CPT işkenceyi önlemiyor izliyor!

  • 09:01 11 Ocak 2023
  • Güncel
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile tutuklanmasından bu yana Türkiye’nin tecrit ve işkencelerine karşı Kürt halkına “Biz takipçisi olacağız” diyen CPT, derinleşen tecridin önleyicisi değil, izleyicisi olma misyonunu yerine getiriyor.
 
İmralı’da yaşanan ağır tecrit ve “disiplin cezaları” nedeni ile PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan ve diğer tutsaklardan ne bir haber alınıyor ne de avukat ve aile ile görüşmeleri sağlanıyor. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (European Convention for the Prevention of Torture and Inhuman or Degrading Treatment or Punishment) İmralı’yı ziyaret ettiğine dair açıklama her ne kadar önemli olsa da bu acil ziyaretin raporunun paylaşılmaması, hatta Abdullah Öcalan ile görüşülüp görüşülmediğinin dahi belirtilmemesine tepkiler dile getiriliyor. Bu kapsamda ulaştığımız CPT’nin, iç politikasına aykırı olmamasına rağmen “Görüştünüz mü görüşmediniz mi” sorumuz, muğlak bir cevap ile yanıtlanarak belirsizlik sürdürüldü. 
 
CPT’nin vizyon ve misyonunu, söz konusu Türkiye olunca açıkça yerine getiremediği ve ilkelerini ihlal ettiği görülüyor. 23 yıldır İmralı’da Abdullah Öcalan ve 3 tutsak üzerinde tecrit uygulanırken CPT’nin “tavsiye” ve raporlardan daha ileriye gidememesi bunu gözler önüne seriyor. CPT’nin kuruluş ve ilkelerine daha yakından bakarak işkenceyi nasıl “önlediğine” bakalım.
 
CPT kurulma amacını yerine getirdi mi
 
CPT, Avrupa Konseyi'nin 1989'da yürürlüğe giren “İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezanın Önlenmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi” kapsamında kuruldu. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz" diyen 3’üncü maddesine dayanarak oluşturulan kuruluş, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilere nasıl davranıldığını değerlendirerek tutsak edildikleri yerleri ziyaret etmekle görevli. Yalnızca gözlem içermemesi gereken bu ziyaretlerin ardından işkence uygulayıcılarına da bir tavsiye kararı ve koşulların iyileştirilmesi için uyarı niteliğinde değerlendirmeler yapması gerekiyor. Hiçbir ulus devletten izin alması gerekmeyen bu kuruluşun “sınırsız erişim ve hareket hakkı” olduğu ilkelerinde açık bir şekilde belirtilmiş olmasına rağmen raporları yayınlama noktasında aynı sınırsız hareket alanı olmadığı ve bünyesindeki devletlerden bağımsız hareket etmediği İmralı ziyaretleri ile görüldü. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerle özel olarak görüşen ve bilgi verebilecek herkesle serbestçe iletişim kurma hakkına sahip olan CPT, yalnızca acil durumlar ve Kürt halkının çağrıları ile yıllarca İmralı’ya ziyaretlerde bulundu, fakat bu ziyaretlerin soncunda verilen tavsiyelerin uygulanıp uygulanmadığının takibi ise yapılmayarak, sadece kâğıt israfı yapıldı.
 
Öncelik Avrupa mı insan hakları mı
 
CPT, cezaevlerini her ziyaretinden sonra ilgili devlete ayrıntılı bir rapor gönderir. Bu rapor, CPT'nin bulgularını, tavsiyelerini, yorumlarını ve bilgi taleplerini içerir. CPT ayrıca raporunda dile getirilen konulara ayrıntılı bir yanıt verilmesini talep eder. Raporları ulus devlet izni olmadan yayınlamayan CPT’nin ilkelerinin yer aldığı sitesinde şöyle bir ibare yer alıyor: “CPT'nin tam adı ‘Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezayı Önleme Komitesi”dir. Bu, iki önemli özelliği vurgular. Birincisi, “Avrupa”dır ve ikincisi yalnızca “işkenceyi” değil, aynı zamanda “insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza” anlamına gelebilecek bir dizi durumu da kapsar. Burada birinci önceliğin “işkence” olmayıp “Avrupa” olması, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Zira ulus devletin menfaatlerini koruma üzerine yoğunlaşan bu kurumların uluslararası dengelerin değişmesi halinde tutum ve ilkelerini de tekrar esnettiklerine şahit oluyoruz.
 
Değişen CPT politikası
 
İlkelerinde, Avrupa’nın birinci olarak öncelenmesinin sadece bölgeyi tanımlayan bir kavram olarak kalmadığı gelinen noktadan anlaşılabilir. Kurdistan’da ve Suriye’de yürütülen savaşın doğurduğu göç dalgası ve Türkiye’nin Avrupa ülkelerini sürekli olarak “açarım kapıları, insanları gönderirim” tehdidi savaşın gizli tarafları olan bu ülkeleri “korkutmaktadır.” Bir taraftan yerlerinden ettikleri halkların gelerek yerleşme korkusu diğer taraftan Rusya’nın savaş tehdidiyle sarsılan NATO, Türkiye’nin insanlık suçlarını yalnızca “kaygı ve endişe” ile geçiştirerek arka planda Türkiye’ye tavizler vermektedir.  Bu tavizlerin İsveç’in NATO’ya başvuru sürecinde de verildiğine şahitlik ettik. İsveç hükümeti tarafından gözaltına alınan Kürt siyasetçi Mahmut Tat’ın iadesinin tutuklanma ile sonuçlanması çıkarların örneğini oluşturmaktadır. Ulus devletlerin hayalleri yalnızca İmralı üzerindeki derin tecrit ile kalmamakta, buradan tüm Ortadoğu halkları üzerine yayılan savaş suçları dalgasına sebebiyet vermekte. Başûr’a yönelik saldırılarda kullanılan silahların temininden, DAİŞ’e karşı savaşan Rojava’ya hava operasyonlarına kadar, üzerlerinde ölüm sessizliği hâkim olan ulus devletler İmralı’dan gelecek tek bir haberin önüne set çekmiştir. Temelde bağımsız olarak kendini nitelendiren ulus devlet çizgisinden çıkmayarak tüm Kürt halkının seslenişini ise duymazdan gelmeyi sürdürüyor.
 
Raporlar ‘izinle’ açıklanıyor
 
İşkence tecridinin başlıca muhatabı olan CPT, İmralı’ya yaptığı ziyaret raporlarını geç de olsa açıklama sorumluluğunu yerine getiriyordu. Fakat yaptığı son ziyarete ilişkin herhangi bir rapor hazırlamamakla birlikte Abdullah Öcalan’ı görüp görmediği bilgisini dahi paylaşmadı. Ziyaretler, genellikle birkaç CPT üyesinden oluşan delegasyonlar tarafından, Komite Sekreterliği personeli ve gerekirse ek uzmanlar ve tercümanlar eşliğinde gerçekleştiriliyor. Bu ziyaretlere dair yine CPT’nin sitesinde yer alan “CPT'nin çalışmalarının merkezinde ulusal makamlarla işbirliği yer alır, çünkü amacı, devletleri suiistimallerden dolayı mahkum etmek değil, özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişileri korumaktır” ibaresi ile insan haklarını çiğneyen ulus devletlere müdahale etmeden tutsakları “koruduklarını“ belirtiyor. Raporların açıklanması söz konusu olmasa da verilen tavsiye kararlarını dinlemeyen ve iyileştirme yapmayan devletlere yönelik komite bir kamuoyu açıklaması yapma inisiyatifine sahiptir. CPT’nin ilgili tarafa görüşlerini bildirme imkanının verilmesini müteakip, üyelerinin üçte-iki çoğunluğu ile konu hakkında kamuoyuna bir açıklama yapma yetkisi bulunuyor. 
 
Kimi ülkelere dair raporlarını açıkladı
 
Geçmiş süreçte CPT’nin tavsiyelerini yerine getirmeyen kimi ülkelere ilişkin raporu açıkladığı örnekleri de mevcut.  CPT, iç tüzüğüne dayanarak, üye ülkelerin izni olmadan 2001-2003'te Rusya, 2011'de Yunanistan, 2015'te Bulgaristan, 2017'de Belçika, 2019'da Rusya ve 2021'de Bulgaristan'a ilişkin açıklama yaptı.  Bulgaristan’a ilişkin 4 Kasım 2021’de yaptığı açıklamada sosyal bakım kurumları ve psikiyatrik kurumlara yerleştirilen kişilerin durumuna dair uzun süredir devam eden tavsiyelere uyulmadığını belirten CPT,  kimi bakım evlerindeki durumu "korkunç" olarak tanımlayarak eleştirdi. 
 
Çağrıdan öteye gidemeyen ziyaretler
 
CPT, devletlerin izni olmadan kimi açıklamalar yaptığı halde, gelinen aşamada yıllardır yaptığı ziyaretlere rağmen İmralı’daki koşullar iyileştirilmiş değil. Tam tersi görülen durum ise gittikçe ağırlaşan ve derinleşen tecrit koşullarıdır. Avukat ve aile görüşlerinin kısıtlanması, sürekli verilen “disiplin cezaları” ve telefon görüşmelerinin engellenmesi CPT’nin bir kamu açıklaması yapmasını gerektirecek koşullarını oluşturduğunun göstergesi. CPT, yaptığı ziyaretlerin ardından İmralı’ya ilişkin raporlar hazırladı, tecrit ve izolasyonun son bulması için birçok tavsiyede bulunarak, Türkiye’ye “harekete geç” çağrısı yaptı.  Ancak buna rağmen koşullar iyileştirilmediği gibi daha ağırlaşmış durumda. 
 
Uluslararası kurumlar işlenen suçları önlemekte yetersiz
 
2019 yılında CPT heyeti İmralı’ya yaptığı ziyaretin raporunu uzun süre sonra kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu raporda ziyareti yapan heyetin başında yer alan Dr. Mykola Gnatovsky Ukrayna savaşına ilişkin 24 Ekim’de yaptığı bir söyleşide mevcut uluslararası kurumların işleyişine dair eleştirilerini dile getirmişti. Dr. Mykola, ulusal ve uluslararası mahkemelerin iddia edilen suçları tam olarak inceleyecek araçlara sahip olmadığını söylemişti. Dr. Mykola, savaşa dair "…uluslararası kurumların mimarisinde doldurulması gereken bir boşluk var” diyerek uluslararası kurumların yetersizliğine dikkat çekmişti.  Ukrayna ve Rusya savaşında kurumların yetersizliğine defalarca dikkat çekilirken ve iyileştirme ve güçlendirme çalışmaları yapılırken, yıllardır İmralı’da süren işkence ve tecride dair kurumların adım atmaması halklara karşı çifte standartı ve ulus devletlerin çıkarları doğrultusunda halklara “el uzattığı” tespitini doğruluyor. Bizzat bu kurumların içinde çalışan doktorun bu denli net sözleri Abdullah Öcalan’a yönelik bu tecridin kırılmasında da uluslararası güçlerin rolünü ortaya koyuyor. 
 
 
 
 
 
 
 
 

Etiketler:

Okumadan geçme!