Ardında hiçbir delil bırakmadan uygulanan işkencedir tecrit...

  • 09:09 26 Aralık 2022
  • Kadının Kaleminden
"İmralı işkence sistemi, özünde yüzyıllık Kürt inkarı ile şekilleniyor. Yüzyıldır Kürtleri yok sayan zihniyet, imha sürecini İmralı özelinde uyguladığı tecritle pekiştiriyor, derinleştiriyor. Çünkü yok olmanın eşiğine gelmiş Kürt gerçekliğinin yeniden doğmasında, yeniden şekil almasında Kürt Halk Önderi’nin etkisi büyük."
 
Deniz Öztekin
 
Tecrit zindan içinde başka bir zindana atılma durumudur. İnsanlık onurunu hedef alan tecrit, en ağır ceza ve işkence yöntemidir. 
 
İspanyol F tipinde 16 yıl yatan Tomax Carrera Juarros tecride ilişkin şöyle diyor: “İnsanların 15 gün tecritte kalarak konuşmayı nasıl unuttuklarını, daha doğrusu konuşmadıklarını gördüm. Dünyadan ve hayattan koparılmışsın ama hala var olduğunu biliyorsun. Biliyorsun ki hala bir sesin var ama senden alınmış. İstesen de sesin çıkmıyor.”
 
Amaçlanan da tam olarak budur. İzolasyon, hiçleşme bir insanı dış dünyadan kopararak yalnızlaştırmak ve ilişkide bulunduğu topluluktan çıkarmaktır. 
 
Cezaevleri, koşulların gittikçe ağırlaştığı ve insan haklarının ihlal edildiği, bu ihlallerin de yoğun bir biçimde yaşandığı ortamlar olmayı sürdürmektedir. Artan hak ihlalleriyle birer işkence merkezine dönüşen cezaevlerindeki uygulamaların, 12 Eylül dönemini aratmadığı görülmektedir. Hatta 12 Eylül askeri cuntasının kaba işkencesine, 21’inci yüzyılda psikolojik işkence de eklenerek, baskıların çok boyutlu sürdüğü ortada. Bu ağır koşullarda yaşam hakkı korunamamakta, yaşam hakkının olmadığı yerde de diğer haklardan söz etmek mümkün olmamaktadır. 
 
Tecridi tek boyutlu, basit bir kavram olarak ele alamayız. Toplumun hücrelerine bu kadar sirayet eden bir yöntemin tek boyutlu olması da düşünülemez. Tecrit anlık bir ölümden ziyade her gün öldürmektir. Aynı zamanda işkence, kötü muameledir. Bir insanın dış dünya ile temasının kesilmesi, insanlık dışı, onur kırıcı bir davranıştır.
 
24 yıldır tecrit altında
 
İşte Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 24 yıldır tam da bu koşullarda İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulmaktadır. Abdullah Öcalan’dan 22 aydır hiçbir şekilde haber alınamıyor ve bu, son derece kaygı verici bir durum. İmralı işkence sisteminin uygulandığı ve giderek ağırlaştığı bu koşulların, dünyanın başka hiçbir yerinde, hiçbir lidere uygulanmıyor olması, dünyada eşi benzerinin olmaması, haber alamama halinden duyulan kaygıyı da artırıyor. 
 
İmralı işkence sistemi, özünde yüzyıllık Kürt inkarı ile şekilleniyor. Yüzyıldır Kürtleri yok sayan zihniyet, imha sürecini İmralı özelinde uyguladığı tecritle pekiştiriyor, derinleştiriyor. Çünkü yok olmanın eşiğine gelmiş Kürt gerçekliğinin yeniden doğmasında, yeniden şekil almasında Kürt Halk Önderi’nin etkisi büyük. Bu liderlik misyonunun başta Kürtler olmak üzere halklardaki olumlu etkisiyle özgürlük mücadelesini büyüttüğü düşünülünce, tecritle amaçlanan da açığa çıkacaktır. İmralı’dan çıkan bir sesin bile halklara nasıl nefes aldırdığı ortadayken, onurlu barışın baş aktörünün yaklaşık 24 yıldır her geçen gün daha da ağırlaşan tecrit altında tutulması zulümdür.
 
Çözüm onurlu barış...
 
Bugün Türkiye’de ve tüm bölgede acilen yerine getirilmesi gereken talep barıştır ve toplumsal barışın sağlanması noktasında, demokratikleşmenin acilen tesis edilmesi gerekiyor. Çoklu krizlerin yoğun yaşandığı bu süreçte ancak onurlu bir barış sağlanırsa halklar huzura kavuşacaktır.
 
1977-92 yıllarında Frankfurt F Tipi Cezaevi’nde yatan Gunter Sonnenberg o yıllarını şöyle anlatıyor:
 
“İnsan uzun süre kapalı bir odada kaldığında, hiç bir ses duymadığı ve hiç bir insan görmediği zaman yani duyma ve görme gibi uyarıcıları almadığı zaman hastalanıyor. Bu bir işkence. Hiç delil bırakmayan bir işkence. Yani vücutta her hangi bir yara izi yok. Ama insan fark ediyor bilinç kaybediliyor, hafıza kaybediliyor. Gerçekle hayal arasındaki çizgi kalkıyor. İnsan konuşmayı da unutuyor, konuştuğunu ve düşündüğünü ayırt edemiyor. Yıllar sonra dışarı çıktığımda insanlara soru soruyordum ama cevap alamıyordum. Çok kızıyordum. Sonra fark ettim ki konuşmuyormuşum, sadece soruyu düşünüyormuşum... İnsan, tecridi kelimelerle anlatamıyor. Serbest kaldıktan sonra tecridi insanlara anlatabilmek için birçok etkinliklere katıldım. Her seferinde fark ettim ki insan bunu anlatamıyor. Bunu ancak yaşayan anlayabilir. Tecridin, insanın kişiliğine verdiği zararları hissediyorsunuz, ama anlatamıyorsunuz. Bunu anlatacak kelimeler yok. Sorun da bu zaten.”
 
Şimdi dur deme zamanı!
 
Evet, sorun da burada zaten. Hayatlarımıza kadar sızmış olan tecride dur demezsek, geri dönülmez ve ardında hiçbir delil bırakmayan işkence izleriyle dolabiliriz toplum olarak. Tam da bu yüzden şimdi, tecride dur demek gerek.