Akkuyu Rusya'nın Türkiye'deki ekokırım üssü!

  • 09:06 3 Mayıs 2023
  • Ekoloji
 
Melike Aydın 
 
İZMİR - En az 20 yıl boyunca Rusya’nın işletme hakkına sahip olduğu Akkuyu Nükleer Santrali'nin enerji değil Rusya’ya Akdeniz’de üs sağlama amacı taşıyabileceğine dikkat çeken Bağımsız Araştirmacı Dr. Pınar Demircan seçim sürecine dikkat çekerek, "Nükleere oy yok" dedi.
 
Akkuyu Nükleer Santrali'ne yakıt tankının getirilmesi nedeniyle 28 Nisan'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın online katılımıyla tören düzenlendi. Projenin geliştiricisi olan Rusatom Energo İnternational A.Ş. (REIN Aş.) Akkuyu Nükleer şirketinin çoğunluk hissedarı. İki devlet arasında 2010'da yapılan anlaşmaya göre, santralin yapımı ve 20 yıl boyunca işletme hakkı Rusya Nükleer Atom Kurumu yani Rosatom'a ait olacak, aynı şirket sonrasında da Akkuyu'nun hisselerinin tamamının sahibi olmaya devam edecek.  
 
Dünyada ilk defa bir devletin başka devletin sahası içinde nükleer santral kurduğunu söyleyen nukleersiz. org Koordinatörü ve Bağımsız Araştırmacı Dr. Pınar Demircan, Akkuyu Nükleer Santrali'ne ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   
 
‘Seçim öncesi propaganda’  
 
Akkuyu'da 1976’da yer tespiti yapılırken alanın depreme dayanıklılığı konusuna dikkat edilmediğini ifade eden Pınar, Fukuşima Faciası'ndan ders çıkarılmasını ve 6 Şubat depreminden sonra daha derin düşünülmesi gerektiğini söyledi. Tesislerin güvenlik testlerinden geçirilmesinin uzun süreçli ve kolay olmadığını dile getiren Pınar, “Akkuyu’da birden bire tesise yakıt gelecek deniyor. Tesisin devamlılığı tartışılırken siyasi propaganda ve gövde gösterisi olarak alelacele uzaktan da olsa bir tören düzenlendi. İktidarın nükleer santral kurma gerekçelerinden biri bu” diye belirtti.   
 
‘Rusya ile ilgili siyasi paydaşlığın sonucu’  
 
Ülkenin yüzde 7’lik enerjisini karşılamak için nükleer santral kurulmasının asıl gerekçe olamayacağının altını çizen Pınar, “Üstelik yenilenebilir enerjiye göre çok daha pahalıdır. Esas nedeni Rusya ile ilgili siyasi paydaşlığın sonucudur. Aynı zamanda da iktidarın ekonomik anlamda hegemonik ilişkilerini dizayn etmesinin de aracı kılınmıştır” sözlerini kullandı.   
 
‘Güvenlik gerekçe gösterilip belgeler saklanıyor’  
 
Mereş merkezli depremlerden sonra iptal edilmesi gereken projenin yeniden hayata geçirilmek istendiğini vurgulayan Pınar, Nükleer Düzenleme Kurulu'nun web sitesindeki bazı dokümanlarda güvenlik gerekçeleriyle yer verilmediğini kaydetti. Pınar, "2013 yılında yer lisansı tekrarlandı, 2017 yılında alındı, ama şeffaflık olmadığı için bizler bilgilendirilmiyoruz. Web sitesindeki dokümanlar eksik. Yer lisansı, dokümanı 2017 yılında tamamlanmış. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun tavsiyeleri var. Örneğin tavsiyede depremsellik analizinin 300 kilometreye kadar yapılmasından bahsediliyor ama yerine getirilip getirilmediğini bilemiyoruz. Güvenlik nedeniyle bu bilgi verilmiyor. Kaç kilometreye kadar analiz yapıldığına dair hangi verilerin ön görülmediği paylaşılmıyor. Bizim güvenliğimiz gerekçe gösterilerek güvenliğimiz yok sayılıyor, bize de izin verilmiyor. Bilim insanları, Akkuyu'da sadece kısa mesafedeki fay hatlarının dikkate alındığını söylüyor. Endişe etmemiz gerekiyor " şeklinde konuştu.   
 
‘Akdeniz’de sıcaklık artabilir, canlı yaşamı tehlikede’  
 
Aşırı ısınan rektörlerin deniz suyu ile soğutulacağını ve deşarj edilen suyun ekolojik yıkıma neden olacağına dikkat çeken Pınar, Soğutma Suyu Kirliliği Kontrol Yönetmeliği ile ilgili değişiklik yapılmak istendiğini, değişikliğe göre Akdeniz’in sıcaklığını 35 dereceye sabitleyen maddenin değiştirilmek istendiğini dile getirdi. Pınar, “Çevre Etki Değerlendirmede de (ÇED) yazıyor zaten. Kapalı devrede soğuma işlemi yapılıyor ve radyoaktivite denize salınmıyor ancak sıcak su denize boşaltılıyor. Bunu kümülatif olarak düşünmek lazım. Deniz suyu sıcaklığı 40 dereceye kadar çıkabilir. Bu da yönetmelikte yapılmak istenen değişikliği açıklıyor” ifadelerine yer verdi.   
 
‘Küresel ısınmayı da artırıyor’  
 
Deniz eko sistemin olumsuz yönde etkilendiğinin altını çizen Pınar şu sözleri kullandı: “Yazları artık iklim değişikliği nedeniyle havanın da ısınması sonucu nükleer santraller kapatılıyor. Zaten verimli olmayan bir tesisten bahsediyoruz. Tıpkı yakarak enerji üretmenin mantıksız olduğu gibi çok ısınan ve soğutulması gereken bir tesisin yapılması anlamsız. Denizi öldürüyorsunuz, turizmi yok sayıyorsunuz. Bu diğer ülkelerin de hakkını ihlal ediyor."  
 
‘Nükleer atık bertarafı Rusya Anayasasına göre belirlenmiş’  
 
Nükleer atıklara da değinen Pınar, bu atıkların yok edilmesinin de ciddi bir maliyeti olduğunu belirtti. Atıkların imha edilmesi için Ankara'da tarım alanlarına yakınlığıyla bilinen Polatlı ilçesinde bir alanın belirlendiğini kaydetti. Alanda ÇED yapılırken yaşam savunucularına hiçbir sorun yokmuş gibi yansıtıldığını söyleyen Pınar, “Atıklarla ilgili var olan gerçekliği reddettiler. Bence Rus hükümetinin başından itibaren dayattığı şey. Çünkü anayasasında üçüncü dünya ülkelerinden nükleer atık kabul edilmez yazıyor. Depolama işinin Türkiye’nin üzerinde olduğu başından belliydi” şeklinde konuştu.  
 
‘Atık Rusya’ya gidip geri gelecek deniyor, detaylar ise bildirilmiyor’  
 
Atık çubukların 1 buçuk yılda bir çıkarılıp havuzlarda 10-20 yıl soğutulduğunu ifade eden Pınar, “Sonra yapılacak işlemi biz bilmiyoruz. Nükleer Düzenleme Kurumu hiçbir operasyonel belge açıklamadı. Atığın Rusya’ya gidip işlenip plütonyumun çıkarılıp geri Türkiye’ye gönderileceği anlaşılıyor. Bu da atıkların milyonlarca yıl Türkiye’de kalacağını gösteriyor. Polatlı’da atık alanı tayin edilen bölge de depremsellik açısından düşünülmeli. Ayrıca santral radyoaktif partiküller de yayacak ki Alman bilim insanları santrallerin 5 kilometre mesafesindeki hanelerde çocuklarda tiroid kanserinin görüldüğünü tespit etmiştir” sözleriyle nükleer atıkların, insan sağlığı üzerindeki zararlı etkilerine işaret etti. 
 
‘Uluslararası ekoloji sözleşmeleri Rusya ortaklığı için ihlal edildi’  
 
Türkiye’nin 1990’lı yıllarda imzaladığı ve Akdeniz’i korumayı taahhüt eden Barselona Antlaşması'nı ile Rio Sözleşmesi'ni Akkuyu Nükleer Santral antlaşması ile ihlal ettiğini ifade eden Pınar, Anayasa’da yer alan ‘devletlerarası anlaşmaların uluslararası sözleşmeleri ihlal edemeyeceği’ ilkesinin de hiçe saydığını dile getirdi. Pınar, “Yasama, yargı, yürütmenin kontrolü alında. Rusya’ya verilen büyük tavizler var. Hükümetler arası 2017 yılında antlaşma yaptı. Sinop için Japonya ile yapıldı ama Japonya projeden çıktı, hükümetler arası antlaşma ise baki kaldı. Şu anda teknoloji sahibi yokken antlaşma yapıldı. Yani baz alınan Japonya ile yapılan antlaşma geçerli olamaz. Orada bir teknoloji sahibi yok ÇED nasıl yapılabiliyor? Bir referans reaktörü alarak çevre ile etkileşimine bakıyorlar. Somut veri yokken ÇED vermeye çalışıyorlar. Sinop’ta bilirkişi incelemeli davanın sonucu Sinop NGS projesinin risklerini açıkça ortaya koymuştu fakat Danıştay’a gidilen süreçte usulen verilen uygunsuzluk yeniden bilirkişi incelemeli analizin yapılması suretiyle ÇED raporunun yenilenmesi talebi olarak karşımıza çıkıyor. Yani bilirkişilerin raporu yok sayılarak yeni bilirkişilerce verilecek raporun geçerli olduğu örtük bir biçimde ifade edilmiş oluyor” diye konuştu. 
 
‘Rusya’nın amacı Akdeniz’i kontrol etmek, askeri üs sağlamak’  
 
Yaz saati uygulamasından geri çekilen, elektrik üretimini ve tüketimini destekleyen Türkiye dünya genelinde nükleer santrallerden elde edilen elektriğin oranı yüzde 9.8 oranına düşerken nükleere yönelmesi Türkiye'nin atıl enerjilerin pazarı haline geldiğinin göstergesi odluğunu ifade eden Pınar “Nitekim nükleer santraller bugün ya hiç santrali olmayan ya da üçüncü dünya ülkesi kabul edilen ülkelere kuruluyor diyerek “Türkiye hep üçüncü dünya ülkesi olarak kalabileceği adımlar atıyorsa dış politikaların hâkim olduğu nettir" diye konuştu. Nükleer santrallerin Ortadoğu ülkelerinde,  Mısır’da kuruluyor olmasını Rusya’nın Akdeniz’i kontrol etmek maksadı taşıdığını ifade eden Pınar nükleer tesisin askeri üsten farklı olmadığına dikkat çekerek "Ukrayna’da nasıl bir kontrol olanağı verdiğini görebiliyoruz. Tehlikeli olan savaş koşullarında tesisi ele geçirerek askeri üsse çevirebiliyor" örneğini verdi. "Türkiye’de ise tamamen sahibi, dünyada ilk defa bir devlet bir başka devletin sahası içinde nükleer santral kurdu” şeklinde devam etti. 
 
‘Türkiye dünyanın ekokırım suçlarını göz ardı etmesinden faydalanıyor’  
 
Hem Mısır’da hem Akkuyu’da kurulacak santrallerin, Akdeniz eko sistemini olumsuz etkilemesinin yanı sıra olası patlamada yaşanacak felaketlerin bütün ülkeleri etkileyeceği uyarısında bulunan Pınar, “Japonya’da bir milyon 300 bin ton sıcak su denize salınmak üzere ve dünya göz ardı ediyor.  Maalesef bu durum nükleer santral kurmak isteyen Türkiye dahil tüm ülkeler tarafından araçsallaştırılıyor.  İdari anlamdaki sorunlarla beraber dozu artan güvenlik riski daha da tehlikeli hale gelirken demokrasinin eksikliği burada da bizi daha riskli konuma sokuyor. Akkuyu'da tesis  içinde neler olduğunu bilmiyoruz. Yakıt geldi deniyor ama gerçekten geldi mi? Bu seçim için alelacele geldiyse güvenliği alınmadan geldiyse ayrı bir skandal” sözlerini kullandı.   
 
‘Nükleere oy verilmemeli’  
 
Nükleer Karşıtı Platform'un (NKP) mücadeleye devam ettiğini ancak toplumsal muhalefetin de tepki göstermesinin önemine dikkat çeken Pınar son olarak şöyle konuştu: “Muhalif pozisyondaki siyasi partilerle nükleer karşıtlarıyla dayanışma halinde ekoloji mücadeleleriyle birlikte hareket edilmeli. Siyasi partiler toplumsal hareketlerin Meclis'te kendini ifade etmeleri için kanal olmalı. Belli milletvekilleri nükleer karşıtı harekete yakın duruyor ama bu yaklaşımlar milletvekili ya da milletvekili adaylarıyla sınırlı kalmamalı, nükleer karşıtı duruş parti politikalarına taşınmalı örneğin CHP ‘enerji politikamı değiştiriyorum’ demeli. Nükleere oy yok diyoruz” dedi.