Bir torba içerisinde kemikleri teslim edilen anne-babalar ülkesi

  • 09:25 31 Ağustos 2022
  • Kadının Kaleminden
 
“Sahi yüzümüz kızardı mı? Ahlakımızı, vicdanımızı sorguladık mı?” Düşünsenize kocaman harflerle yazılı bir tabela babanın arkasında duruyor ve üzerinde ‘Adalet Sarayı’ yazıyor. Herkesin adaleti aramak için başvuracağı bir binada büyük bir adaletsizlik yaşanıyordu. ‘Duydunuz mu, gördünüz mü?’ Babadan çok gözlerim o yazıya takılı kaldı. Yahu bu adalet neden mesele ‘Kürt’ olunca işlemiyor…
 
Beritan Elyakut
 
Daha ne kadar ölmemiz gerekiyor? Ya da daha ne kadar acılarımız üzerinde tepineceksiniz?
 
Bu iki soru iki gündür beynimin içerisinde bir türlü bir yere oturmuyor. 2015 yılında Sur’da ilan edilen ve hala kesintisiz (esnetilse de) devam eden yasaklar sırasında yaşamını yitiren Hakan Arslan’ın kemikleri 10 ayın sonunda sayın savcının odasından çıkarıldı. 7 yıl boyunca bir aileye zaten tarifi imkansız acılar yaşatılmışken son 10 ay kemikler neden verilmedi? Sorunun cevabı aslında çok basit ‘acınıza acı yükleyeceğiz daha bu nedir ki’ diyenlerin vicdansız, ahlak dışı yaklaşımları…
 
Bir torba içinde bir can…
 
Bir baba elinde torbayla adliye binasında yalnız başına dimdik bir şekilde çıkıyor. Kucağında torbaya konulmuş bir kutu içerisinde kemikler… Bir ‘Baba’ yüreğinde belki hiçbirimizin anlamadığı-anlamayacağı duygu fırtınası içerisinde dimdik bir şekilde ‘Adalet Sarayı’ndan çıkıyor. Torbayı görenler belki bir eşyayı geri almıştır diye düşünüp geçmiştir yanından… Ama o torbada hepimizin yüzünün kızarması gereken, vicdanını, ahlakını sorgulaması gereken bir ‘can’ vardı… 
 
Gözlerinizi sakın ha kaçırmayın…
 
“Sahi yüzümüz kızardı mı?, ahlakımızı, vicdanımızı sorguladık mı?” Düşünsenize kocaman harflerle yazılı bir tabela babanın arkasında duruyor ve üzerinde ‘Adalet Sarayı’ yazıyor. Herkesin adaleti aramak için başvuracağı bir binada büyük bir adaletsizlik yaşanıyordu. ‘Duydunuz mu, gördünüz mü?’ Babadan çok gözlerim o yazıya takılı kaldı. Yahu bu adalet neden mesele ‘Kürt’ olunca işlemiyor… Şimdi birileri çıkıp şunu diyebilir ‘İyi de o PKK’li, yok yok PKK’nin şehir uzantısı YPS’li’ diye… Yahu o bir ananın-babanın evladı, o bir halkın kucakladığı gencecik bir can… Hadi her şeyi geçtim o bir insan ve dinde cenazeye saygı kurallarınız nerde bunları düşünürken… Mesele Kürt olunca dinde mi değişiyordu… Bu fotoğrafı görünce gözlerinizi kaçırıp bunları mı sorguladınız gerçekten? Gözlerinizi sakın ha ama sakın kaçırmadan bir kez daha bakın ve gördüğünüz karşısında bir kez daha vicdanınıza dönün… O torbada sadece Hakan Arslan’ın kemikleri babasına verilmedi. Hakan’ın babasına o torba içerisinde bir devletin adaletsizliği de verildi.
 
Lüks Sur gerçekliğinin arkasındaki gizlenen gerçek
 
Hakan’ın kemiklerinin babasına teslim edilmeden sadece bir gün önce Sur’da bulunmuştum. Öyle ki çağırır gibi her adımımda bir tarihin nasıl yok edildiğini, anıların yok edildiğini konuştuk. Anılar yok olur mu? Hayır, olmazmış Hakan Arslan’ın kemiklerinin belki de tam da bu süreçte verilmesi Sur’un anılarına bir cevaptı… Dört Ayaklı Minare’den sonrasında karşılaştığım manzara karşısında ciğerlerime iğrenç bir havanın dolduğunu hissetsem de Sur’un kentin dokusuyla nasıl uyuşmadığını gözlerimle görmek istedim. Keşke karşılaşmasaydım dedim her adımda… 7 yıl sonunda cesaretimizi toplayıp girdiğimiz, çocukluğumuzun Sur sokakları artık yoktu. Damlarından atlayarak bir diğer eve geçtiğimiz evler yoktu. Onların yerlerine lüks kafeler inşa edilmiş. Bu lüksün arkasında hala kazıların devam ettiği kemiklerin çıktığı kazılar ise brandalar ve yeşil bezlerle gizlenmiş. 
 
Lüks kafelerle, dükkanlarla donatılmış Sur’da asıl gerçeği gizleyemediler. Diyarbakır’da yaşayan her çocuğun, gencin, yaşlının orada neler yaşandığını bildiğini… Hafızamız bize arada ihanet edip bazı şeyleri unuttursa da Sur’un o lükse hiçbir zaman ayak uyduramayacağını herkes bilir. Gözlerimizi her kapattığımızda aslında Sur’un o nefes aldığı süreçlere hep sadık kalacağımızı bilir… Hakan Arslan’ın bir kutuda sessiz sedasız verildiği zannedilen kemikleri de bize ihanet eden hafızamıza bir ders niteliği taşıdı. Ölülerimizi dahi saygı ve adaletten uzak uğurladığımız bu süreçlerde yaşatılanları unutmak mı? Asla…