‘Seçim sonuçlarıyla Türkiye'de yeni bir siyasi dönem başladı’

  • 13:04 22 Nisan 2024
  • Siyaset
 
ANKARA - DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan,  seçim sonuçları ve gerçekleştirdikleri karma ve özgün PM ve MYK toplantılarının sonuçlarına ilişkin şöyle dedi: “1 Nisan itibariyle artık Türkiye siyasetinde denklem kurmak isteyen herkes DEM Parti’yi hesaba katmak ve DEM Parti’yi hesaba katmadan bir yol bulamayacağı gerçeğiyle de karşı karşıya kalmış, bu gerçekle yüzleşmiştir” dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan,  seçim sonuçları ve gerçekleştirdikleri karma ve özgün Parti Meclisi ve MYK toplantılarının sonuçlarına ilişkin partisinin genel merkez binasında basın toplantısı düzenledi. 
 
Ayşegül ilk olarak, Kurdistan Gazetesi’nin ilk sayısının yayımlanmasının yıldönümü dolayısıyla Kürt gazeteciliğine değindi. Ayşegül, “Bugün Kürt Gazetecilik Günü. O yüzden girişte hemen önce bunu kutlamak istiyorum çünkü bu bir hakikat yolculuğudur. Ağır bedellerle bugüne getirilen bir hakikat yolculuğu.  Seçimler sonrası 31 Mart akşamı ve 1 Nisan sabahı sonrası yani Van’da yaşananlar sonrası aslında ilk kez buluşuyoruz. Bunun şu açıdan da altını çiziyorum. Biz DEM Parti olarak Eş Genel Başkanlarımız çeşitli değerlendirmeler yaptılar. Aynı zamanda 31 Mart sonrası çeşitli buluşmalar ve toplantılarda yaptığımız yazılı ve sözlü açıklamalarda da DEM Parti olarak bu seçim sonuçlarına da nasıl yaklaştığımızı defaatle ifade ettik” dedi.
 
Seçim sürecinde mücadele eden ve çalışma yürüten herkese teşekkür ettiğini dile getiren Ayşegül, günler süren değerlendirme toplantılarında çıkanları paylaşacağını belirtti. Ayşegül, “Ortaya çıkan sonuç DEM Parti’nin bu ülkenin umudu, demokratik gelecek, özgür ve onurlu bir arada yaşamın garantisi olduğunda bir kez daha göstermiş oldu.Seçim süreci ve sonrasında gece gündüz demeden çalışan Merkez Yürütme Kurulu üyelerimize, Parti Meclisi üyelerimize, milletvekillerimize, adaylarımıza, parti çalışanlarımıza ve en önemlisi her türlü usulsüzlük ve ihlale karşı sandıklarımızı koruyan sandık görevlilerimize hakikaten şükran ve minnet doluyuz” diye belirtti.
 
Konuşmasının devamında Ayşegül şunları söyledi:
 
“Müthiş bir umutsuzluğun ve yılgınlığın hakim olduğu bir ortamda gittik 31 Mart seçimlerine. İktidar neredeyse devletin bütün olanakları ve imkanlarıyla sahadaydı. DEM Parti bir siyasi partiyle rekabet halinde değildi. Devletin bütün olanaklarını, imkanlarını, aygıtlarını kullanan bir blokla mücadele etti, yarıştı bile diyemiyorum, çünkü yarış eşit koşullarda olur. Son derece eşitsiz koşullarda, eşitliğin asla gözetilmediği koşullarda böyle bir sonuç ortaya çıkardı. Yalnızca bu kadar mı? Yalnızca devletin olanaklarıyla sahada olan bir iktidar mı vardı karşımızda? Hayır, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bizzat kendisi seçim sürecinde dedi ki, ‘oy yoksa hizmet yok.’ Hem de öyle bir yerden söyledi ki, bunu henüz deprem yaralarının sarılmadığı yerden merkezi hükümetle yerel yönetimlerin nasıl bir korelasyon içerisinde olması gerektiğini ancak iktidara oy çıkarsa yerel yönetimlerin neredeyse destekleneceğini adeta tehditkar bir üslupla söyledi. Yeniden hatırlatalım, ‘ya oy verirsiniz ya da hizmet yok’ demeye getirdi ve bunu açık açık söyledi. Peki, başka neler oldu? Bu olanları hatırlatmak gerekiyor. İşte biz Parti Meclisi’mizde bunları konuştuk ve MYK’da.
 
Kayyım seçmenle gasp edildi
 
Kayyım rejimi bir nevi kayyım seçmenle başka türlü kalıcı hale getirilmek istendi. Bu fotoğraf en çarpıcı haliyle Şırnak’ta Tümgeneral Ömer Keçecigil İlkokulu’ndan tüm dünyanın gözü önünde ortaya çıktı. Ne oldu orada? 5940 taşımalı seçmen hafif tabiriyle oraya taşınarak yani aslında Şırnaklı olmayan Şırnak'ta yaşamayan ve orada yaşamayacak olan sadece o gün oy kullanmak üzere götürülmüş kullanılmış kolluk güçleri aracılığıyla Şırnak halkının iradesi dünyanın gözleri önünde gasp edildi. Yalnızca Şırnak mı değil. Sandıklarımız yakıldı, bazı yerlerde veri akışı durduruldu Kars’ta mesela. Bitlis’te Uludere ve daha pek çok yerde taşımalı seçmenle yani kayyım seçmenle halkın iradesi orada yaşamayan insanlar tarafından gasp edildi. Gasp edilen bu yerleri de aslında DEM Parti kazandı. Bu eşit olmayan koşullardaki yarışta kolluk güçlerinin bu şekilde kullanılması, suç olmasına rağmen ‘Konuş sen nerelisin’ diyen Süleyman Sağlucak hakkında en doğal soru olarak sorulan soru olağanüstü bir hale getirildi. Çünkü yaşanan olağanüstüydü. Neredeyse sıkıyönetim koşullarında ortaya çıkabilecek bir fotoğrafın yansımasıydı. Bu fotoğrafta tepki gösteren Süleyman amca hakkında ne yapıldı, insanların oy kullanma haklarını engelleme nedeniyle ifadeye çağrıldı. İfadeye çağrılan başka insanlar olduğunu biliyorum. Şu dakikalarda belki Şırnak İl Eşbaşkanımız ifade veriyor olabilir bu nedenle. Kim kimin oy kullanma hakkını engelliyor. İfadeye çağrılan Süleyman amca aslında suç duyurusunda bulunuyor. O gün ‘Konuş sen nerelisin’ diye sorduğu soru bir suç duyurusudur aynı zamanda. Demokratik bir ülkeden bahsetmek istiyorsak Süleyman amca ile ilgili değil o fotoğrafı ortaya çıkaranlar hakkında bir soruşturma yürütmek gerekiyor. Kim ne hakla orada yaşayan insanların iradesini gasp edebilir. Hangi anlayışa sığabilir bu.
 
Kayyım rejimi iflas etti
 
Peki, DEM Parti açısından 31 Mart seçimlerinde ne çıktı ortaya? Tartışmasız bir gerçek, günlerce belki aylarca sürecek bu tartışma. Hem iktidar hem de muhalefet açısında kolay yorumlanabilecek sonuçlar ortaya çıkmadı. iktidar bloğu açık bir yenilgiye uğradı. Bu yenilgiyi çeşitli alt başlıklarla birlikte okumak gerekiyor. Türkiye kalıcı hale getirilmek istenen bu ‘otoriter rejime’ dur dedi. İtiraz edenler sandıkta itirazlarını en güçlü şekilde oy kullanarak gösterdi. Dolayısıyla yerel yönetimler seçimleri yalnızca bir belediye seçimleri değildir. DEM Parti için, aynı zamanda Türkiye için de yalnızca bir belediye seçimi değildir. Türkiye’de Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadığı yerler nasıl yönetiliyordu, 8-10 yıldır kayyım rejimi ile yönetiliyordu. Bu kayıyım rejimi çeşitli bahanelerle artık mızrak çuvala sığmasa da sanki orada yaşayan insanların isteği doğrultusunda oluyormuş gibi anlatılıyordu. Her defasında özellikle eşbaşkanlık sistemi nedeniyle kriminalize edilmeye çalışıyordu. Bu nedenle hala seçilmiş pek çok belediye eşbaşkanımız hapiste. Pek çoğu yargılanıyor. Peki, ne çıktı ortaya? İnsanların kayyım rejimini istemediği çıktı ortaya. Çok açık bir biçimde kayyım rejimi iflas etti. İflas eden bu rejime ve ortaya çıkan bu sonuca karşı ne yaptı iktidar bloğu? Alelacele ortaya çıkan başarıyı gölgelemek için hukuken izahı olmayan bir müdahalede bulunmak istedi ve Van Belediye Eşbaşkanımız hakkında İl Seçim Kurulu’nun çok önemli bir üyesinin muhalefet şerhine rağmen bir süreç başlatmak istedi. Nerden geri döndü bu süreç? Van’daki sokak direnişinden, demokratik güçlerin yan yana gelerek biz artık kayyım rejimine izin vermeyeceğiz çığlığının ve itirazının büyümesiyle Van müdahalesinin önüne geçildi. Bu seçimde umutsuzluk ve karamsarlıkla boynu bükülebilir sanılanlar kazandı. Bu seçimde gelecek umudu kazandı, bu seçimde sokak kazandı, bu seçimde Newroz alanlarını İstanbul’dan Cizre’ye, Amed’e kadar, Hakkari’ye kadar dolduranlar ve oradan korkusuzca taleplerini haykıranlar kazandı. Sınır güvenliği gerekçesiyle askeri sefer düzenlemeye heveslenenlerse bu seçimde kaybetti.
 
DEM Parti olmadan bu ülkede bir yol açmak mümkün değildir
 
Bu seçimde bir kez daha görüldü ki DEM Parti, Türkiye partisidir, DEM Parti Kürtlerin partisidir, DEM Parti kadınların, gençlerin, ezilen halkların, umudun, emekçilerin, işçilerin, öğrencilerin partisidir. Bu nedenle gelecek umudu kazandı diyoruz. Ve şunu bir kez daha söylüyoruz 1 Nisan itibariyle artık Türkiye siyasetinde denklem kurmak isteyen herkes DEM Parti’yi hesaba katmak ve DEM Parti’yi hesaba katmadan bir yol bulamayacağı gerçeğiyle de karşı karşıya kalmış, bu gerçekle yüzleşmiştir. Yani, DEM Parti olmadan bu ülkede bir yol açmak mümkün değildir. Bu ne demek? Kadınlar, gençler, Kürtler, ezilen halklar, emekçiler, işçiler, öğrenciler olmadan bu ülkede bir yol açamazsınız. İşte aslında sandıktan da bu çıktı. Dolayısıyla DEM Parti sandıktan çıkanı büyük bir itiraz ve bir başarı olarak görüyor. Bunu seçim sonuçları bir şekilde matematiksel olarak da bize söylüyor. Ama sayıların üzerinde ortaya çıkan bir irade var. DEM Parti 78 merkezde kazandı her türlü hile, oyun usulsüzlüğe rağmen. Tüm bunlarla mücadele etti, bunlara göğüs gerdi ve bütün provokasyon zeminlerini boşa çıkartma marifetini ve kabiliyetini gösterdi.
 
 Suçların ve günahların üstü hep bayrak ve marşla örtülmeye çalışıldı
 
2019 yerel seçimlerine oranla tüm bu eşitsiz koşulları göz önünde bulundurarak kazandığı 79 merkezle birlikte belediye sayısını da arttırdı. Şimdi bazıları mülki müfettişler aracılığıyla; İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, Adalet ve Kalkınma Partisi Sözcüsü art arda DEM Parti’nin bazı belediyeleriyle ilgili başta Mardin ve Diyarbakır Büyükşehir belediyeleri olmak üzere ve ardından Sur Belediyesi ile ilgili bir takım  müfettişler görevlendirdiklerini söylediler ve  birtakım girişimler için hevesli oldukları görünüyor. Bu konuya dair MYK’mız sıcağı sıcağına bir açıklama yaptı. Bu vesileyle tekrar hatırlatalım. Yıllarca bu ülkede her şeyin üstü, bütün suçların üstü 80’lerde, 90’larda, öncesinde ve sonrasında ve 2000’li yıllarda soygunların, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin, hortumlamaların her şeyin üstünün örtüldüğü maalesef sözü edilen ve çok kutsandığı söylenen ama bu şekilde değer verilmeyen, en çok bunu ifade edenlerin değer vermediği yani iktidarların değer vermediği, sahip çıkmadığı, korumadığı. Çünkü suçların ve günahların üstü hep bayrak ve marşla örtülmeye çalışıldı. Ve ne söylenerek yapmaya çalışıldı? Onlar sahip çıkmıyor, onlar saygı duymuyor bu ortak sembollere ve değerlere verilerek yapıldı. Ama artık bunun da miadı doldu. Buna kanacak bir Türkiyeli de yok, bir kürt de yok bu ülkede. Dolayısıyla hiç kimse DEM Parti’ye bu şekilde parmak sallayarak başka provakatif girişimlere heveslenmemeli ve bu yolda tevessül ve tenezzül etmemelidir. Beklenen de bu değildir. Nitekim 31 Mart seçimleri totalinde Türkiye açısından baktığımızda aynı zamandan şunu söylüyor. Kutuplaştıran değil, uzlaştıran, ayrıştıran değil bir araya getiren, bölüştüren değil, ayıran değil, uzaklaştıran değil, mesafeleri artıran değil, mesafeleri yakınlaştıran bir eşit, özgür, onurlu bir arada yaşam isteminin yansıması olarak okunmalıdır. 
 
Kürt sorununun demokratik çözümü için adım atılmalı
 
Parti Meclisimiz seçim sonuçlarını etraflıca değerlendirdi ve bazı sonuçlara ulaştı. Sandıktan çıkan temel meselelerden biri DEM Parti açısından Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü seçim süreci boyunca söyledik öncesinde de söyledik. Yıllardır bunu söyleyen, savunan bir parti geleneğinden gelerek demokratik ve barışçı bir çözümün mücadele ve müzakere partisi olmamızın tekrar altını çiziyorum. Bu hem iktidar hem de muhalefet açısından böyle değerlendirilmeli. Kürt sorununun demokratik çözümü için yeni adımlar hem iktidar hem de muhalefet tarafından atılmak zorundadır.
 
Bir başka önemli konu seçim süreci boyunca da özgürlük yürüyüşü kolu Van”dan bir kolu da Kars’tan başlayıp devam eden, günlerce süren, onlarca vekilimizin katıldığı pek çok medya kuruluşunun, algı ve dezenformasyon merkezleri olarak çalıştıkları için görmek istemediği, onlarca vekilin katıldığı yürüyüş sürdü. Bu yürüyüş tecride karşı bir yürüyüştü. Türkiye’de toplumsal barışın önündeki en büyük engel olduğunu düşündüğü için DEM Parti de bu yürüyüşe destek vermişti. Ve bu yürüyüş daha sonra Newroz alanlarında aynı talebin net bir şekilde ortaya çıktığını bize gösterdi. Çözümsüzlük politikalarının savaş dayatmaları, sınır ötesi operasyon hevesleri ve Sayın Öcalan şahsında uygulanan dünyada nerdeyse olmayan bu ağırlaştırılmış tecride de hayır demiş oldu 31 Mart seçimlerinde oy kullanan DEM Parti gönüllüleri.
 
DEM Parti’nin üçüncü yol siyaseti kazandı
 
İktidarın yarattığı ekonomik krizin yükü altında her geçen gün yoksulluğa ve sefalete sürüklenen halkın en güçlü bir şekilde tepkisini ortaya koyduğunu ve bunu sandığa yansıttığını düşünüyoruz Bütün noktaları göz önünde bulundurduğumuzda  DEM Parti yeni dönemde yeni yol haritasında en geniş zeminde demokratik toplumsal ittifakları yan gelişleri hayata geçirmek gibi bir tarihsel sorumlulukla karşı karşıya olduğunun farkında olmasının yanı sıra bunun için temel bir özne olduğunun farkında. Bu dikkat, önem ve hassasiyetle yaklaşıyor sürece. Bu yüzden ilk değerlendirmesini seçimlerden sonra ilk değerlendirmesini derli toplu olarak sizlere aktarmak istedik. Bir kez daha görüldü ki DEM Parti’nin üçüncü yol siyaseti kazandı. 3’üncü yol siyaseti etrafında toplananlar kazandı. Hayatın her alanına 3’üncü yol siyaseti ile toplumsal olanı örgütlemek barışın ve demokrasinin kazanması açısından partimizin bu 3’üncü yol siyasetinin ne kadar elzem bir siyaset olduğu ve bu siyasetin gereklerinin bizler için öncelikli bir görev ve sorumluluk olduğu gerçeği PM ve MYK’da da tartışıldı. Dolayısıyla yeni dönem yol haritamız da 3’üncü yol siyaseti ile birlikte örülecek.
 
Hem mücadele etmeye hazırız hem de bu alanı genişletmeye
 
Biz bir kayyım rejiminden bahsettik. Bu kayyım rejiminin sandıkta nasıl gömüldüğünden de bahsettik. Taşımalı seçmen ve benzeri başka hile ve usulsüzlüklere rağmen nasıl gömüldüğünü de anlattık. Aynı zamanda bir kent uzlaşısı stratejimiz de vardı. Bunun bölgedeki ayağı ön seçimlerle birlikte uygulandı. Bir şehri oluşturan herkesin sürece dahil olduğu stratejimiz de başarıya ulaştı. Kent uzlaşısında genişletmek ve 3’üncü yol siyasetiyle birlikte örmek bundan sonraki hedefimiz. DEM Parti olarak tarihe ve geleceğe karşı sorumluluklarımızı hatırladıktan sonra şunu söylemek gerekir ki; biz inisiyatif alma bu konuda kurucu bir rol üstlenme kararlılığımızı tekrar tekrar hatırlatmamıza gerek duymayacağımız bir tarihsel gelenekten geliyoruz. Yine de anımsatalım ki bunlar için hem mücadele etmeye hazırız. Hem de bu alanı genişletmeye büyütmeye ve yan yana gelişleri artırmaya hazırız. Ülkenin dört bir yanından bu sert politikaları kalıcı hale getirilmek istenen otoriter rejime karşı çok net bir şey çıktı, E di bese. Biz de diyoruz ki iktidarının da  muhalefetin de edi bese.
 
Taleplerimizi yükseltebileceğimiz bir zaman
 
Başta Kürt sorunu ve bu ülkenin demokratikleşme meselesi olmak üzere bu ülkede uzlaşı ve diyalog isteyenleri, derinleşen ekonomik kriz değil artan ekonomik refah isteyenlerin sesi duyulmalı. Bu duygular ile aynı zamanda 1 Mayıs çağrısı yapmak istiyorum. Bu birlikteliği Newroz alanlarındaki coşkuyu yansıtabileceğimiz bir 1 Mayıs’a gidiyoruz. 1 Mayıs, 31 seçimlerinden çıkan başarımızı, taleplerimizi bir daha yükseltebileceğimiz bir gün. İş cinayetlerine, işsizliğe, yoksulluğa güvencesizliğe, kadın kırımına, doğa talanına, savaş politikalarına ve tecride karşı, emeğimiz ve özgürlüğümüze sahip çıkmak için 1 Mayıs'ta alanlarda yan yana omuz omuza duralım. Bölgede Batman ve Van, İstanbul'da Taksim Meydanı’nda buluşalım. Sesimizi yükseltelim, yıkılmadık ayaktayız diyenlere bunun bir masal olduğunu hatırlatalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘biz bitti demeden bitmez’ dedi. Ama halklar da şöyle bir gerçeği ortaya çıkardı; ‘Biz bu haline bitti diyoruz.’, ‘Biz böyle yönetilmek istemiyoruz’ dediler. ‘Biz özgür demokratik bir ülkede onurlu eşit ve bir arada yaşam istiyoruz’ dediler. İşte bu, yaşamın en büyük garantisi DEM Parti’dir, gönüllüleridir. Bir kez daha tarih bize şunu gösterdi, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında herkese Dem Parti de dahil olmak üzere tüm siyasi partilere tüm halklar çok net bir mesaj verdi. Bu saatten sonra tüm siyasi partilerin bu mesajları halkların verdiği şekilde değerlendirmeleri ve yeni yol haritalarını belirlemeleri gerekiyor.