Saçın tarihi serüveni

  • 09:26 23 Eylül 2022
  • Kadının Kaleminden
 
“İranlı kadınlar 8 Mart 1979 mücadele ruhuyla ‘Jin jiyan azadî’ (Kadın yaşam özgürlük) sloganlarıyla, sokaklarda örtülerini yaktı, saçlarını kesip özgürlük bayrağına dönüştürdü. Böylelikle gökyüzüne yükselen kadın saçı, bir kez daha özgürlüğün sembolü oldu.”
 
Havar Derya
 
Çağlar boyunca süregelen farklı kültürler inançlar bağlamında saç, gücün, cesaretin ve bağımsızlığın sembolü olmuştur. 21’inci yüzyıla gelindiğinde ise ayrıca modernleşerek de önemli bir unsur olmuştur.
 
Tarihsel dönemlere ilişkin görsel ve yazılı belgeleri okuduğumuzda, dünyada bin yıllar boyunca kadın saçının büyüyle, olağanüstü güçlerle ilişkilendirildiğini ve onlarla birlikte ortaya çıkan görüngülerin sürdüğünü anlayabiliyoruz. Batı ve Anadolu mitolojisinde, saç üzerine en dikkat çekici figürlerin başında kız kardeşler olarak bilinen Gorgalar, (Stheno, Euryale ve Medusa) gelmektedir. Geceyle gündüzün eşiğinde oturan, tunç elleri, altın kanatları, alınlarında yaban domuzu dişleri ve her yöne dağılıp, nereden geleceği belli olmayan yılan saçları ile düşmanlarını kavrar ve saçlarının tek perçemi saldırgan orduları dize getirmeye yetermiş. Bakışları ise o kadar güçlüymüş ki baktıkları her şeyi taşa çevirirmiş. Ölümsüz olan bu kardeşlerden sadece Medusa ölümlüdür. Yunan mitolojisinde Zeus’un oğlu olarak bilinen Perseus, Medusa’nın olağanüstü güçlerine sahip olabilmek için, her türlü macerayı göze alarak, Medusa’yı öldürür ve başını keserek yanına alır. Böylelikle Perseus’un, birçok savaşta düşmanlarını Medusa'nın başını kullanarak alt ettiği söylenir.
 
Ancak Medusa miti, Helen kültüründe değişime uğrar, saçlarının güzelliğiyle dillere destan olan bir kadına dönüşür. Athena’nın kıskançlığı sonrasında cezalandırılır ve saçının her bir teli yılana dönüştürülür. İki mit, iki farklı kadınlık durumuna yönelmektedir.
 
Saçın bilgisini ele geçirmek, gücü de ele geçirmektir ve bu bilgi kadın dünyasının hiç de yabancısı olmadığı, gelenekler, mitler yoluyla aktarılan bir öğretidir.
 
Her dönem farklı mitoslarda geniş yer bulan kadın saçı, Yahudi toplumu gibi pek çok doğu toplumlarına gelindiğinde ise biçim değiştirerek devam etmektedir. Yahudilerde gelin olan kadının saçı, eşinin evine gitmeden önce kesilir. Ve bu, bir başka dünyanın içinde, başkaca sorumluluklar yükleneceği yeni bir hayatın hatırlatılması, gelinin evlilik öncesi olan hayatı ile bağlarının koparılmasının görsel bir ifadesidir.
 
Anadolu’nun pek çok yerinde ise evlenen kadın “bakire değilse” anne evine saçları kesilip gönderilir. Saç ve akıl bir anılır, birinin değişiminin, öbürünün dönüşümüne yol açacağına inanılır.
 
Hıristiyanlık ve saç
 
Erken Hıristiyan dönemine bakıldığında ise, kadınların erkek gibi saçlarını kestirmelerinden ötürü, aforoz edilme tehlikesi ile karşılaştıkları görülmektedir. Pavlus’un ifadesine göre “Saç kadına örtünme için verilmiş olup, başını açmak ancak saçın kazıtılması halinde mümkün olur ki bu da arzu edilir bir şey değildir” der. Erkeğin başının daima açık olması ise doğrudan Tanrı’nın suretinde yaratılmış olması ve Tanrı’yı temsil eden taraf olması ile açıklanmaktadır. Saç kadının doğal betimlemesi, onun doğasının bir yansımasıyken, onlar için kadın ne tapınılan ne de doğurmasından ötürü tanrılaştırılan bir varlıktır. Günahkâr bir vücutla doğurduğuna inanılan bebeği, kutsal vaftiz törenleri ile arındırılmış, fazladan bildikleri ya da önsezileri cadı olarak tanımlanıp cezalandırılmıştır. Bununla birlikte kadının, erdem ve iffeti yüceltilmiştir. Saç, bu erdemin timsali olarak semavi dinlerde uzatılacak, örtülecek ya da kapatılacak güçlü politik bir alana dönüşmektedir.
 
Aklın ve ruhun birleştiği bir sembol olarak saç
 
Ayrıca Êzidî geleneğine baktığımızda ise kadınlar Melek Tavus'un kanatları misali kutsallığın, cesaretin sembolü olarak sırtlarını saran uzun gür saçlara sahiptirler. Tarihin kadim sırlarıyla dolu olan saçları aklın ve ruhun birleştiği güçlü bir semboldür. Bu aynı zaman da yaşamları boyunca biriken tecrübeleri ve sevdikleri ile olan anılarını ifade eder. 2014 Rojava devrim sürecinde de yakından takip ettiğimiz Ezidi kadınlar, köleleştirilmeye ve soykırıma karşı saçlarını keserek tepki gösterdiler. Sevdiklerini kaybettiklerinde ise kestikleri saçlarını mezar taşına bırakarak uzun süre yas tutarlar.
 
Bu yas sürecinde yas tutan kadınlara porkur ( saçıkesik ) denilir. Elbette hiçbir şeyin, zamanın hızına karşı koyamadığı gibi kesilen saçlar da yeni sırlar ve anılarla yeniden uzamaya ve yaşamı yeniden örmeye devam eder.
 
Tüm bu güç savaşları ve değişen rejimler, her zaman ilk olarak kadınlara saldırıp bir dizi baskı ve zorunluluklarla kendini var etmeye devam ediyor. Bu yönetim biçimlerinden beslenen rejimlerden biri de İran.
 
’79 ruhu ve Jin jiyan azadî!
 
İran’da İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşundan önce kadınların örtü takması zorunlu değilken, 1979 yeni şeriat yönetimi ile başta kamusal alanlar olmak üzere başörtüsü zorunluluğu getirildi. Buna karşı çıkan kadınlar 8 Mart 1979 Dünya Kadınlar Günü’nde yürüyüş ve protestolar ile baş örtme zorunluluğunun geçici olarak geri çekilmesi sağlansa da 1981’de örtünme tebliği ile örtünme, tüm kadınlara zorunlu hale getirildi ve ardından 1983’te İslami ceza kanunu ile örtünmemiş kadınlara 74 kırbaç cezası getirildi. Mevcut kanununun yönetim biçimi olan, “Önce uyar sonra döv, o da olmazsa öldür” anlayışı 2022 Eylül ayında bir kez daha gerçekleşerek, Masha Amini’nin bu kurallara uymadığı gerekçesiyle katledilmesi sonucunu doğurdu. Buna karşı İranlı kadınlar 8 Mart 1979 mücadele ruhuyla “Jin jiyan azadî” (Kadın yaşam özgürlük) sloganlarıyla, sokaklarda örtülerini yaktı, saçlarını kesip özgürlük bayrağına dönüştürdü. Böylelikle gökyüzüne yükselen kadın saçı, bir kez daha özgürlüğün sembolü oldu. 
 
Kaynak: Mitoloji, Nurcan Baysal Ezidiler 73. Ferman, Vikipedi.