'Tecrit derinleştikçe savaş yöntemleri farklılaşıyor'

  • 09:01 3 Aralık 2022
  • Güncel
 
 
ANKARA - HDP PM üyesi Perihan Ağaoğlu, “Özellikle tecritle birlikte ağırlaştırılarak, kadın iradesi üzerinde yeni bir uygulama savaşının da açığa çıktığını görüyoruz. Tecrit derinleştikçe savaş yöntemleri farklılaşıyor” dedi.
 
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “örgüt yöneticisi olmak”, “örgüt üyesi olmak”, “örgüt propagandası yapmak” ve “örgüte finansman sağlamak” iddialarıyla yürütülen soruşturma kapsamında 14 kentte ev baskınları düzenlendi. Açık ve gizli tanık beyanları, MASAK ve HTS raporları ile daha önce yapılan ev baskınlarında el konulan dijital materyallerin inceleme sonuçlarına dayandırılan soruşturmada 50 kadın hakkında gözaltı kararı bulunurken, şu ana kadar yapılan ev baskınlarında 21 kişi gözaltına alındı. Ankara Adliyesi'ne sevk edilen kadınlar, savcılık sorgusu ardından hakimliğe çıkarıldı. Hakimlik 8 kadın hakkında tutuklama kararı verirken, 13 kadın hakkında ise ev hapsi şartı kararı verildi. 
 
Gözaltılara ve Kürt kadın mücadelesine yönelik başlatılan bu saldırılara dair Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi (PM) üyesi Perihan Ağaoğlu değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Mücadeleye inanarak yürüyen kadın örgütlülüğü var’
 
Bütün dünyada emperyalist güçlerin yürüttüğü bir “paylaşım savaşı” olduğunu söyleyen Perihan, bunun Rojava’dan başlatılmak istendiğini, ancak orada sürecin bir kadın devrimi ile sonlandığını belirtti. “Bu süreçte savaşın yanında olmayan demokratik, ekolojik, özgürlükçü bir kadın paradigmasıyla yeni bir yaşamın mümkün olduğu Kürt Halk Önderliğinin fikirlerine karşı da yeni bir komplo başlatıldı” diyen Perihan, Rojava sürecinin hem özgür Kürt kadın mücadelesine hem de dünya kadın mücadelesine damga vuran direniş örneklerini içinde barındırdığını dile getirdi. Perihan, “Molla rejimine karşı Rojhilat’ta başlayan bir devrim mücadelesinde 16-17 yaşında genç erkeklerin bile bu mücadelenin saflarında yer alması uluslararası güçlerin gözünden kaçmış değil. Bununla birlikte hem Bakurê Kurdistan’a, hem Rojava’ya baktığımızda hem de dört parça Kürdistan’a baktığımızda sürecin en direngen, en ön açıcı, direnişi örgütleyen toplumsal ayağını örgütleyen ve bu mücadeleye inanarak yürüyen bir kadın örgütlülüğü açığa çıkmaya başladı. Bunun erkek devlet şiddetinden çok uzak olmadığını neredeyse herkes anlamış durumda” ifadelerini kullandı.
 
‘Yeni bir rejimin ayak sesleri’
 
Son süreçlerde kadın direnişine ciddi yönelimlerin olduğunu vurgulayan Perihan, iktidarın, kadının sözünü söylediğinde ya da kadın iradesini teslim alamadığında cezalandırma yöntemleri uyguladığını kaydetti. Perihan, “Siyaseti, yasamayı yargının bir sopası olarak kullanıp, tek adamda bütünleşen ve geleceğe doğru kadınlarda biat etmeyi, boyun eğmeyi, teslim olmayı dayatacak yeni bir rejimin ayak sesleridir. Sadece bunlar da değil bu savaş belki bir dizayn savaşıdır ama bunun ekseninde yeni yaşamı inşa edecek kadın yapımıza karşı bir savaştır. Özellikle Kürt özgür kadın hareketine karşı sistemsel olarak devam eden bu savaşın en gerçekçi çıplaklığını 25 Kasım’daki etkinliklerimizde, Bakurê Kurdistan’da yaşadığımız ve 1 haftaya yaydığımız ama devletin bütün güvenlik güçlerinin bütün gücünü oraya dayatan darpla, bacakların kırılmasıyla, annelerin kolunun yerinden çıkmasıyla gördük. İradesini ve geleceğini teslim etmeyen bir kadın örgütlülüğü açığa çıktı” dedi.
 
‘Kadın ideolojisine yönelik bir savaş başlatıldı’
 
Kadın direnişinde TJA’nın büyük bir çıkışı olduğunu aktaran Perihan, “Görmekle pratiğe girmek arasında bir fark var, o farkı Tevgera Jinên Azad olarak bizler görünür kıldık. ‘Ahlak polisleri ’ tarafından öldürülen Jîna Emînî’nin direniş başlangıcı sıradan ya da bir güne bir döneme ait bir şey değil, bin yılların zihniyetiyle biz bir savaşı kazanma mücadelesi içerisindeyiz. Bununla birlikte biz bu coğrafyada faşizmin dayattığı kadına karşı yürüttüğü savaşın, özel savaş politikalarının altında ideolojik bir savaşın da yattığını biliyoruz. Belki de dünya tarihinde bir ilk ama kadın ideolojisine karşı ciddi anlamda bir savaş başlatıldı. Tatbikî faşizm giderken, kendini örgütlerken toplumun en büyük dinamiği olan kadınları mutlaka teslim almaya çalışır. Ya kırıma uğratır ya özel savaş politikalarıyla düşürür ki bunları gördük, yargılandığı mahkemelerde de eril devlet mahkemeleri olduğu için siyasi kararların hükmettiği bir yerde adaleti aramak yanlıştır. Sokağı yasaklayan zihniyet, özgürlüğü yasaklayan bir zihniyettir. Çünkü kadına bir rol model biçilmek isteniyor” şeklinde konuştu.
 
İçinde kadın olmayan yüzyıl tanımı
 
Perihan, kadınların toplantı, yürüyüş ve eylem yaptığı alanlara saldırıların ve Kürt kadınların katledilmesinin bir tesadüf olmadığına işaret ederken, örgütlü kadının gücünün faşizmi götüreceğini ekledi. Perihan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Erdoğan son açıklamalarında çok açık bir şekilde yüzyılın bir tanımını yapıyor ama içinde kadın yok. Önümüzde ciddi anlamda bir seçim planlaması var, belki bir varlık yokluk meselesi olarak bakılıyor ama biz öyle değerlendirmiyoruz. Çünkü seçim meşrutiyet için önemlidir bir iktidarın gelip bir ülkeyi yönetmesi üzerine ama hangi esaslar üzerinden yürüteceği önemlidir. Bu yeni paylaşım ve dizayn savaşında çok yönlü krizler içerisinde, savaş gölgesinde gerçekleştirilen bir seçim atmosferinde ilk işi kadına saldırmak oldu. Taksim’de olanlar bir tesadüf olamaz. Çünkü hem İstanbul Sözleşmesi’ne, yapılan hak ihlallerine karşı, faili meçhullerde yürütülen nöbetlerin ve özellikle kadın mücadelesinde bir araya gelen kadınların, rengi, dili, dini hiç fark etmiyor mücadelenin sokakta önünün alınamadığı bir yer, bu açıktır. Rojava’da Nagihan arkadaşın katledilmesi çok nettir. Molla rejiminin bir Kürt kadını katletmesi tesadüf olamaz. Bir ideolojiye sahip örgütlü kadın gücünün, yeniden kendini inşa etmek isteyen bir faşizmi götüreceği açıktır.”
 
‘Uluslararası komplonun yeni bir versiyonu’
 
Seçime giderken toplumu örgütleyecek ve toplumun gerçekliğini her yere taşıyacak olan kadınların illegalize edilmeye çalışıldığına değinen Perihan, “Şunu atlamamak gerekiyor uluslararası komplonun yeni bir versiyonuyla, tamamlayıcı versiyonuyla son sürece başlamıştık. Bu dönem ise çok daha derinlikli. Bir taraftan genç kadınları düşürme, uyuşturucu, fuhuş bir taraftan cezalandırma bir taraftan katletme bir taraftan infaz etme bir taraftan işkence etme; Garibe Gezer bunun en bariz örneğidir. Erkek-devlet şiddetinin yürüdüğü bir yerde demokrasiden, özgürlükten, eşitlikten,  yeni bir yaşamdan söz etmenin asla olanaklı olmadığını onlar bizden çok daha iyi biliyor” vurgusu yaptı.
 
‘Tecrit derinleştikçe savaş yöntemleri farklılaşıyor’
 
“Özellikle tecritle birlikte ağırlaştırılarak kadın iradesi üzerinde yeni bir uygulama savaşının da açığa çıktığını görüyoruz. Tecrit derinleştikçe savaş yöntemleri farklılaşıyor. Bu uluslararası komplonun boyutları daha da derinleşiyor” sözlerine yer veren Perihan, buna karşı mücadele hattını büyütmenin önemine de işaret etti. Perihan, şöyle konuştu: “Yapmamız gereken şey hem bu süreci sahiplenmek hem de bunun öncülüğünü, rol ve misyonunu, geleceğe dair sözümüzü söyleyebileceğimiz alanı yaratmak; hem siyasi hem toplumsal hem özgürlük mücadelesini büyütme kararlılığı dün de tartıştığımız bugün de tartıştığımız şey. Bu kararlılığın devam ettiğine ilişkin açıklamamızı genel merkezde yaptık. Bu söz değildir, söylem de değildir bu bizim pratiğimizdir. Eğer Kürt kadını kazanırsa bütün kadınlar kazanacak. Her birimiz bir TJA delegesiyiz, TJA’lıyız. Bütün siyasi partilerdeki kadınlara da çağrımız var: Bizde ‘Jin jiyan azadî’ denir, diğer kesimlerde bu ‘Ya hep birlikte ya hiçbirimiz’dir. Kadının ideolojisine saldıran bir zihniyetin hiç kimseye bir gelecek sunacağı yoktur. O nedenle mücadeleyi birlikte büyütmeye davet ediyoruz.”