Erkek egemen zihniyete karşı feminist söylemler: Duygu Asena

  • 09:23 19 Nisan 2023
  • Portre
Marta Sömek
 
İSTANBUL – Şiddet, erkek egemen baskı ve “makbul kadın” profili karşısında kurduğu “feminist söylemler” ile mücadelesini satırlara nakşeden Duygu Asena 77 yaşında. Duygu’nun mücadele ile ördüğü feminist bakış açısı bugün eril zihniyet karşısında milyonlarca kadına ışık tutmaya devam ediyor…
 
Yaşasaydı, bugün 77 yaşında olacaktı… Yıllarca yaşamının her alanında soluksuz mücadele verdiği erkek egemen zihniyete karşı kuşkusuz satırlarını en “feminen” cümleleriyle doldururdu. Erkek şiddeti ve zihniyetine henüz çocukluk yıllarında biat etmemeye başlayan, “makbul kadın”a karşı daima “özgür kadın” profilini yaşamsallaştırmaya çalışan, dönemin feminist kadınlarının kült isimlerinden yazar ve gazeteci Duygu Asena, 19 Nisan 1946 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. 
 
Biat karşısında özgür yaşam
 
Kadıköy Özel Kız Koleji’nde okuyan Duygu, daha okulun ikinci günü aynı mahallede oturduğu Mustafa ile sırf “erkek” olduğu için sıra arkadaşı olmasına izin verilmemesiyle, maruz bırakılacağı şiddet ve baskıyı anlar. Hayatındaki en büyük psikolojik şiddet ve baskıyı ise en yakınındaki erkek olan babasından gören Duygu, kardeşi İnci ile ilk ve ortaokul yılları boyunca sistematik bir şekilde bu şiddet, cinsiyet eşitsizliği ve “biat” beklentisine maruz kalır. Ancak Duygu, kendisine dayatılan yaşam ve çevresindeki erkeklere “biat etmek” yerine, tipik aile olgusu ile “makbul kadın” formatına karşı özgür bir yaşam örmeye başlar.
 
Başkaldırı ile ördüğü yaşamı…
 
Daima baskılanan, yaşamı için söz hakkı dahi tanınmayan Duygu, kardeşi İnci ile üniversite sınavına girmek için babası ile büyük bir mücadele vermek zorunda kalır. Yaşadığı şiddet karşısında artık hiçbir gücün kendisini durduramayacak durumda olduğu Duygu, erkek zihniyetini tanımayarak üniversite sınavlarına girer. İnci ve Duygu, üniversite sınavını kazanarak yerleşir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Pedagoji Bölümü’nde okuyan Duygu, büyük bir azimle çalışarak başarılı bir öğrenci olur. Kendi tercihleri için babasına karşı verdiği mücadeleyi kazanımla sonuçlandıran Duygu, kadınlara biçilen roller ile bu sefer de üniversite yıllarında aşık olduğu Erhan’la karşılaşır. Bir kez tattığı mücadele ve kazanım duygusunu bırakmamakta da kararlıdır ama…
 
Aşka giden yolu
 
İyi dereceyle üniversiteyi bitiren Duygu, Haseki Hastanesi Çocuk Kliniği ve İstanbul Üniversitesi Çocuklar Evi’nde çalışır. 1972 yılında Hürriyet Gazetesi’nde gazetecilik hayatına başlayan Duygu, gazetenin Kelebek ekinde “Şirin” takma adıyla köşe yazıları yazar. Çeşitli gazetelerde yazar ve muhabir olarak da çalışan Duygu, evlendiği Gültekin Gürgen ile ayrılmak ister. Çalıştığı gazetede aşık olduğu Murat isimli gazeteci de aynı şekilde eşinden ayrılmayı ister. Gazetede başta dönemin genel yayın yönetmeni Nezih Demirkent olmak üzere birçok kişi Duygu’ya “makbul kadın” profilinde yaşamaması nedeniyle baskı uygular. Ancak Duygu, bu baskılar karşısında aşkından vazgeçmez. Sonuç olarak ise Duygu gazeteden kovulur, askerde olan eşinden aldığı vekaletname ile de boşanır.
 
‘Yasaklı’ ilk kitabı
 
Duygu, hem erkek egemen zihniyet karşısında yaşadıklarını hem de başta Nezih Demirkent olmak üzere maruz kaldıklarını “Kadının Adı Yok” isimli kitabında anlatır. Büyük bir yankı uyandıran Duygu’nun bu kitabı, bir yıl içerisinde 40 baskı yaparak Türkiye’de satış rekoru kırar. Kitap, aynı yıl Atıf Yılmaz tarafından filme alınır ve önemli bir gişe başarısı elde eder. Nokta Dergisi, Doruktakiler ve Boğaziçi Üniversitesi En İyi Yazar Ödülü’nü alan Duygu’nun kitabının, 1988 yılında Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu tarafından “muzır” bulunarak satışı yasaklanır. Kitap, uzun süren dava sonucunda ise tekrar yayınlanır.
 
Duygu ve feminist söylemleri…
 
1978 yılında Gelişim Yayınları’nda Genel Yayın Yönetmeni olan Duygu, 1 Aralık 1978’de yayın hayatına başlayan Kadınca Dergisi’ni ise bambaşka bir boyuta taşır. Gelişim Yayınları’nın kurucusu Ercan Arıklı, dergiyi başlangıçta stilist Necla Seyhun ile beraber klasik bir kadın dergisi olarak düşünür. Ancak Duygu’nun yaşamsallaştırdığı “özgür kadın” dokunuşu ile dergi, kendi tanımlamasıyla “feminist söylem” ile öne çıkar. Duygu bu süreci şu sözlerle anlatır: “Başlangıçta, 1980-1981’de daha feminizm lafı bile etmeden, ‘Çalışan Kadınlar Kendinizi Sömürtmeyin’ lafını kapağa çıkarttığım için Ercan Arıklı kızdı, karşı çıktı; ‘Kadın özgürlüğü falan, ciddi şeyler bunlar, Batı’da az satar, burada hiç tutmaz, yapma böyle şeyler’ dedi. Ama baktı ki, biz o tarz gittikçe satışlar 17-18 binden 50-60 binlere tırmanıyor, sürekli tiraj alıyoruz, bir daha karışmadı. Dergiye gelen mektuplardan biliyor, öğreniyorduk ki, birçok evde Kadınca Dergisi yasaklanmıştı. Babalar kızlarına, abiler bacılarına, kocalar karılarına yasakladılar Kadınca’yı. Yasal ve evet, ticari bir yayın yapıyorduk. Ama Anadolu’da çoğu evde, hatta büyük şehirlerde bile siyasi yayın muamelesi görüyorduk. Sansürleniyor, yasaklanıyorduk.”
 
Kadın-erkek ilişkilerini irdeledi
 
Elbette ki Duygu’nun feminist söylemleri erkekleri “rahatsız eder”. Her gün daha çok tartışıp sorgulayan Duygu, daha da bilinçlenir. “Kadının Adı Yok” kitabının devamı olan “Aslında Aşk Da Yok”, 2 yıl sonra 1989 yılında Almanya, Hollanda ve Yunanistan’da da yayınlanır. 13 öykü, bir masaldan oluşan “Kahramanlar Hep Erkek” adlı eseri ise 1992’de toplumun rol kalıpları ile kuşatılan kadın ile eylemde bulunan üstün konumdaki erkek arasındaki ilişkilerin anlatımıdır. Duygu bu eserinde, farklı meslek, eğitim ve duygu durumlarına sahip kadınlar ile onların eşi ya da sevgilisi konumundaki erkeklerin çatışmaları üzerinden kadın-erkek ilişkileri ve bu ilişkilerin etki alanını irdeler.
 
Yaşamı satırlarda
 
Duygu ve ekibi, 1992’de Ercan Arıklı’nın Gelişim Yayınları’nı satmasından sonra Milliyet grubuna geçerek önce “Kim” adlı kadın dergisi, daha sonra da “Negatif” adlı bir gençlik dergisi çıkarır. 1992-1997 yılları arasında, TRT 2’deki “Ondan Sonra” programını hazırlayıp sunan Duygu, Milliyet gazetesinde başladığı köşe yazarlığını Cumhuriyet, Yarın, Habertürk ve Vatan gazetelerinde sürdürür. 1997’de yayınlanan “Aynada Aşk Vardı” isimli eserinde hikaye ettiği üç farklı kadının yaşadıkları ve hayatını, büyük ölçüde kendi yaşamından yola çıkarak yazar. Duygu özellikle Nilüfer karakteri için annesinden esinlendiğini belirtir. Öte yandan Duygu’nun Kadınca Dergisi’ndeki sevilen yazılarından derlediği dördüncü kitabı “Değişen Bir Şey Yok” Temmuz 1994’te yayınlanır ve ilk hafta 70 bin adet satarak yeni bir rekor kırar.
 
Hastalığına rağmen yazmaktan vazgeçmedi
 
1994 yılında beyin tümörü teşhisi konulan Duygu, geçirdiği ameliyata rağmen bu dönemde de yazmayı sürdürür. 1995’te Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri tarafından ikinci kez “En İyi Yazar” seçilen Duygu, 2001 tarihli “Aslında Özgürsün” isimli eserinde, dışarıdan bir gözle bakıldığında mutlu bir evlilik süren, örnek çift olarak gösterilen eşlerin bile gerçekte kendi içlerinde aynı mutluluğu yakalayamadıklarını ele alır. Duygu son olarak 2003’te “Aşk Gidiyorum Demez”, 2004’te de “Paramparça” isimli kitaplarını yayınladı.
 
Musa Anter ödülü
 
Duygu, 2005 yılında da “Musa Anter ve Basın Şehitleri Gazetecilik Ödülleri”nde "Gurbetelli Ersöz Kadın Haberciliği" dalında jüri özel ödülüne layık görüldü. Duygu hastalığında dolayı katılmadığı törende İclal Aydın onun adına ödülünü aldı.  
 
Sarı güller Duygu için…
 
Takvimler 30 Temmuz 2006’yı gösterdiğinde ise Duygu, İstanbul’da tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumdu. Sarı güllerle Zincirlikuyu Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlanan Duygu’nun cenazesini kadınlar, mor beze sarılı “Kadının Adı Var Unutmayacağız” yazılı pankart ile taşıdı. Kardeşi İnci, Duygu’yu sarı güllerle son yolculuğuna uğurlamasına dair şunları söyler:
 
“Çocukluk dönemimizde Duygu bana sarı gülleri içeren bir dörtlük okurdu.
 
‘Eğer bir gün ölürsem
 
Mezarıma gelip de sarı güller dikersin…
 
O da bir sarı güldü
 
Ne çabuk soldu dersin’
 
Hüzünlü sözleri olan bu dörtlük beni hep ağlatırdı. Onun cenazesinin örtüsünde sarı güllerin yer almasının anlamlı olacağını düşündüm.”
 
Kadınlara ışık tutmaya devam ediyor
 
Duygu’nun bugün eril zihniyet karşısında milyonlarca kadına ışık tutmaya devam eden feminist söylem ve mücadele azmi ile kitapları hala büyük bir ilgiyle okunuyor. Duygu anısına 2007 yılından bu yana her 19 Nisan doğum gününde, Doğan Kitap tarafından “Duygu Asena Roman Ödülü” yapılan törenle veriliyor.