Kürdün imha ile imtihanı Türklük ile kurgulanan devleti büyütmedi

  • 09:01 25 Haziran 2022
  • Kadının Kaleminden
 
“Son yüzyıl incelendiğinde Kürt’ün inkarı, imha ile imtihanı Türklük ile kurgulanan devleti büyütmemiş, devlete de kazandırmamıştır. Mevcut Kürt ve Türk ilişkisi Türk devletinin ötekiyi bitirmek için geliştirdiği politikalar aslında kendisini de bitiren, tüketen bir noktadadır”
 
Derya Munzur
 
Bilmek tek başına uzun ve kısa vadede bir savaşma biçimi olabilir…
 
Tarihsel süreçler incelendiğinde hakikatin gerçek ile arasındaki ilişki, gerçeğin ise kurgu ile arasındaki ilişki deşifre olma sürecine girer. İnsan bilmeleriyle bilincini oluştururken, yanlış bildikleriyle de benliğini yitirebilir. Bilmek tek başına uzun ve kısa vadede bir savaşma biçimi olabilir, ancak mühim olan neyin, nasıl bilindiği ve de nasıl işletime sokulduğudur. Haliyle insan olma serüveninde milyarlarca yılı ve de tecrübeyi geride bırakan insanın gelinen aşamada ilksel ve de öz’ü gür halini anlamak, anlamlandırmak onun var olma sürecini okumaktan geçer. Bir toplumun hakikat ile bağını, bütünselliğini anlamak için de aynı şey geçerlidir. Bugün ülke, toprak, halk ilişkisine biçilen misyon ile taşıdığı anlam arasındaki ilişki mevcut haliyle mühendislik yaklaşımların yarattığı yanılsamalarla doludur. Esasta halkların devrimsel süreçlerine ev sahipliği yapan coğrafyanın “kader”e dönüştürülmesi bir halkın sürekli istismarının ifadesidir. Bugün Kürt ve Türk ‘ün uzlaşmaz çelişkisinin aslında tarihsel dönemeçlerde nasıl ve hangi biçimde ivme kazandığı incelendiğinde, ulus devlet rejiminin devreye girdiği andan itibaren gelişen tüm yaklaşımların esasında kapitalizmin mühendislik icrası olduğu anlaşılacaktır. Osmanlı devletinin imparatorluk olma serüveninde Kürtlerin Çaldıran, Malazgirt savaşlarında oynadığı rol incelendiğinde esasta ortak mekanda yaşananın yarattığı “kader” ortaklığı da anlaşılacaktır. Mesele tek tarafın kardeş olma ve de kardeş kalma ısrarı değildir. Türk tarafının kardeşi hep sıçrama tahtası olarak ele alması ve buna dönük daimi politika geliştirmesi belki de “Habil ile Kabil’in” iki ulus şahsında yiteni çok ama biteni olmayan kardeş kavgasının ifadesidir. Belki de önemle üzerinde durulması gereken nokta “kardeş” olanın sınırsız sömürüye açık hale getirilmesidir.
 
Aynılığın olduğu zaman ve mekanda başkalaşmak mümkün değil 
 
Kürtlerin neolitik devrimin yaratımları olan özgürlük ve de doğal toplum olma hali, esasta özünden sapanın süresiz istismarının “ham maddesidir”! zira aynılığın olduğu zaman ve mekanda başkalaşmak mümkün değildir. Kendinden yabancılaşanın besleneceği kendini büyüteceği temel nokta, sömürdüğünün kendinde, değerlerinde ısrar edişidir. Ki bu da demokratik,  komünal değerlerin korunması ilksel olana ilkesel yaklaşmasıdır. Kürtler ile Türkleri zamanın ve de mekanın kaderine müdahil olmada buluşturan temel gerçekliklerden biri Kürtlerin İslamiyet’i özümsemeleriyle beraber inanç ittifakına her hangi bir şart öne sürmeden doğrudan müdahil olmalarıdır.1071’de Türklerin Asya’dan Anadolu’ya geçmelerini, özcesi Kürtlerin “misafirperverlikleri” göçebe yaşayan bir topluluğun yerleşik bir yaşama geçişinde bir “devrime” zorlamıştır. Aynı dine mensup oluşları devamında aynı mekâna ve de “düşmana” sahip olmalarını beraberinde getirmiştir. Zira Bizans’ın Müslüman bir toplumda algılanış biçimi Ümmetin ittifakını koşullar itibariyle zorunlu kılmıştır. Bu devamında boydan beyliğe beylikten devlete, devletten imparatorluğa geçişin var olma sürecinde Kürtlerin “domino “ittifaklarının sonucunda gelişmiştir. 1071 Kürt ve Türklerin başlayan yoğun ittifakı söz konusu dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı stratejik bir ilişki yaratmıştır. Nitekim Çaldıran Savaşı’nda(1514)Osmanlı İmparatorluğu’nun Safeviler karşısında zaferle sonuçlanması 1.Selim’in o dönem Kürt beylikleriyle girdiği ittifakın bir sonucudur. Bu savaşın kazanılması Osmanlı devletinde “yükselme” dönemine geçişe vesile olmuştur. Mısır’a açılmanın kapılarını açmış aynı zamanda kutsal emanetler ve de İslam önderliği el değiştirerek Osmanlı İmparatorluğunun denetimine girmiştir. Devletten ultra güce geçiş sürecinde Kürtler, Türk devletinin dış tehditler karşısında stratejik müttefiki olmuştur, ancak uzun vadede Kürtlere yaklaşım dönemin ihtiyaçlarına göre şekillenen çıkarcı, palyatif” taktiklerle” şekillenmiştir. 1919-1921 cumhuriyet rejiminin kuruluş döneminde de Kürtlerin Malazgirt’ten itibaren başlayan stratejik ittifakı devam etmiştir. Cumhuriyet rejiminin kurucusu öznelerinden biri de Kürtlerdir.
 
Kürdün varlığını sorunsallaştırma İttihak ve Terakkinin fikriyatıdır 
 
Kadim ve de otantik bir halk olarak Kürtlerin yeni devlet düzeni olarak cumhuriyetin kuruluşunda gerek “varlık “olarak gerekse de “ev sahibi” olarak oynadığı rol kader tayin edici niteliktedir. Mustafa Kemal’in Erzurum ve de Sivas Kongrelerinde “kurtuluş savaşı “için icazeti Kürtlerin desteğiyle almıştır ve buna göre misyon yüklenmiştir. Yeni rejimin kuruluşu ve de istiladan kurtuluşu kurucu özne olan Kürtlerin Türklerle 3.stratejik ittifakının ifadesidir. Her üç dönemde de(1071-1514-1919/1921)Kürt ve Türklerin ittifakları açısından tarihsel ve de toplumsal sürekliliğin ifadesi olmuş “öznelik” pozisyonları baki kalmıştır. Ancak yaşanan tüm bu süreçlerin yarattığı imkanları Kürdün aleyhine ele alıp, Kürdün varlığını sorunsallaştırma esasında İttihat ve terakkinin fikriyatıdır. Özellikle 1919 şekillenen cumhuriyet dönemi Kürt isyanları esasta Kürdün inkara verdiği tepkiyi aynı zamanda da fiziki ve de kültürel imhaya maruz kalma sürecini ifade eder.1925 Şeyh Sait isyanı,1937 Seyit Rıza isyanı kürdün ev sahibi olarak misafiriyle girdiği en yoğun savaşları, inkarı, imhayı ifade eder. Bu anlamda stratejik ortaklıktan stratejik düşmanlığa geçiş süreci bu yönelimlerle yoğunlaşıp somutlaşmıştır. Gelinen aşamada özellikle son kırk yıllık süreçte Kürtlerin özellikle bir ulus olarak içine girdiği yoğunlaşmalar Türk devletiyle stratejik olarak yaptığı ittifakları ve de elde ettiği kazanımlar karşısında iyi tahlil eden bir düzeydedir. 
 
Kürdün imha ile imtihanı Türklük ile kurgulanan devleti büyütmemiş 
 
Açıkçası hegemonların ulus-devlet rejimiyle dizayn edilen Ortadoğu gerçekliğinde Kürtler kendi kaderlerini tayin noktasında bir devlet olma fikriyle yola çıkmadıysa bu Kürtlerin güç olarak kendilerini görmedikleriyle gelişen bir durum değildir, esasta doğal bir toplum olarak özerk-özgün niteliklerini Türklerle kurdukları kader ortaklığının dışında ele almadıkları içindir. Mevcut haliyle bir tarafın kazandığı diğer tarafın kaybettiği bir yaklaşım kader ortaklığı ve de coğrafik kardeşliği inkâr halidir. Son yüzyıl incelendiğinde Kürt’ün inkarı, imha ile imtihanı Türklük ile kurgulanan devleti büyütmemiş, devlete de kazandırmamıştır. Mevcut Kürt ve Türk ilişkisi Türk devletinin ötekiyi bitirmek için geliştirdiği politikalar aslında kendisini de bitiren, tüketen bir noktadadır. “Çözümsüzlük çözümdür” mantığı ana vatanın kendinde uygulayıp, “yavru vatanda” da kaybettiği bir gerçekliktedir. Bu sosyal, siyasal, ahlaki, ekonomik, ekolojik anlamda da kolektif bir kayıptır. 1071 Malazgirt savaşı,1514 Çaldıran savaşı ve devamında 1919-1921 milli mücadele dönemleri tarihsel olarak stratejik diyebileceğimiz “kader anlarında” Kürtlerin özne olarak bu coğrafyada oynadığı ve Kürt ve Türk ilişkilerinin hafızasını her iki tarafın lehinde hareket eden bir düzeye getirmiştir. Her iki öznenin yani Kürtler ve Türklerin özgünlüklerini koruyarak bütünde parçayı, parçada bütünü görebileceğiniz ilişki biçimi yeniden geliştirilebilmelidir. Tarihsel tecrübe ve de birikimleriyle demokratik ulusun ruhunu kendinde taşıyan Kürtlerin bunun fikriyata dönüşmesi sürecinde sunduğu katkı aşikardır. Kürtlerin ahlaki politik yaklaşımı yeni kurtulacak ilişkinin içerik ve de çerçevesini oluşturmuş bir noktadadır. Demokratik ulusa dayalı bir Kürt -Türk ilişkisi 21.yüzyılda Ortadoğu gerçekliğine uygun bir şekilde kendini yeniden yeşertebilecektir. Aynı zamanda kader anlarında yaratılan ilişkinin Kürde “ötekiliği” kader kıldığı uygulamaları da ters yüz edecektir. Bin yıla varan “ev sahipliğinin” bu saatten sonra yerini “misafirine” bırakmayacağı, kazancın da kaybetmenin de toplama, bütünlüğe yansıyacağı tecrübe edilen tüm süreçler itibariyle açıktır.