Sibel Çapraz: Özgürlüğü savunmaktan asla vazgeçmeyeceğim

  • 09:12 15 Kasım 2022
  • Yaşam
Rabia Önver 
 
COLEMERG - Gever’de özyönetim direnişi esnasında yaralanan ve 1yıl boyunca yaralı halde cezaevinde tutulan, 2 yıl boyunca da ev hapsi cezası alan Sibel Çapraz şimdilerde ise İHD Hakkari Şubesi’nde mücadelesine devam ediyor. Sibel, “Kadın mücadelemden, barıştan, özgürlükten kadın özgürlüğünü savunmaktan asla vazgeçmeyeceğim” diyerek, kadın mücadelesinin önemini vurguluyor. 
 
Colemerg’in (Hakkari)  Gever (Yüksekova) ilçesinde özyönetim direnişinin olduğu 28 Kasım 2015’te vurulan Sibel Çapraz,  kolundan ve karnından ağır yaralanmıştı. Yüksekova Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Sibel, tedavisinin Van Eğitim Ve Araştırma Hastanesi’nde devam edilmesi için Van'a sevk edilmişti. 20 gün boyunca Van’da tedavi gören ve birkaç ameliyat geçiren Sibel, tedavisinin devam edilebilmesi için İstanbul Balta Limanı Hastanesi’ne sevk edilmişti. 96 günlük süre zarfında 15 ameliyat geçiren Sibel, ameliyat yaraları iyileşmeden, kalın bağırsağı dışarıda ve kolunun tedavisi yarım bırakılarak, “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklanarak Bakırköy Kapalı Cezaevi’ne gönderilmişti. Bir yıl cezaevinde kalan Sibel’e daha sonra iki yıl boyunca ev hapsi verildi. 
 
Sibel, 2015 yılından bu yana verdiği mücadeleyi ajansımıza anlattı.
 
Yaralı halde yarım saat yerde bekletildi
 
Sibel, özyönetim ilan edilen Gever'de direniş sırasında Dize ve Yeşildere mahallelerinin kesiştiği noktada gece saatlerinde yurttaşların yüksek ses ve gürültülerden dolayı dışarı çıktığını söylüyor. Yurttaşların savaşa karşı barışı savunduğu için ses çıkarma eylemine katıldığını belirten Sibel, kendisinin de aynı fikri savunduğu için ses çıkarma eylemine katıldığını ifade ediyor. Panzerlerin bu sırada yoğun bir şekilde üzerlerine ateş açtığını kaydeden Sibel,  “Bir anda herkes kaçışmaya başladı, ben de o sırada vurulmuşum ama farkında değilim. Üzerimde bir kıvılcım hissettim ama vurulduğumu bilmiyordum. Yere yığılınca hareket etmeye çalıştım. Edemeyince o sırada vurulduğumu fark ettim. Yerde olduğum sırada silahlar üzerimize atılmaya devam ediyordu. Etrafımda bulunan insanların hepsi silahtan korunmak için bir yerlere kaçıştı. Uzun bir süre yerde kaldığımı hatırlıyorum. İnsanlar yardım etmek istiyor ama kimse yanıma yanaşamıyor. Orada bulunan insanlara vurulduğumu söylüyorum, ama silah seslerinden dolayı kimse yanaşamıyordu bana. 20 dakika geçti ben yaralı halimle hala yerdeyim. Orada bulunan halk, beni öyle görünce gürültü eylemini daha da yükseltmeye başladılar” diye  yaralandığı anı anımsatıyor. 
 
‘Ardı kesilmeyen ameliyatlara alındım’
 
Yarım saat geçtikten sonra bir battaniyenin içerisine sarılıp vurulduğu alandan uzaklaştırıldığını belirten Sibel, bu esnada sık sık baygınlık geçirdiğini ve ambulansın da çok geç geldiğini ekliyor. Sibel, “Gözümü açtığımda hastanedeydim. Baş ucumda yüzleri maskeli eli silahlı özel hareket polisi olduğunu düşündüğüm kişiler vardı.  Ailem beni yalnız bırakmamaya çalışıyordu, ama onlar ısrarla ailemi dışarı çıkarmaya çalışıyordu. O sırada 5 saat ameliyatta kaldığımı öğrendim, karnımdan ve kolumdan yaralanmıştım. Bağırsaklarım zarar görmüş, şarapnel parçaları, ciğerlerime kadar girmişti. Kolum ise tamamen parçalanmıştı. İlk müdahaleler yapıldıktan sonra ileri tetkik ve tedavimin yapılması için Van Araştırma Hastanesi’ne sevkim yapıldı. Polislerin hem sivil hem de panzerlerle Van’a kadar eşlik ettiklerini biliyorum. Van’da hemen tedavilerim başladı. Ardı arkası kesilmeyen ameliyatlara alındım. O esnada da yine polisler bulunduğum odanın kapısında nöbet tutuyordu” diye sözlerine devam ediyor. 
 
Hakkari Valiliği tarafından ‘terörist’ ilan edildi
 
Yaralandığı gece Hakkari Valiliği tarafından “terörist” ilan edildiğini, bu yüzden götürüldüğü her hastanede farklı bir muameleyle karşı karşıya kaldığını söyleyen Sibel, Van’da tedavi gördüğü süre boyunca polislerin sözlü ve göz tacizine maruz kaldığını belirtiyor. Sibel, şunları dile getiriyor: “Bağırsaklarım dışarıda, yürüyemiyorum, yanımdaki refakatçi olmasa hareket bile edemiyorum. 12 gün yoğun bakımda kaldığım süreçte bağrışmaların sesiyle gözümü açtım, çünkü sürekli olarak uyutuluyordum. Uyandığım esnada baktığım da biri içeri girmeye çalışıyor ve benim yanıma gelmeye çalıştığını öğrendim. Maksadının ne olduğunu bilmiyorum ama yoğun bakım dediğimiz yerler kapalı sadece doktorların girebileceği bir yer. Üstelik ben orada makinalara bağlıyken polisin içeriye girmeye çalışmasının nedenini anlamış değildim. Bu tacizler sürekli olarak devam etti, sürekli olarak odama girip çıkıyorlar, beni ziyarete gelen kişileri ise sorguya alıyorlardı.” 
 
‘Yaşamam gerektiği düşüncesi vardı’
 
 Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaklaşık 27 gün kaldığını, orada tedavisinin devam edilemeyeceği için İstanbul Balta Limanı Hastanesi’ne sevkinin yapıldığını ifade eden Sibel, İstanbul’a götürüldüğünü, yolculuk esnasında yine polislerin göz tacizine maruz kaldığını söylüyor. Sibel, “Bedensel ağrılarım çok fazlaydı, bir yandan ağrılarımla cebelleşirken diğer yandan ise yaşamam gerektiğini düşündüm yol boyunca. Hastaneye gittiğimiz zaman doktorlar beni görünce şaşkına döndü. ‘Ne oldu sana, nasıl bu hale geldin’ diye soruyorlardı. Sanki büyük bir patlama olmuş da ben o patlamada sağ çıkmış gibiydim. Her yerim yara içerisindeydi. Vücudumda birçok yerim alçıya alınmış ve pansuman edildiği için verdikleri tepkiyi normal karşıladım. Balta Limanı’nda 3 ay boyunca kaldım. O süreçte çok yoğun ve yaklaşık 15 saat süren ameliyatlar geçirdim” diye kaydediyor. 
 
‘Tacizlerle çok karşılaştım’
 
 Hastanede bulunduğu odaya polisiler tarafından sürekli personellerin gönderilip, çöpleri istettiğini dile getiren Sibel şöyle devam ediyor: “Hastanede çalışan personellerden tutun, orada bulunan hastalara kadar hepsi benim terörist olduğumu biliyordu. Bir saldırı esnasında yaralandığımı düşünüyordu. Hastane süreçlerinde can güvenliğimin olmadığını çok hissettim. Bunu yaşattırdılar da. Polisler bir gece odama girmeye çalıştı, odanın kapısında değil, içeride duracağız dediler. Ben bu duruma çok sinirlendim, yaralarımı görmelerini istemiyordum, bana bağlı olan bütün makinaları kucakladım. Nasıl ayaklandığımı hatırlamıyorum ama odayı polislere bırakıp koridora çıktığımı biliyorum. Bu tür tacizlerle çok karşılaştım.” 
 
‘Sadece benim tutuklanmam kalmıştı’
 
Ameliyatının yaklaşık 15 saat sürdüğünü, daha sonra da taburcu edildiğini belirten Sibel, hakkında gözaltı kararı olduğu için emniyete götürüleceğini şaşkınlık içinde öğrenen Sibel, uzun süren ameliyatın ardından hemen taburcu edilmesi, yaralarının enfeksiyon kapma riskinden kaynaklı endişelendiğini ifade ediyor. Sibel gözaltında yaşadıklarını şu sözlerle özetliyor: “O gece beni nezarette tutma gibi bir niyetleri vardı. Bir kadın polisin telefon ile konuştuğunu ve benim ameliyattan yeni çıktığımı, bu halde beni nezarette tutamayacaklarını, bu gece de kalmam gerektiğini söylediğini duydum. Taburcu olduğum hastanede o gece misafir olarak kaldım. Sabah saat 05.00’da Vatan’daki emniyete götürüldüm. Tekerlekli sandalye ve ilaçlarım verilmedi. Doktorum bir ağrı kesici iğne yaptı, onunla ayakta kalmaya çalıştım. Kalçam kırık, bağırsaklarım dışarıda torba içerisinde yürümem çok zor oluyordu. Her şey o kadar planlıydı ki sadece benim tutuklanmam kalmıştı. Çağlayan Adliyesi’ne götürüldüm. Önceden karar verilmişti, direkt olarak tutuklandım.” 
 
‘Nasıl sabah oldu hatırlamıyorum’
 
Bakırköy Cezaevi’ne götürüldüğü sırada içerisinde bulunduğu aracın alev aldığını, aracın içinde bulunan polislerin hemen dışarı çıktığını dile getiren Sibel, kendisinin ise 15 dakika sonra araçtan çıkarıldığını belirtiyor. Sibel, “Arabada beni infaz edecekler, intihar süsü verecekler diye düşündüm. Çünkü böyle çok örnekle karşılaşmıştık. O durumda yürüyemiyorum, kadın polis bana tutun demesine rağmen ona tutunmak istemedim. 96 günlük süreçten sonra onlardan yardım almak istemiyordum. Beni ilk gece geçici koğuş dedikleri çok kirli bir yere verdiler. Enfeksiyon kapma riskim çok vardı. Gece yarısı ağrılarım arttı. Lavabo ihtiyacım vardı ve ayağım alçıda olduğu için ancak klozet kullanabiliyordum. Gardiyanlar bana ‘bekle’ dedi. Aradan bir saat geçti, kadın gardiyan geldi, elinde bir boya kovası, ortası delinmişti. Lavabo ihtiyacımı bunla karşılamamı söyledi. Nasıl sabah oldu hatırlamıyorum” diye ifade ediyor. 
 
‘Mücadele her alanda güzel’
 
Sabah saatlerinde ise geçici koğuştan çıkarılıp normal koğuşa alındığı esnada ilaçlarının gardiyanlar tarafından verilmediğini kaydeden Sibel, koğuşa gittiği esnada ise kadın arkadaşlarını görünce mutluluktan ağladığını sözlerine ekliyor. Sibel, o anı şöyle dile getiriyor: “Cezaevi süreci benim hayatımın dönüm noktası oldu. Çünkü orada kadın dayanışmasını ve mücadelesini gördüm. Cezaevinde bu halde yaşamımı nasıl idame ettiririm düşüncesi sürekli vardı aklımda. Ama arkadaşlar, bunun için de ellerinden geleni yapıyordu. Cezaevi’nde hasta olmak başlı başına bir işkencedir. Cezaevi içerisinde ikinci bir cezaevinin içerisinde olmak gibi bir şey oluyor. Kadın mücadelesini ve böyle değerli arkadaşları geç tanıdığım için çok üzüldüm. Cezaevinde arkadaşların yanında olduğum için kendimi çok şanslı hissettim, çünkü içerde kendi bildikleri yöntemlerle beni iyileştirdiler. Şu an iyiysem arkadaşların yaptıkları tedaviler ve yöntemler sayesinde iyiyim.  Mücadele her alanda güzeldir, yeter ki mücadele etmeyi bilelim.”
 
‘Mücadelemi İHD’de vermeye devam ediyorum’
 
Yaklaşık 18 ay cezaevinde kaldığını ifade eden Sibel, sonrasında ise kendisine ev hapsi cezası verildiğini kaydetti. Bir cezaevinden çıkıp başka bir cezaevine girdiğini, tedavi sürecinin ise bu şekilde yavaş ilerlediğini belirten Sibel, “Bu kadar sağlık sorunum varken ameliyat olmam gerekirken ev hapsi verildi. İçerde gördüğüm kadın dayanışmasından sonra yaşama tutunmamla dışarıya çıkınca içeride olan kadın arkadaşlara dışarıdan nasıl destek verebilirim diye sürekli düşündüm. Ev hapsi iki yıl sürdü, 2 yıl boyunca tedaviye her gidişimde savcıdan müsaade isteyip öyle tedavi görmeye gidebiliyordum. 4 yıl boyunca sadece tedavi gördüm. Şu an İnsan Hakları Derneği’nde (İHD) yönetiminde yer alıyorum ve yer almamın sebebi de özelde cezaevlerinde hasta tutsaklar üzerinde yaşanan hak ihlalleri ile ilgilenmek için yer almak istedim. Geri kalan mücadelemi, İHD’de de vermeye devam ediyorum” sözlerine yer veriyor. 
 
 Sibel son olarak sözlerine şunları ekliyor: “Kadın mücadelemden, barıştan, özgürlükten, kadın özgürlüğünü savunmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Bunun için sokaklarda olmam gerekiyorsa sokaklarda olurum. Nerede nasıl olursa olsun haykırmaya devam edeceğim.”