Maxmur Mülteci Kampı’nda aile gerçeği

  • 09:11 18 Kasım 2022
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
 
“Aile kurumunun Maxmur özgülünde çelişkilerini aştığını, sorunlarını çözdüğünü belirtmek elbette hayalcilik olacaktır. Zira siyasi örgütlenme bağlamında içte tüm kurumlarıyla demokratik bir işleyişe sahip olsa da zihniyet devrimi bunun çok ötesindedir. 7 bin yılık geçmişi olan aile kurumu, Maxmur gerçeğinde kimi şekilsel değişimleri yaşasa da, komple ve komplike bir değişimin uzun süreli olacağı aşikardır.”
 
Maxmur Jineoloji Birimi
 
Mültecileştirme, yurdundan etme tarihten bugüne temel bir devşirme yöntemi olarak benimsenmiştir. Merkezi hegemonik iktidarlar ömürlerini uzatabilmek ve çıkara dayalı politikalarını sürdürebilmek için savaş, kaos ve krizi çok temel bir araç olarak kullanırken, bu savaşların ve ekonomik-siyasi krizlerin malum sonucu olan mültecileri de rant aracı olarak tutmaktadır. Yakın tarihte Suriye savaşı ve halen devam eden mülteci krizi bunun en somut örneklerinden biridir. Yine Kürt coğrafyasında sayıları ve nüfusu günden güne artan mülteci kampları büyük bir toplumsal problem olarak varlığını devam ettirmektedir. Bu kamplardan en uzun süreli ve aynı zamanda siyasi-kurumsal bir yapıya kavuşmuş olanlardan birisi de Maxmur Mülteci Kampı veya yerel halkın kendi adlandırması ile Şehid Rüstem Cudi Mülteci Kampı’dır. 
 
Geçit vermeyen dağlardan çöl iklimine uzanan yolculuk
 
90’lı yıllar tüm Kürdistan açısından, yerinden göçertilmenin, köy yakmaların, faili meçhullerin zirve yaptığı bir dönemdir. Özgürleşme, kendi kökü üzerinde yeniden yeşerme umuduyla bir kez daha tarihsel öyküsüyle buluşan Botan halkı da bu politikalardan nasibini fazlasıyla almıştır. Bu konseptin dönemsel sonucunda 4500 köy yakılıp yıkılmış, yüzlerce insan faili malum cinayetlerde katledilmiş, binlerce insan yerinden-yurdundan sürülmüş ve zorunlu göçe maruz bırakılmıştır. Önüne varlık ve yokluk anlamına da gelebilecek iki seçenek konulan halkın bir kısmı, devletin milis örgütlenmesi olan köy koruculuğunu kabul ederek adeta tarihsel bir işbirliği öyküsünü tekerrür ederken, büyük bir kısmı teslimiyeti kabul etmeyerek yönünü Güney Kürdistan’a veya Türkiye metropollerine çevirmiştir.
 
Güney Kürdistan’a gelen Botan halkı, Kürdistan Özgürlük Hareketine sığınmış, ilk yerleşim alanı olan Behere kampına yerleşmiştir ve böylelikle 25 yıllık serüven başlamıştır. 16 bin nüfuslu bir topluluk bu kampta bir araya geldi, ortaklaştıkları temel nokta maruz kaldıkları vahşetti. Bir diğer boyutu ise aynı umuda gönül vermeleriydi. Ortak bir coğrafyadan gelinse de köyden köye bile değişen kültürel nüans farklılıkları vardı. Fakat yönlerini çevirdikleri mücadele çizgisi bir ideolojiye bağlıydı, bu nedenle aynı yolun yolcuları idi…
 
Çöl ikliminde yaşamın inşası
 
Maxmur’a gelen Botanlılar...  Yurtlarından, mitolojilerde, kutsal kitaplarda cennet olarak tasvir edilen Botan’dan sürülerek, cehennem sıcağı ve kurak çölün ortasında yeni bir yaşam kurmaya başlamışlardır. 50 ila 60 derece sıcaklığa kadar varan çöl sıcaklarında ilk önce barınmak adına eline geçirdiği bir parça naylonla, kadınlar çocuklarını ve ailesini korumaya çalışmıştır. Zaman içerisinde kamp halkı, imece usulü evlerini inşa etmeye başlamıştır. 4 semt, her semtte 4 mahalle şeklinde bir yaşam alanı kurulmuştur. Varlığını koruma ve kültürel bir savunma arayışı olarak aynı bölgeden, aynı köyden ve aynı aşiret ve babıktan olanlar yakın mahalle ve semtlerde konumlanmıştır. 
 
Beslenme ve korunma arayışları sürerken, kampta ilk başlayan faaliyet eğitim-öğretim çalışmaları olmuştur. Çocukların eğitim ve öğretimden geri kalmaması için çadırlar kurulmuş, tahtalar bulunmuş kömür karasıyla dersler verilmeye başlanmıştır. Şifacı kadınlar toplumun sağlık sorunlarıyla birebir ilgilenmeye başlamıştır. Bölgenin çöl olmasından kaynaklı, akrep ve yılan sokmaları ilk dönemlerde onlarca çocuğun ölümüne neden olmuştur. Şifacı kadınların, kendi coğrafyalarında ilaç olarak kullandıkları otlardan uzak kalmaları, onları yeni arayış ve buluşlara itmiştir. Çöl iklimi, bulunan tohumlarla yeşertilmeye başlanmış, susuz denilen bölgede kuyular kazılarak su kaynaklarına ulaşılmıştır. Tüm bu işlerde ortaklaşma ve birlikte hareket etme doğal olarak benimsenmiştir. Paylaşımı esas alan kamp halkı bir lokmayı bir hırkayı paylaşan bir kültürü canlandırmıştır. Dil konusunda sıkıntılar yaşanmışsa da bu sorun kadın öncülüğünde aşılmış hatta zamanla kampın kendine has bir dili, ortak bir Kürtçesi oluşmuştur. Yine güvenlik politikaları ve öz savunma sistemi de bu temelde ele alınmış, kadın ve erkek yaşamın her alanında ortak hareket etmiştir. Kurak ve hiçbir canlının yaşayamayacağı Maxmur çölünü yaşanır kılan toplumsallığın gücü olmuştur. 
 
Sistematikleşen saldırıların hedefi
 
Stratejik bir konumda ve pozisyonda olan Maxmur Kampı siyasi ve ideolojisini kurumsallaştıran kimliğiyle ön planda olan bir kamptır. Bu nedenle devletlerin ve hegemon güçlerin hedefinden hiçbir zaman çıkmamış, aksine her yönüyle daimi bir hedef haline gelmiştir. Siyasi, askeri, ekonomik, psikolojik ve mekânsal olarak süreklileşen saldırılara maruz kalmış, bugün; 25 yıl sonra bizler bu satırları yazarken hala hava saldırılarının ve DAİŞ saldırılarının hedefi olmaya devam etmektedir. Buna rağmen hiçbir zaman pes etmeyen Maxmur halkı, gücünü ekonomik araçlardan ya da yurdunda mülteci olduğu devletlerden değil, üçüncü çizgi dediğimiz ulus devlet yerine demokratik ulus paradigması ile örülecek bir yaşama olan inançtan almıştır. 
 
Patriyarkal ailenin değişim sancıları
 
Botan kültüründe, aile ve aşiret yapılanması ve doğal toplumun etkileri hala canlılığını korumaktadır. Şüphesiz bu kültür, feodalizmin ve tek tanrılı dinlerin yoğun etkisi altında da kalmıştır, fakat dağlı ve özgür yaşamın etkileri de bir bütün ortadan kalkmamıştır. 
 
Aşiretlerde hem doğal demokratik hem de katı dogmatik kurallar vardır. Bu nedenle Maxmur gerçeğinde aşiret ve ailelerde çelişkiler asla bitmemektedir. Bir yandan kadın özgürlükçü paradigma ve sistem örgüsü, diğer yandan feodal-geleneksel toplum örgüsü… Binyılların öğrenilmişliği, kemikleşen dogma ve kalıplar, diğer yandan özgürlükçü bir sisteme doğru yolculuk… Bir yandan 7 bin yıldır övülmüş, ayyuka çıkartılmış, kışkırtılmış erkeklik, diğer yandan ana-soylu toplumsallığın zırhını kuşanmış kadın özgürlük hareketi… 
 
Aile kurumunun kamp özgülünde çelişkilerini aştığını, sorunlarını çözdüğünü belirtmek elbette hayalcilik olacaktır. Zira siyasi örgütlenme bağlamında içte tüm kurumlarıyla demokratik bir işleyişe sahip olsa da zihniyet devrimi bunun çok ötesindedir. 7 bin yılık geçmişi olan aile kurumu, Maxmur gerçeğinde kimi şekilsel değişimleri yaşasa da, komple ve komplike bir değişimin uzun süreli olacağı aşikardır. Klasik bir mültecilik psikolojisi olan varlığını koruma arayışı, Maxmur halkı açısından küçük ailelerden çok aşiret ve babıglar üzerinden gelişmiştir. Bu onu her ne kadar dış tehlikelere karşı korumuşsa da, yeniliğe de bir o kadar kapalı hale getirmiştir. 26 yıl içinde kısmen demokratik bir aile modeli yaratılmaya çalışılan Maxmur’da, ailelerin özgürlük mücadelesine destek verme, benimseme kendi yaşamına uyarlama çabası gözle görülür şekildedir. Kendini toplumsal kararlara dâhil etme, yaşamı tekrardan ele alıp, demokratik özgür birey ve özgür toplumu inşa sürecinde, politika belirleyici rolde kadın öncülüğünde oluşturulan kadın meclisleri ve kurumları var gücüyle işletilmektedir.  
 
Kampta okuma düzeyi
 
Kampta okuma oranı çok yüksektir. Buna yine kız çocukları öncülük etmektedir. Hem lise hem üniversite ve kamp açısından yüksekokul olarak tanımlanabilecek peymangeh düzeyinde eğitimde genç kadınlar çoğunluktadır. 2019-2020 peymangeh 1. sınıfta genç kadınlar, genç erkeklerin 3 katıdır. Bu okuma oranı bilinçli bir tercihin ürünüdür. Aileler okumak istemeyen kız çocuklarını teşvik etmektedirler. Lise sonrası Güney Kürdistan illerinde üniversiteye devam oranı, erkeklerle eşite yakındır. Kampta eğitim sistemi yüksek oranda demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmanın ışığında şekillenmektedir. Toplumlar tarihi, kültür ve ahlak, felsefe, sosyoloji gibi eğitim konuları, eğitim müfredatının temelini oluşturmaktadır. Yine Jineoloji ve Kadın Tarihi dersleri, lise düzeyinde okullarda okutulmaktadır. Henüz Jineoloji çalışmaları nüve aşamasındayken, 2011’de kampta lise müfredatına ders olarak alınmıştır. Okullarda görülen dersler, şekillenen geleceğin de habercisidir. Bilgi ve birikim düzeyi, genel ortalamanın üstündedir. Fakat bu bilgi ve birikimin, zihniyete ve yaşama yansıması beklenenin altındadır. Çocuklar ve gençler okullarda paradigma ekseninde eğitim görürken, evde-ailede iki zihniyet arasında çelişikleşen rollere bürünmekte, özellikle teknik ve internet çağının etkisiyle kapitalist modernitenin zihniyet ve yaşam izlerini de taşımaktadır. Üniversite okumak için çoğunlukla Hewlêr, Süleymaniye gibi kentlere gitmekte, orada apayrı bir dünya ile yüz yüze kalmaktadır. Dolayısıyla genç neslin kimlik sancısı daha derindir. Benimsenen Özgürlük Hareketi gerçeği, nesillerce taşınan feodal-geleneksel toplum kalıntıları ve kapitalist modernitenin ışıklı kafeslerde sunduğu birey-toplum modeli… İç içe geçmiş ruh halleri pek çok arayışı da kendisiyle beraber getirmektedir.