Ah Maraş keşke kahraman olmasaydın…

  • 09:04 4 Mart 2023
  • Kadının Kaleminden
 
“Dünyayı yok edecek kadar kitle imha silahı üreten emperyalist kapitalist sistemler bu felaketleri önlemiyor, aksine daha çok derinleştiriyorlar. Kapitalist modernitenin yarattığı bencil, bireyci, doyumsuz kişiliklerin sebep olduğu yıkımların hesabı elbet sorulacaktır…”
 
Leyla Güven*
 
Şubat ayı halkımız için acı ve hüznün her çeşidinin yaşandığı bir ay oldu. 2023’ün 6 Şubat’ında tarifi imkansız bir acı daha yaşandı. Hani denilir ya “Yaralarım ben doğmadan önce vardı, ben onları bedenimde taşımak için doğmuşum.” İşte Kürt halkı tam da bunu yaşıyor. Dünyada bir ilk yaşandı, dokuz saat arayla iki büyük deprem üç ülkenin sınırları içinde yaşayan Kürt halkını vurdu. 11 kentin, binlerce ilçenin, köyün yerle bir olduğu ve karanlığa gömüldüğü bir felaket yaşandı. On binlerce insan yaşamını yitirdi, on binlercesi hala enkaz altında ve yüz binlercesi de yaralı şekilde enkazdan çıkarıldı. Bu sayıların artacağı kaçınılmaz bir durumdur. Normal zamanlarda her sokakta bir TOMA’nın beklediği, kirpi araçlarının tur attığı, sivil polislerin seyyar satıcılık yaptığı ranger araçların her an karşımıza çıktığı kentlerimizde deprem günü hiçbiri yoktu. En küçük bir eylem ve etkinlikte çevre illerden anında takviye ekip getiren devlet aklı ortada yoktu.
 
Acılara seyirci kalındı
 
Hiç kuşku yok ki, depremin en sıcak bilgileri anbean saraya akıyordu. Aksi durumda bütün dünyaya "dördüncü seviye" alarm vermezlerdi. Peki buna rağmen iki koca gün neden beklediler? Hani diyor ya usta yazar Yaşar Kemal “İnsan bir kere birine geç kalır ve bir daha hiç kimse için elde etmez.” Tam da böyledir! Bu devlet yüzyıldır bizim coğrafyamızda yaşanan her türlü felakete geç kaldı ya da gelmedi. Çünkü devlet halkımızın bu acıları yaşamasına ya ortak oldu ya da seyirci kaldı. Bu da beraberinde bir bölünmeyi getirdi. Çünkü insanlar önce duyguda bölünür, sonra da coğrafyada! Yetkililerin en üst düzeyde kullandığı itici eril ötekileştirici dil, beraberinde bir bölünmeyi getirmiş durumdadır.
 
İki koca gün beklediler
 
İlk andan itibaren felaketin büyüklüğünü bilen saray; neden iki koca gün bekledi? Biz de soruyu bıkmadan usanmadan sormaya devam edeceğiz. Saniyelerin bile çok önemli olduğu bir durumda iki gün neden beklediler? 15 milyon insanın yaşadığı bir yere gitmek için hangi bilgiyi almak için beklediler? Kontrollü darbe girişiminde korkudan dışarı çıkmayıp ekrandan halkı sokağa çağıran, yüzlerce insanın ölümüne sebep olanlar, bu felakette neden iki gün beklediler? “Fıtratlarında, kaderlerinde varsa biz ne yapabiliriz” mi dediler, yoksa “Allah yazmışsa biz bozamayız” mı dediler. Bu ülkede her bir yurttaş kadar kaynaklarda payı olan halkımızın boğazını ıslatacak bir damla suyun bulunmamasının sorumlusu elbette iktidardır. Helikopter, İHA, SİHA araçlarla coğrafyamızı karış karış bombalayan zihniyet iki koca gün boyunca havadan halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak için neyi ve kimin talimatını bekledi? Felaketin hangi bölgede olduğuna göre mi hareket ediliyor? 
    
Halka ne mesaj verilmek isteniyor?
 
AKP her olayda olduğu gibi bu felakette de “Durumu nasıl kendi iktidarımın lehine çevirebiliriz” diye derin analizler yaptı. Dünyaya 4'üncü seviyede alarm verilirken deprem yaşanan illere yurt dışından gelen ekiplerle birlikte intikal edilmesi başka nasıl ifade edilebilir? Binlerce insanın yaşanan depremde hayatını kaybettiği Rojava ve Suriye'de “Bize saldırı var” denilerek Kürt halkının hedef gösterilmesi hangi aklın, mantığın ürünüdür? Halkımıza her türlü maddi-manevi zararı veren korucuların deprem enkazında görevlendirilmesi ile amaçlanan nedir? İki gün boyunca aç susuz çaresiz bırakılan insanlara hangi mesaj verilmek isteniyor? Deprem felaketinde yaşanan eksiklikleri cesurca kameralara söyleyen veya sosyal medyada paylaşanlara en üst perdeden tehditler savrulması doğal mıdır?
 
Suç ortakları
 
Öte yandan her konuda iktidarın politikalarını eleştiren muhalefet partileri neden ilk andan itibaren "susun" anlamına gelecek bir tutum içine girdiler? Bilinmelidir ki muhalefet, halkımızın yaşadığı çifte standart ve bütün ihmallerin suç ortağıdır. Yerellerde yaşanan dramlar karşısında "aman ha bir şey söylemeyin, iktidarın işine yarar" anlayışı asla kabul edilemez bir tutumdur. HDP, DBP, DTK, HDK, TJA ve diğer bütün sol sosyalist partiler, kurumlar zaten iktidarın hedefindeki “marjinal, bölücü ve teröristler”dir. Dolayısıyla halkımızın sesini kısanlar veya duyurmayanlar bir gün mutlaka bunun hesabını verecekler.
 
Manipülasyon
 
Bütün bu anlayışlar bize bir şey anlatıyor aslında. Çünkü bu deprem Mezopotamya coğrafyasında, Ortadoğu'da yaşandı. Yüzyıl önce dört parçaya bölünen Kürtlerin ülkesinde yaşandı. Bu deprem vesilesiyle maalesef insan eliyle gerçekleştirilmiş en büyük kötülüklerden birine daha tanıklık ettik. Hepimizi özelde ruhlarımızı enkaz altında bırakan bir travma yaşadık. Ortadoğu toplumu ne yazık ki, soyut kavramlar üzerinden kolayca manipüle edilebilen bir yazıya sahiptir. "Kader, kısmet, fıtrat, takdiri ilahi, alınyazısı, Allah sevdiği kulunu acılarla sınarmış, isyan eden kullardan olmayın" gibi çok fazla itaate teşvik eden söz kullanılır. Bu öğretilerin dışında hareket eden olursa maazallah bedelini canıyla öder. Hallac-ı Mensur "Ne ararsan kendinden ara, ene-l hak” dedi. Ve derisi yüzüldü. Bu nedenle muktedirler topluma sürekli "şükredin, beterin beteri vardır" derler. Dolayısıyla "padişahım çok yaşa" diyerek bugünlere gelindi. "Özgürlüğün en büyük düşmanı halinden memnun kölelerdir" denilir. Ortadoğu'nun dış müdahalelerin ve asimetrik savaşların bölgesi aynı zamanda gericiliğin besin kaynağı haline getirilmesi başka türlü nasıl ifade edilir, bilemiyorum. Oysa Ortadoğu insanlığın ilk toplumsallaştığı, bilimin, sanatın, felsefenin çıkış yeri olan kadim bir orta coğrafyadır.
 
‘Afet’ diyerek işin içinden çıkmak
 
Bu topraklarda yaklaşık yüzyıldır dağ-taş bombalanıyor, dinamitlerle patlatılıyor, ormanlar yakılıp yok ediliyor, derelere- nehirlere bentler vuruluyor, yer altında kozmik aramalar yapılıyor. Kısacası doğanın dengesini bozmak için her türlü katliam uygulanıyor. Canlı olan doğanın özsavunması ile karşılaşınca da afet diyerekten işin içinde çıkmaya çalışıyorlar. Oysa son yıllarda pandemi, iklim krizi, deprem, sel, yangın vb. bütün yaşananlar katledilen doğanın uyarılarıdır. Dünyayı yok edecek kadar kitle imha silahı üreten emperyalist kapitalist sistemler bu felaketleri önlemiyor, aksine daha çok derinleştiriyorlar. Kapitalist modernitenin yarattığı bencil, bireyci, doyumsuz kişiliklerin sebep olduğu yıkımların hesabı elbet sorulacaktır. 
 
Dayanışmaya inanan milyonlar var
 
Bu ülkede her ne kadar Van depreminde kargo ile "taş" gönderen bugün yaşanan depremden dolayı sevinçlerini videoya çekip sosyal medyada paylaşan, insanlıktan nasibini almayan faşist yaratıklar olsa da bunlar azınlıktadır. Çünkü biz gerçek anlamda yurdunu seven, halkların ortak ve birlikte yaşam ilkesine inanan, dayanışma duygusuyla elinden geleni yapan milyonların varlığını biliyoruz. Bu da yüreğimizi ferahlatıyor. Her ne kadar bağını ve ürkek medya kuruluşları HDP ve bileşenlerinin çabalarını görmezden gelse de biz kurumlarımızın ve halkımızın gereken bütün çabayı göstereceğine eminiz. Acılarla yoğrulmuş bir coğrafyada fedakar halkımız bu kederli günleri atlatacaktır. Biz politik tutsaklar olarak felaketi yaşayan bütün halkımızı ve Rojava'da hala yaşanan savaşta açılan yaralarını sarmaya çalışırken bu depremde yeniden sarsılan halkımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, acılarını ve kederlerini paylaşıyoruz.
 
Eminiz ki Rojava'da, Sur'da, Nusaybin'de, Cizre'de moloz yığınlarının altında kalan halkımızın yiğit evlatları Maraş, Adıyaman, Malatya ve diğer bütün kentlerimizde moloz yığınları arasında kalan halkımızla buluşacaktır ve yıkıntılar arasında bu yaşadıklarımızın kader olmadığını, tek yolun bu faşist anlayış karşısında direnmek olduğunu haykıracaktır. Tekrar değerli halkımıza baş sağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, onların yaralı yüreği ve emekçi ellerinden öpüyorum.
 
* Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı, Elazığ Kadın Kapalı Cezaevi