Berrin Sönmez: Danıştay diktatörlük rejimine hukuk zemini oluşturdu

  • 09:03 27 Temmuz 2022
  • Güncel
 
Dilan Babat
 
ANKARA - Danıştay 10’uncu Dairesi’nin İstanbul Sözleşmesi’ne dair verdiği kararı değerlendiren EŞİK üyesi Berrin Sönmez, “Danıştay, ‘Cumhurbaşkanı kararı yargı denetimin dışındadır’ dediği andan itibaren diktatörlük rejimine hukuk zemini oluşturdu” dedi. Berrin ayrıca siyasi partilere de, seçim çalışmaları kapsamında İstanbul Sözleşmesi’ne dair hazırladıkları “12 Adım” broşürlerinin de dağıtılmasını önerdi.
 
Türkiye’nin, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla ile 20 Mart 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmesinin ardından onlarca kadın örgütü, baro, sivil toplum örgütlerinin Danıştay’a yaptığı “yürütmeyi durdurma” başvurusu, 28 Nisan, 7-14-23 Haziran tarihlerinde duruşmalı olarak görüldü. Davaların ardından Danıştay 10’uncu Dairesi, 19 Temmuz’da 38 sayfa yayınlayarak, “Cumhurbaşkanı kararı sorgulanamaz” dedi, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını onayladı. Danıştay’ın kararına karşı Türkiye’nin dört bir yanında kadınlar alanlara çıkarak, İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkma mesajını yeniledi.
 
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) üyesi Berrin Sönmez, Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi’ne dair verdiği karara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘İktidara boyun eğilmiş bir karar’
 
Danıştay kararının “Cumhurbaşkanı kararı yargı denetiminin dışındadır” şeklinde bir karar olduğunu söyleyen Berrin, Danıştay’da görülen dört duruşma boyunca Cumhurbaşkanı adına savunma yapan Daire Başkanı’nın bunu söylediğini belirtti. Berrin, “Danıştay’daki üç hakim üyenin, bu yönde gerek baskı, gerek içsel olarak düşündüğü için çeşitli ilişkiler olduğunu biliyoruz. İktidara boyun eğmiş, iktidarın savunmasını Cumhurbaşkanın kararını içten veya çeşitli ilişkiler nedeniyle benimsenilmiş bir karar. Danıştay 10’uncu Dairesi’nde 10 hukukçu var, görüşünü bildiğimiz 5 hukukçu kadın örgütlerinin İstanbul Sözleşmesi lehine bulunduğu iddialarda ortaklaşıyor. İki savcı, bir tetkik hakim ve iki mahkeme hakim üyesi bizimle aynı görüşte. Bunlar Cumhurbaşkanı kararının hukuka aykırı olduğunu, iptal edilmesi gerektiğini çok net ifadelerle dile getirdiler. 5’e 3 kazanmamız gereken bir durum ama sistem gereği oy verme sadece hakim üyelerinin olduğu için 3’e 2 oy ile kaybetmiş olarak çıkıyor ortaya” dedi.
 
‘Türkiye’nin geleceğine dair bir karar’
 
Danıştay’ın Sözleşme’ye dair verdiği kararı “Türkiye’nin geleceğine dair verilmiş bir karar” olarak yorumlayan Berrin, kararın tek adam sisteminin onaylandığı anlamına geldiğini kaydetti. Berrin, “İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet, kadınlara, çocuklara, LGBT+’lara,  yaşlılara ve göçmenlere karşı eşitlik hakkını açıkça ortaya koyuyordu. Şiddetin eşitsizlikten kaynaklandığını, eşitlikçi düzenin kurulması için gerekli önlemlerin alınması ve bütüncül politikalar geliştirilmesi üzerine yol gösterici maddelere sahip. İstanbul Sözleşmesi’ne eşitlik nedeniyle karşı çıktılar. Danıştay 10’uncu Dairesi’nin kararı her şeyin bittiğini göstermiyor” şeklinde konuştu.
 
‘Sözleşme yürürlükte’
 
Danıştay kararına karşı hukuk mücadelesinin devam edeceğinin altını çizen Berrin, Danıştay’a yapılan başvuruların hukuki mücadelenin ilk adımı olduğunu, kararı temyize götürüleceğini söyledi. Berrin, sürecin uzun soluklu olduğuna değinirken, “İç hukukumuza göre İstanbul Sözleşmesi de Cumhurbaşkanın ve Danıştay’ın Cumhurbaşkanı kararını onaylamasına rağmen yürürlükte. 6251 sayılı İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının ve onaylanmasının uygun bulunduğu kanun yürürlükte, bu kanunu kaldıramıyorlar. Anayasanın 90’ıncı maddesi sözleşmeyi iç hukukun bir parçası yapmıştır. Anayasa 90 olduğu sürece İstanbul Sözleşmesi de yürürlükte. Geçen hafta Cumhurbaşkanı ‘nafakayı seçimden sonra halledeceğiz’ dedi. Bu topluma seçim vaadi olarak kadınların nafaka hakkını kesme sözü verdi. Bu kadar azgınlara teslim olmuş bir iktidar. İnsan haklarından uzak bir durum. Danıştay da bunu onayladı” sözlerini kullandı. 
 
‘Şiddeti teşvik eden bir karar’
 
Danıştay’da görülen davada avukatların, “Cumhurbaşkanın, uluslararası sözleşmeyi tek kararla feshetmeye yetkisi yoktur” dediğini anımsatan Berrin şöyle devam etti: “Sözleşme de İstanbul Sözleşmesi’nin insan hakları hukuku metinlerinden birisi olduğunu, insan hakları hukuku sözleşmelerinden çıkma yetkisi olmadığını açıkça belirtir. Bu durumda Danıştay’ın gerekçesi, 104/17’iyi esas aldığını söyledi. Ama Danıştay, ‘İstanbul Sözleşmesi insan hakları metinlerinden biri değildir’ dedi. Bütün insan haklarını referans alarak yazılmıştır, açıklamaları giriş bölümünde var. Danıştay’ın bu söylemi aslında kadınları insan haklarından soyutlanmış varlıklar haline getirdi. Erkekler ortalıkta kolayca cirit atabilirler, kadına yönelik şiddeti teşvik edecek bir gerekçe olmuştur. İstanbul Sözleşmesi’nin ataerkil düzeni ortadan kaldırabilecek ya da geriletecek hükümleri vardı. Bunlar uygulandığı takdirde toplumda cinsiyet eşitsizliği giderek zayıflayacağı için şiddet ile mücadele başarıya ulaşabilecekti. Bunu hiç yapmadılar, şimdi ortadan kaldırdılar, Danıştay ‘İnsan hakları hukuku metni değildir’ dediğinde hemen 6284 sayılı yasa kalmıştır çığlıkları atmaya başladılar.”
 
‘NATO egemenlik hakkımızı ihlal ediyor diyen var mı?’
 
Lanzarote Sözleşmesi’nin daha fazla tehlike olduğunu kaydeden Berrin, Lanzarote’nin kalkması gerektiğini düşünenlerin sözleşmenin ismini dahi ağızlarını almadığını dile getirdi. Berrin, “Lanzarote çocukları cinsel sömürülme ve cinsel istismara karşı korunmasına dair Avrupa Konseyi’nin bir sözleşmesi. Çocukların fuhşa zorlanması, cinsel sömürü dediğimizde çok fazla anlaşılmıyor. Sömürü denildiğinde şirketleşerek, çocuk pornosu, fuhuş alanlarında çocukların zorla çalıştırılması demek. Buna karşı uluslararası mücadele gerekiyor tıpkı kadına yönelik şiddet gibi. Uluslararası küresel ölçekte suçlar bunlar ve küresel ölçekteki suçlar benzer davranışlarla ortaya çıktığında benzer hukuki tedbirlerle mücadele etmesi dünya genelinde başarıya ulaşır. Ama ne dediler; ‘yerli ve milli’ değil. GREVIO Türkiye’yi denetlediği için ‘egemenlik hakkımız ihlal ediliyor’ deniliyor. NATO ‘Egemenlik hakkımızı ihlal ediyor’ diyen var mı? Söz konusu kadınlar ve çocuklar olunca erkil düzenin bozulmasını önlemek için İstanbul Sözleşmesi’ne bu şekilde saldırıp, iktidarı ikna edip iktidarın baskısıyla da hukuk dışı bir karar aldırıyorlar ve şimdi de diğer haklarımıza saldırıyorlar” şeklinde konuştu. 
 
‘Kadınları harcamak çok kolay’
 
Berrin, kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına dair sözleşme olan CEDAW’a da itiraz edildiğini dikkat çekerken, “Bu karardan sonra Cumhurbaşkanı kendi başına hemen her türlü sözleşmeden çıkma hakkını kendinde bulacaktır. Dünyanın ve ülkemizin içerisinde bulunduğu eril zihniyet ortamında, erkekler arası pazarlıkların olduğu (askeri, ticari) anlaşmalarda öyle kolay kolay hareket edemezler ama kadınları harcamak çok kolay geliyor. Kadınların, çocukların, LGBTİ+’ların ve toplumsal cinsiyet hakkı ile ilgili her sözleşmeden bir anda çıkabilirler böyle bir tehlike ile karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı. 
 
‘Siyasi partiler seçim çalışmalarında sözleşme broşürlerini dağıtsın’
 
Danıştay’ın kararının ardından sokaklarda eylemlerin örgütlenme yapılmadan başlandığına vurgu yapan Berrin, kadınların sözleşmeye dair eylemlere planlı olarak devam edeceğini dile getirdi. Berrin , “Herkes bulunduğu yerde, büyükşehirlerin görülen alanlarında değil, gerekirse sokak alanlarında, çarşılarda, küçük parklarda kendi sözüyle İstanbul Sözleşmesi hakkında eylem yapmalı. Unutturmamalıyız, unutturmak için çok çaba harcayacaklar, ‘biz yaptık oldu, kararı verdik konuşmayın’ diyecekler. Daha geniş kitlelere yaymak için, her eve giderek hatırlatmak zorundayız. Seçim atmosferindeyiz, siyasi partilerde oy için kapı kapı gezecekler, her biri İstanbul Sözleşmesi için broşürler versinler. Bizim sözleşmeye dair ’12 Adım’ broşürlerimiz var ama bunları alıp gittikleri evlerde kadınlara versinler. 12 Adım İstanbul Sözleşmesi’nin şiddetle mücadele konusunda, eksik kalan taraflarımızı ortaya koymak için sözleşmenin oluşturduğu kurum olan GREVIO’nun Türkiye tarafından çıktı. Avrupa Konseyi eşitlik komisyonu tarafından hazırlanan şiddetle mücadele yönünde atılacak adımlar olarak hazırlandı. İstanbul Sözleşmesi sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın tanıdığı bir slogan oldu. Herkes bu etiketleri kullanarak, çalışmalarını yürütebilir. Bunu topluma yaydığımız zaman ancak, İstanbul Sözleşmesi’ni yaşatabiliriz ve sözleşme de bizi yaşatır” dedi.
 
‘Sözleşmeyi siyasi partiler değil kadınlar getirecek’
 
Ataerkillik değişmediği sürece siyasi partilerin, “İktidara geldiğimizde sözleşmeyi 24 saate uygulamaya koyacağız” sözlerine inanılmaması gerektiğinin önemine dikkat çeken Berrin, şu ifadeleri kullandı: “Mücadeleyi bırakamayız, getirilecekse de kadınlar getirecek. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden bu konuda bizim lehimize karar çıkma ihtimalini de mümkün görmüyorum. Çünkü onlar Avrupa Konseyi’nin oluşturduğu hukuk düzenini gözeteceklerdir. Avrupa Konseyi’nin oluşturduğu hukuk düzeni de ülkelerin iç hukuk normlarını gözetmiyor, ‘iç hukukları normları kendilerine göredir’ diyor. Böyle giderse, bir seçimi daha AKP iktidarı kazanırsa, otoriter yönetimin gidiş yönü diktatörya. Danıştay, ‘Cumhurbaşkanı kararı yargı denetimin dışındadır’ dediği andan itibaren diktatörlük rejimine hukuk zeminini oluşturdu. Bir seçimle ‘ucube’ sistem devam ettiği sürece yönümüz diktatörlük. Bu mücadelede kesinlikle Danıştay’ın kararıyla kurulan diktatöryanın hukuk zemini tanınmamalı, sözleşmenin geleceğine dair, Türkiye’nin insan hakları hukukuna dayalı bir ülke mi olacağı, bir diktatör mü olacağı, insan haklarının yok sayıldığı ya da insan haklarının kırpıldığı bir ülke mi. Bu ülkede kadınlar, siyasi partiler, tüm toplumsal kesimlerin bunu anlaması lazım, köprüden önceki son çıkışa gelmiş bulunmaktayız. Bu seçim, diktatörlükle demokrasi arasında verilecek bir oylama olacak. İktidar değişirse, demokrasi yolunun açılma ihtimali var, muhalefet liderleri seçimi kazanırlarsa yakalarını bırakmamak lazım.  Bırakınca böyle bir sistem geliyor, sadece mesele İstanbul Sözleşmesi değil, bütün haklarımız ve ortak yaşamamız için demokrasinin inşa edilmesi gerekiyor.”