‘Hiçbir kadın katliamı savaşın dışında değil’

  • 09:03 13 Temmuz 2022
  • Güncel
Melike Aydın
 
MUĞLA - Pınar Gültekin davasının Kürt kadınına yönelik özel savaş stratejilerinden bağımsız değerlendirilmemesi gerektiğini söyleyen kadınlar, saldırılara karşı birlikte mücadelenin önemine işaret etti. 
 
Muğla'da 21 Temmuz 2020’de üniversite öğrencisi Pınar Gültekin'i katlettiği ortaya çıkan Cemal Metin Avcı ve Mertcan Avcı’nın “canavarca hisle öldürmek” ve failin annesi Ayten Avcı, babası Selim Avcı, boşandığı eşi Eda Karagün ve ortağı Şükrü Gökhan Orhan'ın suç delillerini gizlemek suçundan yargılandığı davada Cemal Metin Avcı’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasında “haksız tahrik indirimi” uygulanarak ceza 23 yıla düşürüldü, diğer 5 fail ise beraat etti. Karara itirazlar devam ederken, kadınlar, öğrencilerin yoğun olarak yaşadığı Kötekli Mahallesi’nde özellikle kadın öğrencilerin yaşamının daraltıldığına dikkat çekti.
 
Pınar’ın kaybedildiği günden bu yana davanın takipçisi olan Muğla Kadın Dayanışma ve Danışma Derneği üyesi Gülsüm Nazlıoğlu ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Genç Kadın Meclisi üyesi Leyla Kalın davaya dair değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Belki de Pınar tehdit edildi’
 
Davada feminist avukatların bulunmadığına dikkat çeken Gülsüm, gerekçeli kararda yer alan failin Pınar’a para yatırmış olduğunu gösteren fotoğrafların Pınar’ın şantaj ettiğine delil olarak sunulduğunu belirtti. Gülsüm “Oysa yoldaşlık hukukunda veya sevgililikte birbirimizden para alırız. Bu tehdit ettiği anlamına gelmiyor. Bir şantaj videosundan bahsediliyor ama ortada video yok. Oysa Pınar neyle tehdit edildi, neye sürüklendi bilmiyoruz. Birçok eksiği var gerekçeli kararın. 13 davanın hepsi yok orada” sözlerine yer verdi.
 
‘Tüm delillere rağmen ‘canavarca his yok’ dendi’
 
Katliamın canavarca hisle işlendiğine dair delillere dikkat çeken Gülsüm, dosya incelendiğinde katliamın tasarlanarak işlendiğinin ortada olduğuna değindi. Gülsüm, “Bütün raporlara ve delillerin aksine verilen bir karar. Bunlara rağmen haksız tahrik nasıl verildi bilemiyoruz. Bankamatiğin önünde çekilen fotoyu gerekçe olarak sunamazsın. Bu hukukun değil, insanın bittiği yer. Bu ilklerden biri, katilin ve avukatının açıklaması ‘canavarca hisle davransaydı ellerini bağlardı’. Başka bir yargıç ‘Yargının kararına karışılmaz’ dedi. Üstelik katliamdan sonra arkadaşı ve ailesiyle piknik yapıyor. Kendinin kötü niyetli olmamasını da katlettiği yeri göstererek kanıtlamış oluyor” dedi.
 
Çukurca’da askerliğin karşılığı cezasızlık
 
Failin Çukurca’da askerlik yaparken Aktütün baskınında yer aldığına, ardından psikolojik tedavi gördüğüne ifadesinde yer verdiğini hatırlatan Gülsüm, “Bu haksız tahrik indiriminin nedenini anlatıyor. Dosyada hiçbir şey haksız tahrik indirimini onaylar nitelikte değil aslında. Sıcak savaşın olduğu bölgelerdeki savaş batıya gelmez sanıyoruz. Bunlar çok bilinçli verilen ifadeler. Devletten güç alıyor. ‘Sen bana bunu yaptırdın bu da ödül’, karşılığı da haksız tahrik indirimi. Çünkü orada düşmanları Kürtler. Mahkemeye sunulan tahrik nedeni sadece katilin ifadeleri ve ifadelerin hiçbir karşılığı yok. Eğer ceza alması gerekenler bu tür ifadelerle indirim alıyorsa tarifi yok” şeklinde konuştu.
 
‘Güvende değiliz’
 
Davaya feminist bakışla bakılmamasının birçok sorunun sorulmamasını getirdiğini kaydeden Gülsüm, “Dava sadece Pınar’ın namusunu aklama meselesine gitmiş. Neden katilin ve ona yardım etmekle yargılananların ve dosyada adı geçenlerin telefon kayıtları istenmedi? Bu süreçte herkes işine devam etti. Ama Pınarın ailesi ve biz kadınlar edemedik. Arkamıza bakarak yürüyoruz. Katil 10 yıl yatacak diğer 5 kişiyle aynı ilde yaşamak zorundayız. Biz de güvende değiliz. Aynı sokakta aynı ilde okula giden çocuklarımız var. Ne kadar olağanlaşmış, bu kadar sıradanlaşmış mı katliam? Bu ilk olmadığını hissettiriyor ve dehşet veriyor. Bu bölgedeki savaşı da gösteriyor. Katlet git tatile, insanın doğasına aykırı” ifadelerini kullandı.
 
‘Devletin korumadığı kimse o kadar rahat ifade veremezdi’
 
Gülistan Doku’nun baş şüphelisi Zaynal Abarakov ve İpek Er’i intihara sürükleyen Musa Orhan’ın yargı süreçlerine ve cezasızlık politikalarına dikkat çeken Gülsüm, bölgedeki savaşa katılanların Kürt kadınlara karşı yürütülen savaş stratejisinin bir şekilde parçası olduğunu dile getirdi. Gülsüm, “Birileri üniformalı birileri değil. Hiçbir kadın katliamı savaşın dışında değil. ‘Kadının kocası erkek erkeğin kocası devlettir, erkek şiddeti askerde öğrenir’ demişti bir ihtiyar kadın. Üniformalı da üniformasız da aynı şeyi yapıyor. Devletin korumadığı kimse o kadar rahat ifade veremezdi. ‘Sizin doğru karar vereceğinize eminin vicdanım rahat’ diyor. Bir insan böyle bir katliamı yapıp vicdanım rahat diyemez” dedi.
 
‘Pınar’a ulaşamadığımız için vicdanen rahatsızım’
 
Gülsüm, kararla tüm kadınlara ceza verilmek istendiğini kaydederken, bunun ancak kadın örgütlenmesiyle aşılabileceğini ifade etti. Gülsüm, “Kadınlar hangi yapının içinde olursa olsun, kendi bulundukları alanda kendi öz örgütlülükleri neyse onu oluştursunlar. Asla kendilerini yalnızlaştırmasınlar. Ben vicdanen rahatsızım demek ki yeterince yaygınlaşamamışız, Pınar’a ulaşamamışız” çağrısı yaptı.
 
‘Kötekli’de kadın öğrencileri düşüren mekanlar işletiliyor’
 
Uzun süredir öğrencilerin yaşadığı Kötekli Mahallesi’nde bazı sermayedarların işlettiği bar ve kafe gibi mekanlarda kadınların tacize maruz kaldığını söyleyen Leyla Kalın ise, Zeynep Şenpınar’ı katleden erkeğin uyuşturucu bağımlısı olduğunu ve uyuşturucuyu temin ettiği kafenin bu amaçla kurulduğunu öğrendiklerini dile getirdi. Leyla, “Ankara, İstanbul gibi illerden hatırı sayılır zenginlikteki kişiler bu gerekçelerle işletmeler kuruyor ve bu işletmeler Kötekli’de kadınların yaşam alanlarını kısıtlamakla beraber üzerlerinde ciddi tahakkümlerin oluşmasını sağlar nitelikte devam ediyor” dedi.
 
‘Kolluk eliyle kadınların yaşam alanı daraltılıyor’
 
Kötekli’de Polis Özel Harekat (PÖH) Şube Müdürlüğü kurulduğuna dikkat çeken Leyla, öncesinde Muğla’da artan polis yoğunluğunun özellikle Kötekli’ye ikamete yönlendirildiğini ifade etti. Milas veya Akyaka gibi ilçelerde çalışmalarına rağmen Kötekli’de ev tutan polislere neden burada yaşadıkları sorulduğunda “Üstlerimiz burada ev tutmamızı istedi” dediklerine şahitlik edildiğini belirten Leyla, “Yaşam alanlarımız daraltılıyor. Bütün erkekliklerini, şiddet aygıtlarını bizlerin ensesinde hissettirdiği bir alan yaratılmak isteniyor. Sadece politik öğrenciler için değil. Çoğunun yaşadığı yerde fuhşa itilmiş kadınların da yaşadığını biliyoruz. Hangi apartmanda hangi kadın yaşıyor biliyorlar, kimin fuhşa itildiğini biliyorlar. Kadınların örgütlenmemesi için de güçlerini üzerimizde hissettirecekleri bir pilot kenti yaratmak istiyorlar” sözlerine dikkat çekti.
 
‘Kötekli’de korku distopyası üretiliyor’
 
Leyla, atıl durumda olan bir atış poligonunun PÖH Şube Müdürlüğü’ne verilecek şekilde dizayn edildiğini kaydederken, “Ben o sokaktan evime giderken artık güvende hissetmiyordum. ‘Şurada durmayın, burada beklemeyin’ diyen, korku distopyasını üzerimizde yaratan kişilikleri Kötekli ve Yeniköy (Yeniköy Jandarma Komutanlığı) arasında bağlantıyı tam oluşturduğu yere koymuşlardı. Yani öğrencileri burada sıkıştırma kendi güçlerini üzerimizde hissettirecek bir dizayn yapmaya çalıştılar” şeklinde konuştu.
 
‘Pınar’ın faili Kürt düşmanı politikaları besledi’
 
Pınar Gültekin katliamının İpek Er, Gülistan Doku örnekleriyle birlikte düşünülmesi gerektiğine işaret eden Leyla, “Kürt kadınlarının düşürülme politikalarından bağımsız değil. Bölgede yaşamak değil Kürt olmamız önemli. Muğla’da öğrencilerin yarısı Kürt, çeyreği Kürt kadını. Nasıl ki Musa Orhan ve Gülistan Doku’nun failleri polis olmanın arkasına saklandıysa Metin Cemal Avcı da bu pratiklerin cezasızlıkla sonuçlanmasının arkasına sığınıp kurtarabileceğini düşünerek ‘Vaktinde şu operasyona katıldım’ dediğinde devletin yüklediği misyonları yerine getirdiğini bildiği için bu ifadeleri verdi. Kürt düşmanı politikaları besleyen bir ifadeydi” yorumunda bulundu.
 
‘Asimilasyon politikasını görmek gerekiyor’
 
Pınar’ın katledilmesinin özel savaş politikasının bir parçası olduğunu, herhangi bir ulusu gözetmeksizin kabul etmek gerektiğini belirten Leyla, şunları söyledi: “Kürtlere yönelik bir asimilasyon politikası. Kürt kadınlarının doğrudan üniformalı erkeklerin tacizine, baskısına maruz kalması özel savaş politikası. Kürt kadınları kendilerine yüklenen asimilasyon misyonunun dışına çıkmalı. Mesela Muğla’da tıp okuyan, Hakkari’den Şırnak’tan gelen öğrenciye ‘steteskoptan başka şey tutmayacaksın, devlete karşı çıkmayacaksın, devlet sana doktorluk veriyor’ sözünün dışına çıkması lazım. O misyonları bizleri asimile etmek için veriyorlar. Bizlerin bunu gören yerden ortak söylem üretmemiz gerekiyor.”
 
Leyla, “Bu sistem hangi kadına nereden tahakküm uygularsa oradan tutturmaya çalışıyor. Türk kadınlara aileden doğru uygulanan şiddetle Kürt kadınlara uygulanan savaşın, şiddetin farkı yok. Hiç kimse bu sistemin dışında değil. Kadınlar olarak birleşik mücadele vermeliyiz” çağrısı yaptı.