İktidar medyası mülteci katliamında da cezasızlığı besledi

  • 09:21 10 Temmuz 2022
  • Medya Kritik
Melike Aydın
 
HABER MERKEZİ - Kamunun yanında durarak hakikati yansıtma görevini ihlal eden medya kuruluşları, Van’da gerçekleşen mülteci katliamında da faillerin yanında tavır aldı, katliama gerekçe üretti.
 
Türkiye’nin İran’la sınırında bulunan Kapıköy Sınır Kapısı’ndan 100 kilometre içeride Van’ın Saray ilçesine bağlı Karahisar Mahallesi’ndeki kontrol noktasında Afganistanlı mültecileri taşıyan minibüse 3 Temmuz’da korucu ve askerler tarafından ağır silahlarla ateş açıldı. 4 yaşındaki bir çocuğun yaşamını yitirdiği saldırıda 13 kişi yaralandı.
 
En iyi ihtimalle “olası kasıt” taşıyan katliamda olay yerine gelen heyette yer alan jandarma komutanı “Olayı abartmaya gerek yok” derken, Van Valiliği ise ertesi günkü açıklamasında dur ihtarına uymayan aracın lastiğine açılan ateşte seken kurşunun bir çocuğun hayatını kaybetmesine neden olduğu şeklinde bir açıklama yaptı. Temel görevi hakikati yansıtmak olan medya kuruluşları, medya etiğine ne kadar sahip olduklarını, kimin yanında olduğunu yaşanan katliama yaklaşımı ve dili ile yansıttı. Valiliğin açıklamasını hakikat kabul eden kurumlar hakikatin mi, iktidarın sanal gerçeklerinin mi yanında olduğunu turnusol kağıdı niteliğindeki olaya yaklaşımları ile sergiledi.
 
 ‘Olayı abartmaya gerek yok’
 
İçinde 2 bin insanın yaşadığı köyün orta yerinde yaşanan katliama birçok köylü tanık oldu. Görgü tanığı yurttaşların anlatımları aslında orada neler yaşandığını net bir şekilde gözler önüne seriyor. Katliam niteliğindeki olayın yaşandığı köyde incelemeye gelen vali ve emniyet müdürünün bulunduğu heyetin içinde yer alan komutanın “Olayı abartmaya gerek yok” minvalindeki sözü yaşanana devlet iradesinin nasıl yaklaşacağının ve aslında Kürtlerin ve mültecilerin yaşadıkları sorunlara nasıl yaklaşıldığının, insan hayatının değersizleştiğinin ve ölümün ne kadar sıradanlaştığının da özeti.
 
Lastiğe sıkılan kurşun nasıl sekti?
 
Katliamın ardından Van Valiliğinin açıklaması “dur ihtarına uymayan aracın durdurulmak için tekerine ateş açıldığı, bu esnada seken kurşunun bir çocuğun yaşamını yitirmesine sebebiyet verdiği” şeklinde özetlenebilir. Lastiğe sıkılan kurşunun hangi açıyla sekerek minibüsün içindeki bir çocuğun ölümüne, 13 kişinin yaralanmasına neden olduğunu fizikçiler açıklayadursun görgü tanıklarının anlattıkları ise son derece çarpıcı ifadeler içeriyor.  
 
Tanıklar katliamı anlattı
 
Açılan ateşin bitmesinin ardından aracın başına gelen yurttaşlar katledilen çocuğun yanında onlarca boş mermi kovanı görüyor, bu da araç durduktan sonra da ateş açıldığını gösteriyor. Bazı yurttaşlar araçtan inen ve ara sokaklara kaçan mültecilere de ateş açıldığını söylüyor. Araçta kalan mültecilere yardımda bulunmak isteyen yurttaşlar köy korucularının ve jandarmanın kendilerine izin vermediğini, yaralıların saatlerce yerde yatmalarına göz yumulduğunu da söylüyor. Farklı bir tanık ise köyde sıklıkla insan hayatının hiçe sayıldığını özetler şekilde “Yaptıkları zulüm arşa vardı” sözlerini kullanıyor. Yurttaşların anlattıkları bununla da sınırlı değil. Aracın yanında mültecilere ateş açıldığını ispatlar nitelikteki boş mermi kovanları ateşi açanlar içinde yer alan korucunun babası tarafından toplanıyor. Yani deliller karartılıyor.
 
Sanal gerçekleri yansıtmak
 
Elbette ki hakikatin ortaya konması için daha fazla inceleme yapılması gerekir. Örneğin kamera kayıtları izlenir, daha fazla tanık dinlenir, olayı bizzat yaşayan mültecilere gidilir. Bunu yetkili makamların yanı sıra medya da yapmalıdır. Çünkü medyanın işlevi hakikati bulmak, duruma evrensel insan hakları temelinde yaklaşarak hakikati kamuoyuna, yani halka sunmaktır. Ancak bu medyanın ne olduğuna dair etik içerikli söylemi yerine getirmek zordur. Çünkü bu, yeri geldiğinde gücü elinde tutanları karşına almayı gerektirir. Hakikati söylemekten korkmak gücü elinde tutanların yani iktidarın sizi şekillendirmesi anlamına gelir. Daha da kötüsüne bu temel ilkeye kasıtlı olarak sahip olmayanlardır. Yani iktidar aygıtı olarak işlev gören medyadır. İşlevi iktidar tarafından yaratılan sanal gerçeklerin topluma hakikatmiş gibi sunulmasıdır.
 
İktidar medyasının turnusol kağıdı başlıkları
 
Mülteci katliamı sonrası Van Valiliği açıklama yaptı. Yüksek haber değeri taşıyan bu açıklamayı yayınlamak bütün medya kuruluşlarının işidir. Ancak gazeteci yayınlanan her haberin doğruluğunu sorgulamak ve başlığa çekerken dikkatli olmak zorundadır. Vali olması onun doğruları söylediği anlamına gelmez. Dördüncü güç olarak adlandırılan medya olayın farklı boyutlarını araştırmadan, olay yerine gitmeden veya tanıklarla görüşmeden resmi makamların her söylediğini doğru kabul ederek yansıtamaz. Bunu yapmayan her medya kurumu hakikatin mi, iktidarın mı yanında yoksa iktidarın şekillendirmesine açık bir konumda mı yer alıyor net şekilde ortaya koyar. Katliam medyada yer alan birçok haberde ağır silahlarla taranan aracın lastiğine ateş edildiği ve hayatını kaybeden mültecinin seken kurşunlarla hayatını kaybettiği yazıyor, tanıkların anlattıkları ise yukarıda. Katliamı bu şekilde veren medya kuruluşlarından 4 Temmuz’da yayınlanan haberlere bazı örnekler aşağıda:
 
 
 
 
BirGün Gazetesi minibüsün tarandığı gerçeğini iddia olarak veriyor ve haber içeriğinde mülteciler için ‘düzensiz göçmen’ ifadesini kullanıyor: Van Valiliği'nden 'mültecileri taşıyan midibüs tarandı' iddiasına yönelik açıklama
 
A Haber, “Van Valiliği'nden açıklama! Van sokaklarında büyük kovalamaca” başlığı ile verdiği haberde Van Valiliği tarafından yapılan açıklamanın da üzerine çıkarak şoförün aracını jandarmanın üzerine sürdüğü, araçla kovalamaca yaşandığı gibi bir senaryo çizerek kovalamacanın arasında aracın lastiklerine ateş açıldığını belirtiliyor. Ancak haberde hayatının kaybeden göçmenin çocuk olduğuna hiç yer verilmiyor.
 
NTV Haber, “Dur ihtarına uyulmadı: Van'da kaçak göçmenleri taşıyan araca ateş açıldı” başlığını kullanarak haberde “Lastikleri patlatılarak durdurulan araçtaki 40 düzensiz göçmenden biri seken kurşunun isabet etmesiyle hayatını kaybetti, 12'si hafif yaralandı” ifadelerini kullandı.
 
Medya Kürt düşmanı politikaların temel aracı
 
Aslında devletin “güvenliğinden sorumlu memurunun” en iyi ihtimalle olası kasıtla halka karşı işlediği katliamlara Kürdistan coğrafyası yakın tarihinde çokça örnek var. Mardin Midyat’ta 1995 yılında katledilen 11 yaşındaki Fatma Erkan, Mardin’in Kızıltepe’de 21 Kasım 2004’te katledilen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz için “terörist” denildi. 20 yaşındaki Baran Tursun, 25 Kasım 2007’de İzmir Karşıyaka’da, 28 Ağustos 2015’de 16 yaşındaki Mazlum Turan Mardin Kızıltepe'de polis tarafından katledildi ve “dur ihtarına uymadığı” iddia edildi. Bunlar sadece birkaç örnek. Askerin, polisin bu kadar kolay insan canını alabilmesinde katliama gerekçe üreten iktidara angaje olmanın hatta direk iktidar tarafından üretilmenin getirileri insan canının bu kadar kolay alınabilmesi. Çünkü bölgede ve ülke genelinde beslenen Kürt düşmanı politikalar silahla yürütüldüğü kadar medya ile de yürütülüyor.
 
İktidara akıl veren katliamı gerekçelendiren medya
 
Türkiye’nin mültecilere yaklaşımının Kürtlere yaklaşımından daha iyi olduğu iddia edilemez. Ancak Van’da mültecilere yönelik katliamı işleyenlerin içindekilerin Kürt zannetmediğini bilemiyoruz. Öte yandan Van’da yaşanan mülteci katliamını bu kadar rahat gerçekleştirenlerin Kürtlere karşı işlenen bunca suçta karşılaştıkları cezasızlık politikalarından beslendiği aşikar. Ve bu cezasızlık politikalarında iktidara akıl veren, katliama gerekçe üreten medyanın rolü ise iktidar açısından paha biçilmez.