.”
 
Halk düşmanlarına karşı 1 Mayıs direnişini selamlıyorum 
 
Ekonomik kriz ve işsizliğe değinen Tülay ardından 1 Mayıs’ta yaşanılanlara ilişkin konuşarak şunları söyledi: “1 Mayıs’ı da geride bıraktık. 1 Mayıs AYM kararına göre Taksim miting alanı olarak kullanılabilecekti. Fakat Taksim işçilere emekçilere emek örgütlerine yasaklandı. Yasaklamakla yetinmediler. Orantısız bir şiddet uyguladılar ki bu orantı meselesi zaten işin hikâyesi. Ama hükümetin sözcüleri çıkıp diyor ki ABD’de akademisyenlere ters kelepçe uygulanmış öyle şey olur mu biz bunu kabul etmeyiz diyor. E sen aynısını 1 Mayıs’ta yaptın, işçiye emekçiye. Biz ABD’de yapılana da karşıyız buradaki polis şiddetine de karşıyız. Yani ABD’deki polis şiddetini eleştiren aynı anlayış 1 Mayıs’ta uygulamadığı şiddet kalmadı Hem de yasayı AYM kararlarını çiğneyerek yaptılar. Biz halkız. Esas düşman sizsiniz. 1 Mayıs’ta yoldaşlarımızın halk düşmanlarına karşı direnişini buradan selamlıyorum. Ev baskınlarıyla da gözaltına alınan ve şimdi tutuklanan onlarca arkadaşımızın ve yoldaşımızın derhal serbest bırakılmalarını talep ediyoruz buradan.
 
İnsanlık dışı yaşama mecbur değiliz 
 
Değerli işçi, emekçi, yoksul kardeşim; bu zamma, zulme, insanlık dışı yaşama bizler mecbur değiliz. Üreten siz, yaratan siz, aç kalan siz. Böyle bir denklem, böyle bir adaletsiz denklem olmaz, olamaz. Bizi buna mahkûm eden sermaye düzenine ve onun koruyucusu bütün güçlere, şu cevabı bir kez daha veriyoruz. Halkın adaleti sizlerden bunun hesabını soracaktır. Değerli arkadaşlar, değerli canlar, ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımız, inanın tek çare birlikte mücadele etmek, daha çok örgütlenmek, daha çok kolları sıvamak, daha çok elimizi taşın altına sokmak. Büyük soygun, talan çok çok büyük arkadaşlar. İşte onun için bizlerin direnişi çok daha büyük olmalı ve yeni oluşan bu siyasal iklimde bizler bu direnişi hep beraber örgütlemek üzere yola çıktığımızın altını bir kez daha çizmek istiyorum.
 
Eğitim AKP eliyle çökmüştür
 
Çöküş her alanda ve her yerde. Türkiye’de eğitim AKP’nin eliyle çökmüştür. Her dört çocuktan biri sınıfa aç giriyor. Zenginlerin çocukları özel okullarda, yoksulların çocukları ise kaderine terk edilmiş durumda. Bu çöküşü derinleştiren Milli Eğitim Bakanı Maarif projesiyle, ÇEDES projesiyle çocukları ırkçı ideolojiyle ehlileştirmeye, çocukları sermayeye ucuz işgücü olarak yetiştirmeyi amaçlamaktadırlar. Bunların dertleri çocukların bilimsel, kaliteli, anadilinde eğitim almaları değil kendi ideolojik pencerelerine uygun çağdışı, bilim karşıtı nesiller yetiştirmek istiyorlar. Biz Milli Eğitim Bakanlığının hazırladığı müfredatı kökten reddediyoruz. Eğitim emekçileriyle, sendikalarla ortaklaşmaya bile tenezzül bile etmedi bunlar. Zaten hiçbir alanda hiçbir bakanlık yaptığı çalışmalarda ilgili demokratik kitle örgütlerini, emek meslek örgütlerini görüşmeye davet etmek diye bir şeyi zaten gündemden çıkarmışlar. Mecliste geçmiş dönemde bunun pozitif örnekleri varken ne yazık ki yeni dönemde bunun örneklerine rastlamıyoruz. Çünkü zaten bütün kararları sarayda tek adam verdiği için aslında bakanlar da orada formalite icabı duruyorlar. Bilimin b’sini taşımayan akademisyenler ve bilim insanlarından destek almayan bu tekçi müfredatın Türkiye’nin geleceğine vurulan bir darbe olduğunu belirtiyoruz. Tekçi rejimin tekçi eğitim sistemini derinleştirmek istiyorlar. Sizler ne kadar çabalarsanız çabalayın Türkiye’nin geleceği sizin ideolojik esaretine teslim olamayacaktır.
 
Öğretmenlere seçimde verdikleri mülakatı kaldırma sözünü unuttular
 
Öğretmenler atama beklerken seçimlerde verdikleri sözlerden biri mülakatı kaldırmaktı hatırlarsanız. Erdoğan bunu da unutmuş. “Ya biz böyle bir söz mü vermiştik hiç hatırlamıyoruz” dercesine davranıyor. Evet öyle bir söz vermişlerdi. Mülakatı kaldırmalılar. Çünkü mülakatla milli Eğitim Bakanlığının şimdi ortaya koyduğu müfredatı hayata geçirecek, ideolojik olarak kendilerine yakın insanları liyakat aramadan, sınavlarda aldıkları başarıya bakmadan mülakatla onları işe alacaklar. Buradan onların bu tutumunu protesto ediyoruz. Ve diyoruz ki DEM Parti olarak. Bu karanlık anlayışa direnmeye, bilimsel eşit özerk, anadilinde eğitim mücadelesini sürdürmeye hep birlikte devam edeceğiz. Eğitim çok önemlidir. Eğitimi hallaç pamuğuna çevirdiniz bunu geri döndüreceğiz. Demokratik, bilimsel, anadilinde eğitimi bu topraklarda bu coğrafyada bu ülkede bizler tesis edeceğiz.
 
Gezi ve Kobanî davaları yargının turnusol kağıdı 
 
Türkiye’de hak hukuk adalet de çökertilmiştir. Yargı yargıya darbe yapıyor. Erdoğan AİHM’i tanımıyor, AYM AİHM’i tanımıyor, Yargıtay AYM’yi tanımıyor, tanımıyor da tanımıyor. AKP-MHP iktidarının arka bahçesi olmuştur yargı. Yolsuzluk, çete rüşvet ağları yargının diğer bir adı olmuştur. AYM kararlarına göre Sevgili Can Atalay aramızda olmalıydı. Can Atalay derhal serbest bırakılmalıdır. AİHM kararlarına göre Gezi Davası tutukluları Osman Kavala ve arkadaşları serbest bırakılmalıdır. Türkiye’nin kendi anayasası gerçek anlamda uygulanıyor olsaydı şu anda Kobanî Kumpas Davasından tutuklu bulunan bütün arkadaşlarımız serbest bırakılmalıydı. 16 Mayıs’a bırakıldı Kobanî Kumpas Davasının karar duruşması biz bir kez daha şunu ifade ediyoruz. Kobanî Kumpas Davası adı üstünde bir kumpas davasıdır. HDP’nin attığı bir twit üzerinden onlarca arkadaşımız başta Eş Başkanlarımız yöneticilerimiz seçilmişlerimiz olmak üzere onlarca arkadaşımız haksız ve hukuksuz bir şekilde halen tutukludur. Sevgili Gültan Kışanak en çarpıcı ve bariz örnek. Tutuk süresi bittiği halde üzerinden neredeyse 1 sene geçmiş olmasına rağmen hala tutuklu. Bu da yargının keyfiyetini ve taraf tuttuğunu bir kez daha bizlere göstermektedir. Bizler buradan 16 Mayıs’ta Sincan’da görülecek olan karar duruşmasına, hem bu salonda bulunan arkadaşları hem gazeteci, basın emekçisi arkadaşlarımızı, Türkiye’nin bütün demokratik güçlerini 16 Mayıs’ta Sincan adliyesinin önüne bekliyoruz. Bu bir tarihi karar olacaktır.
 
Kürt sorunu çözülmeden demokratik bir Anayasa yapılmaz
 
Son günlerde bir anayasa tartışması devam ediyor. Türkiye'nin  demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. 12 Eylül’den kalma askeri cunta anayasasının bu topraklara cevap olamayacağını böyle bir otoriter ve baskıcı rejimin ürünü olan anayasanın ülkeyi demokratikleştirmeyeceğini hepimiz gayet net biliyoruz. Fakat şunun altını çizmek isteriz. Türkiye’nin çok acil gündemleri var biraz önce konuştuk. Özellikle açlık yoksulluk işsizlik. Bakın Türkiye’de 50 milyon insan şu anda açlık ve yoksullukla cebelleşiyor. Dolayısıyla bizler acil gündemlerimiz olan açlık yoksulluk ve işsizliği özgürlükleri, ki biraz önce adaletsizliklerin olmasından bahsettik. Özgürlüklerin her alanda kısıtlandığından bahsettik. Bunun örneklerini o kadar çoğaltabiliriz ki günlerce bu kürsüden özgürlüklerin nasıl kısıtlandığını anlatsak günler bize yetmez. Bu kadar özgürlük düşmanı bir atmosfer var. Böyle bir atmosferde anayasa tartışmanın bütün bu sorunların üzerini örtmemesi gerekiyor. Fakat elbette demokratik anayasa ihtiyacımızın altını çizerek bunu söylüyoruz. Bizler DEM Parti olarak bugüne kadar müzakere ve diyalog partisi olarak çağrılarımızın sorunların çözülmesi gerekiyor. Biraz önce sorunlarımızı saydım biraz daha ekleyeyim. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi dahil bahsini ettiğimiz bütün bu sorunların elbette bir demokratik anayasa yapım sürecinde çözüme kavuşturulabileceğini gayet iyi biliyoruz. Biz demokratik anayasa yapım süreciyle ilgi DEM Parti olarak kendi komisyonlarımızı kurduk ve kendi çalışmalarımızı başlattık. 
 
Yeni Anayasa tartışmasının olduğu yerde kayyım tartışması yapılır mı?
 
Anayasa tartışmasının olduğu yerde kayyım tartışması yapılır mı? Yapıyorlar ama. Yapılmaz, bakın iki dönem kayyım atanıyor. HDP belediyelerine kayyım atandı. İnanın şimdi DEM Partinin kazandığı belediyelerde belediye eşbaşkanlarımızın yönetimle birlikte ortaya çıkardığı bilançolar korkunç. Kayyımlar belediyeleri çalıp çırpmış, belediyeleri borç batağında bırakmış. Zaten hizmet de sağlamamışlar. Ne yol yapmışlar ne kaldırım yapmışlar ne su sorununu çözmüşler. Üstüne üstelik belediyelerimizi borç batağının en dibine kadar sürüklemiş durumdadırlar. Kalemini iktidarın mürekkebiyle doldurmuş bir görevli aynı zamanda bir algı operasyonu şöyle bir yazı yazmış. 27 Belediyemize kayyım atanacağından bahsetmiş. Yani diyor ki yurttaşın seçme ve seçilme hakkını elinden alacağız. Bir tek o mu yazdı tabii ki bir tek o yazmadı. Ama günlerdir iktidar yandaş medya saray medyası bir algı yaratmaya çalışıyor. DEM Parti’nin sanki bayrakla sorunu varmış gibi bir algı yaratıyorlar. Emin olun yaptıkları bütün haberler yalan DEM Parti belediyelerinin hiç birinde bayrak sorunu olmamıştır. Bazı provokatif girişimlerin dışında ki biri zihinsel engelli olduğu ortaya çıktı onun dışında böylesi bir haberi yapacak bir durum söz konusu değildir. Biz iki eşbaşkan olarak her fırsatta şunu dile getirdik. Bizim bayrakla sembollerle hiç bir sorunumuz yoktur.
 
İrademizi hiçbir yerde gasp etmelerine izin vermeyeceğiz
 
Biz belediyelerimizi şeffaf bir biçimde, demokratik bir şekilde yönetmek üzere halkımıza gerçekten kent hizmeti sağlamak üzere bu görevleri üstlenmiş durumdayız. Halkımız bize bu görevi vermiş durumdadır. Bakın kayyım ataması demek ki bunu çok dile getirdik ama belli ki daha çok konuşmamız gerekiyor. Çünkü bu yandaş medya ve hükümet temsilcileri kamuoyunu olası bir kayyım atama için hazırladıklarını düşünüyoruz. Bu haberlerin boşu boşuna yapılmadığını düşünüyoruz. Ve buradan bir kez daha iktidarı uyarıyoruz. Hem anayasa yapacağım diyeceksin hem de halkın en önemli hakkı ve kazanımı olan ve Türkiye’nin erken dönemde elde etmiş olduğu seçme ve seçilme hakkını elinden alamazsın, alamazsın, alamazsın. DEM Parti yerel yönetimlerde ortaya bir seçim başarısı koymuştur. Kayyım olan bütün yerlerden kayyımdan geri almıştır belediyeleri, üzerine yeni belediye eklemiştir. Ben buradan bu çalışmaları yürüten değerli halklarımıza, parti emektarlarımıza bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum. Şunu bilsinler ki Van’da nasıl irademizi gasp etmelerine izin vermediysek bundan sonra da irademizi hiçbir yerde gasp etmelerine izin vermeyeceğiz. Ve bir parantez içinde ayrıca belirtmek isterim. Bakın biz hep bahsettik. İrade gaspı dedik. Halkın iradesini tanımamak dedik, yasayı tanımamak dedik ama bunlara bir şey daha eklememiz gerekiyor. Bugün AKP 31 Mart seçimlerinden sonra belediye sayılarında önemli bir düşüş oldu, bunu hepimiz biliyoruz. Aynı zamanda bizim belediyelerimizin üzerinde DEM Parti belediyelerinin üzerinde tırnak içinde söylüyorum bayrak  politikası güderek belediyelerimizin esasen varlıklarına ve kaynaklarına konmak istediklerini ifade etmek istiyorum. Onlar belediyelerde belediyeleri kaybettikçe yerellerde kendi yandaşlarına belediyelerin kaynaklarını eskisi gibi peşkeş çekemeyeceklerinin farkındalar. O nedenle kendilerine yerelde aynı zamanda böylesi bir maddi kaynak yaratmak üzere de bayrağı bahane ederek, bayrak üzerinden siyaset yaparak Türkiye kamuoyunu bayrak üzerinden bizlere karşı kışkırtarak adım atacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. DEM Parti buradadır, alnımız açıktır, belediyelerimizi sonuna kadar koruyacağız sonuna kadar.
 
Çöküşten çıkışın yolu budur 3’üncü Yol’dur
 
Ülkeyi bu çöküşten kurtarmanın mümkün olduğunu hepimiz biliyoruz. Biz DEM Parti olarak bu çöküşten kurtulmak için aday olduğumuzu, bu konuda hazır olduğumuzun altını çiziyorum. Demokratik bir cumhuriyeti hep birlikte inşa edebiliriz. 22 yıllık AKP iktidarının Türkiye’yi getirdiği nokta budur. Ekonomiden kültüre, yargıdan eğitime tam bir çöküş hali var. Ancak asla ve asla çaresiz değiliz. Unutmayalım ki gecenin en karanlık zamanı sabaha aydınlığa en yakın andır. Biz şu anda 31 Mart seçimlerinin Türkiye halklarına, Türkiye’de ezilen ve sömürülenlere yarattığı ortamın nesnel koşullarını da değerlendirdiğimizde o aydınlık ana çok yakın olduğumuzu gayet iyi görebiliyoruz Bu çöküşe karşı toplumun demokratik bir çıkış yapması mümkündür. Bizler bu ülkede yaşayan farklı halklar ve inançlardan insanlarla, işçilerle, emekçilerle, köylülerle, kadınlarla, gençlerle, engellilerle, ezilenlerle ve sömürülenlerle siyasi ve toplumsal bütün güçlerle elbette bu çöküşten çıkabiliriz hep beraber. DEM Parti Türkiye’de gerçek değişimi gerçekleştirmeye aday bir partidir, amasız, fakatsız gerçek demokrasi için mücadele eden bir partidir. Siyasetten  ekonomiye, toplumsal cinsiyetten ekolojiye, kültür sanattan yargıya, eğitimden sağlığa kadar çözüm reçetelerimiz vardır. Bu çöküşten çıkış ortak mücadele ile mümkündür. 3. yol siyaseti ile mümkündür ve 3. yol siyasetini en geniş yelpazede bahsini ettiğim bütün siyasal ve toplumsal dinamiklerle birlikte örmek mümkündür. Toplumun bir radikal demokrasi paradigmasıyla inşa edebiliriz. Demokratik cumhuriyeti hep birlikte inşa edebiliriz. Ve şundan emin olalım ki bu çöküşten çıkışın yolu budur. 3. Yol’dur. Ve biz 3. Yol’un yolcuları olarak hep birlikte her alanda, her yerde parlamento zemininde de, sokakta da, alanda da, meydanda da, tarlada da, fabrikada da, hane içinde kadınlarla birlikte özgürlük, eşitlik ve adalet mücadelemizi tamamen büyüteceğimiz bir zemin. Bu zemini hep beraber değerlendirecek ve önümüzdeki yolu hep birlikte böyle inşa edeceğiz.
 
Rezerv alan depremzedelerin mağduriyetine dönüşmüştür
 
Acılar yarıştırılmaz ama kentini, yakınlarını, çocukluğunu belki de bir kısmımız geleceğini depremle biz kaybettik. Bu gündemi özel olarak en sona bırakmak istedim. Burada şimdi rezerv mağdurları da aramızda, deprem mağdurları da aramızda. Rezerv de bu ülkede başka bir gündem. Çok da önemli bir gündem. Ölüm, rant, talan ve sömürü AKP’nin parolasıdır. Bugün aramızda Defne’den, Samandağ’dan, Antakya’dan arkadaşlarımız gelmiş kendilerine bir kez daha hoş geldiniz diyorum. Deprem yıktı, yaraladı. İktidar görevini ilk gün yerine getirmedi. Ama hala yerine getirmiş değil aradan 1.5 sene geçmiş olmasına rağmen. İlk günlerde enkaz altında depremzedeler ölüme terk edildi. Şimdiyse yaraları sarılmayarak, şimdiyse doğru düzgün bilgilendirilmeyerek, şimdiyse konutları yapılmayarak, şimdiyse geleceksiz bir atmosfer içinde bırakılarak, belirsiz bir atmosfer içinde bırakılarak depremzedeler diri diri aslında toprağa gömülmüş durumda. Defne, Antakya, Samandağ, İskenderun hala üvey evlat muamelesi görüyor. Depremzedeler hala yaşamlarını konteyner ve çadırlara sığdırmış durumdalar. Rezerv alanla ilgili yasa bu parlamentodan çıktığı andan itibaren ilk uygulandığı yer Hatay oldu. Depremzedelere hiçbir açıklama yapılmadan mülkiyetlerine el konuldu. Rezerv alan ilan edilen alanlarda mülk sahipleri onay sürecinin hiçbir aşamasında yoklar. Biraz önce depremzede arkadaşlarla grup salonumuzda görüştük ve onlar bir kez daha aktardı. Gelecek belirsiz ne olacağı belirsiz rezerv alan ilan edilen alanlardaki tasarruf nedir belirsiz. Dilekçe veriyoruz karşılığı yok diyorlar. Dilekçeler alınmıyor evrak çalışmıyor evraksız çalışan bir devlet var. Kara düzen çalışıyor ne yaptığı ne yapmak istediği belli değil. Rezerv alan içerisindeki yapıların yıkılıp yerlerine yenilerinin yapılması için mülk sahiplerinin rızası alınmış değil. Oluşacak yeni inşaatların maliyetlerini yine depremzedeye yüklüyorlar. Rezerv alan yasası mülkiyet hakkını ihlal eden bir yasadır. Çıkarılacak faturayı ödeyemeyecek durumda olan yani düşünün yeni bir ev yapıldı ama o depremzede onu ödeyemeyecek. 
 
Deprem insanların işyerlerini de yıktı Dolayısıyla insanlar işsiz kaldı gelirleri yok dolayısıyla depremzede kuru ekmeğe muhtaç durumda. Ve diyor ki 6 bin lira, 4500 liradan başlıyor 6-7 bin liraya kadar parayı ödeyerek evini alabilirsin diyor. Peki onun iyi kötü bir mülkü vardı, iki odalı başını sokabileceği bir evi vardı. Bu parayı ödemeyeceği için orada mülkü yokmuş gibi davranılacak. Bu hangi adalete hangi vicdana sığıyor. Ama bu iktidar sığdırıyor vicdanına çünkü cüzdanını oldurmak istiyor.”