Demokratikleşmenin itici gücü olarak özerk kadın politikası

  • 09:04 4 Kasım 2022
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
“Kökenini tarihin sömürgeci ve ataerkil felsefelerinde bulabileceğimiz evrensellik doktrinlerinin aksine, Kürt Kadın Hareketi'nin, kadınların demokratik konfederalizmi için getirdiği öneri, kadınların kendi coğrafyalarındaki mücadelelerinin kendine özgü dinamikleri ve bağlamları olduğunun, her birinin örgütlenme ve mücadele için spesifik biçim ve stratejiler gerektirdiğinin farkındadır.”
 
Dilar Dirik
 
Son yıllarda, “prefigürasyon” (önceden yapılandırma) terimi, radikal teori ve pratiğin dünyasında kendine yer bulmuştur. Prefigüratif politika, dış faktörlerin olgunlaşmasını beklemek yerine insanların tasavvur ettiği özgürleşmiş toplumları, ilişkileri ve hayat biçimlerini burada ve şimdi hayata geçirmek ve somutlaştırmak olarak görülmektedir. Son yıllarda, bir yandan yerel sağcı ve milliyetçi söylem ve politikaların yükselişine ve diğer yandan çok uluslu şirketler ve ekonomilerin güçlü ağlarına karşı, dünyadaki kadın hareketleri, sınır ötesinden kadınlarla örgütsel bağlantılar kurarak giderek daha fazla yerel politikaları demokratikleştirme ve sömürgecilikten bağımsızlaştırma görevini üstlenmeye başlamıştır. İkincil olmayı reddeden feminist teori ve politika, bugün radikal demokrasi ve kapitalizmin alternatifleriyle ilgili tartışmalarda aktif bileşen olmak konusunda ısrar etmektedir. Kürt kadınlarının özgürlük hareketinin ideolojisinde ve pratiğinde, özgürlük ancak örgütlü eylemle ele alınabilecek sürekli bir mücadeledir. Bu nedenle, kadınların özgürlüğü örgütlerle ve hareketlerle sınırlandırılamaz, ancak konfederal bir şekilde örgütlenmiş özerk bir kadın sisteminin inşasını tesis etmelidir. Hareket için, sömürgecilikten bağımsızlaşma 5 bin yıllık devlet sistemi altında sömürgeleştirilen toplulukların -en eski sömürgecilik türünden, yani kadınların ataerkinin hükmü ve otoritesi altına alınmasından başlayarak- radikal ve sürekli bir çaba halinde bağımsızlaşması haline gelmiştir. Başka bir deyişle, sömürgeden bağımsızlaşma, geçmiş yüzyıllardaki sömürgeciliğin miraslarından ideolojik, kültürel, politik, sosyal ve ekonomik anlamda kurtuluştan daha fazlasını içerir. Ataerkil otoriter sistemlerden politikayı geri almak aynı zamanda yer, zaman ve eylem kavramlarını sömürgeden bağımsızlaştırmak anlamına gelir.
 
Kadın hareketinin misyonu
 
Kürt siyasetinde kadın öncülüğünün yükselmesi ile birlikte, özerk kadın örgütleri bağımsızlık hareketinin karma yapılarından ayrı ve bağımsız olarak örgütlenmekte ve böylece genel mücadelenin radikal kanadını oluşturmaktadır. Kadın özgürlüğü, daha geniş anlamda hareketin ideolojisini ve pratiğini de aktif olarak biçimlendirmektedir. Özerk kadın yapıları sadece kadın siyasetinin radikalleşmesine yer açmakla kalmaz, aynı zamanda ilerici hareketler içinde dahi bulunan ataerkil eğilimlere karşı yapısal ve ideolojik öz savunma mekanizmaları oluşturur. Kadın eş başkanının görevi hem varlığı hem de aktif çalışmasıyla, aynı zamanda egemen erkeği, tek taraflı iktidarına meydan okuyarak demokratikleştirmektir. Kadın hareketinin tüm aktivistleri, erkeği değiştirme veya Abdullah Öcalan'ın sözleriyle sosyalizminin temel prensibi olarak egemen erkeği öldürme misyonuna sahiptir. Başka bir deyişle, toplumsal hareketlerin devletçi politikaya karşı oluşturduğu alternatifler devlet yapılarından daha demokratik olabilir, ancak demokratikleşmeleri için kadın mücadelesi yoluyla sürekli olarak kendilerine meydan okunmalıdır.
 
Kadınların demokratik konfederalizmi
 
Kökenini tarihin sömürgeci ve ataerkil felsefelerinde bulabileceğimiz evrensellik doktrinlerinin aksine, Kürt Kadın Hareketi'nin, kadınların demokratik konfederalizmi için getirdiği öneri, kadınların kendi coğrafyalarındaki mücadelelerinin kendine özgü dinamikleri ve bağlamları olduğunun, her birinin örgütlenme ve mücadele için spesifik biçim ve stratejiler gerektirdiğinin farkındadır. Aynı zamanda, kadınların dünya çapındaki devrimini gerçekleştirmek için ortak mücadeleler, uygulamalar, terimler ve stratejiler oluşturma gerekliliğini kabul etmektedir. Meral Çiçek'e göre, “Yapı olarak demokratik konfederalizm (…) aynı zamanda iktidar ve tahakkümü ortadan kaldırmaya ve demokrasiyi öğrenmeye yardımcı olduğu için de işlevsel”, çok sayıda yapının özerkliğini korurken ve aktif olarak ifade ederken, konfederal bir şekilde bir araya gelip koordine etmesini sağlar. Yatay ve çok boyutlu örgütsel pratiği ve yerel ile evrensel arasındaki simbiyotik ilişkisi ile Demokratik Konfederalizm aynı zamanda siyaset için ekolojik bir paradigma oluşturmaktadır. Özerklik, yalnızca devlet karşısında yerel öz örgütlenme yapılarıyla ilgili değildir, aynı zamanda demokratik konfederal proje içindeki bir ilişkiyi de ifade eder. Eylem ve dönüşümün, ahlâki güdümlü ve politik olarak aktif bir toplumun gerekli dinamikleri olarak anlaşılması gerektiğini savunan ekoloji ilkesine dayandırılarak, esnekliğe çok büyük önem atfedilir.
 
Demokratik konfederal örgütlenme bir zihniyettir
 
Bu anlamda, Demokratik Konfederalizm yalnızca bölgesel bir proje ya da yönetim sistemi olarak anlaşılmamalıdır. Daha ziyade, demokratik-konfederal örgütlenme her şeyden önce bir zihniyettir, toplumla nesneleştirici bir ilişkisi olmayan politik bir zihniyettir. Bu sadece özerklik, bağımsızlık ve özgürlük gibi kavramların devlet bürokrasilerinden ve kurumlarından doğrudan eyleme dayalı tabandan çözüm bulma lehine ayrışması anlamına gelmez, aynı zamanda kişinin kendi ve hayatı üzerine düşünme biçiminde bunun yanı sıra ilişkilerin yaratılma biçimlerinde özerkliği, bağımsızlığı ve özgürlüğü kurmak anlamına gelir. Sömürgecilik ve kapitalist modernite altında, bilgi, üretim, öz savunma ve politikayı başkalarına teslim etmeyen özerk yaşam ancak mücadele yoluyla gelebilir. Mücadele, bilinçli olarak ilişkilenilirse özerk öz-örgütlenme biçiminde açığa çıkar. Bu anlamda, kendini özgürleştirme ile politik eylem yoluyla başkasının demokratikleşmesi arasında diyalektik bir ilişkiden söz edebiliriz. Bir bireyin kendini gerçekleştirmesi, kendini yaratması ve kendini savunması bu yüzden toplumun kurtuluşu için gerekli bir şarttır; kadınların özerkliği, erkekliği ve ilişkileri ataerkiden özgürleştirme olasılığının bir koşuludur; Bir topluluğun kendi kendini belirleyen varoluşu, ülkeyi bir bütün olarak demokratikleştirecek dinamik bir güçtür. Bu diyalektik ilişkiler sadece tamamlayıcı değil, aynı zamanda mücadele ve çatışmanın merkezlerini oluşturucu niteliktedir.