Bir uçtan bir uca dünyada kadınlar hak mücadelesinde

  • 09:02 25 Kasım 2022
  • Dosya
 
Melek Avcı
 
ANKARA - Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde de dünyada iktidarların kadınlara yönelik şiddetle kazanımları hedeflediği görülürken, kimi ülkelerde de kadın kazanımlarının ve eşitlikçi yapıların güçlendiği görülüyor.
 
Kürdistan ve Türkiye’de erkek-devlet şiddetine karşı alanlara çıkan kadınlar gibi, dünyada da kadınlar yine 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü mücadele ile karşılıyor. Coğrafyalar değişse de şiddetin değişen formlarına bulundukları her yerde maruz kalan kadınlar, Rojhilat ve İran’da olduğun gibi sessiz kalmıyor.
 
Bir yandan şiddet yükselirken diğer yandan İran’dan Fas’a, Rojava’dan Afganistan'a kadın mücadelesinin büyüdüğüne şahit oluyoruz. “İtaatkâr” kadın profili isteyen ataerkil sistem, her yerde karşısında direnen kadınları buldu. Dünyada kadınların bu yıl 25 Kasım’ı nasıl karşıladıklarına İran, Filistin, Fas, Yunanistan ve İngiltere özgünlüğünde baktığımız dosyamızın sonuncu bölümünde ise son bir yılda Afganistan, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Küba, Polonya ve Şili’de kadınların gündeminde neler olduğuna ışık tutmaya çalışacağız.
 
İç içe geçmiş şiddet biçimleri
 
Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, en yaygın biçimi olan yakın partner şiddetinden çevrimiçi alanlarda gerçekleştirilen şiddet eylemlerine kadar birçok farklı başlık altında yasalaştırılmaktadır. Bu farklı biçimler birbirini dışlamaz ve aynı anda birden fazla şiddet olayı meydana gelebilir ve birbirini yeniden üreterek “güçlendirir”. Bir kişinin etnik kimliği, fiziki durumu/engelleri, yaşı, sosyal sınıfı, dini, cinsiyeti şiddet eylemlerine gerekçe yapılabiliyor. Yani kadınlar cinsiyete dayalı şiddet ve ayrımcılığa maruz kalırken, bazı kadınlar da birden fazla ve iç içe geçmiş şiddet biçimlerine maruz kalabiliyor. Özellikle “ten rengi” nedeniyle iş pozisyonlarından dışlanma, ırkçı söylemlere maruz kalma durumları buna örnek verilebilir.
 
İstanbul Sözleşmesi şiddet biçimlerini nasıl tanımlıyor
 
İstanbul Sözleşmesi (Avrupa Konseyi, Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Sözleşmesi), kadına yönelik şiddeti fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik olmak üzere dört temel başlık altında açıyor.
 
Fiziksel şiddet, “kanuna aykırı fiziksel gücün bir sonucu olarak fiziksel zarara neden olan herhangi bir eylem” şeklinde tanımlanırken, cinsel şiddet, “kişinin rızası olmadan gerçekleştirilen her türlü cinsel eylem” olarak açıklanıyor. Psikolojik şiddetin, “bireye psikolojik zarar veren herhangi bir eylem” olarak ifade bulduğu sözleşmeye göre ekonomik şiddet ise “bir bireye ekonomik zarar veren herhangi bir eylem veya davranış” tanımına kavuşturuluyor.
 
Afganistan
 
Bu 25 Kasım’da Afganistan’a baktığımızda Taliban rejiminin kadınların hayatını bir yıl içerisinde nasıl parmaklıklarla ördüğünü görüyoruz. Taliban'ın 20 yıl aradan sonra Afganistan'ın başkenti Kabil'i ele geçirmesiyle birlikte kadınlar kamusal alanın dışına itilerek evlere hapsedildi. Eğitim, çalışma ve sokağa çıkma hakları elinden alınan, burka giymeye zorlanan kadınlar, özgürlüklerini gasp eden bir dizi sınırlamaya maruz kaldı. ABD’nin 20 yıllık işgalinin bitmesiyle, kökten dincilerin yönetiminde kadınların durumu daha da ağırlaştı. Özgürlükleri için mücadele eden kadınlara yönelik şiddet ve cezalar arttı. 
 
Okullar kız çocuklara kapatıldı, kadınlar kamu kurumlarından adeta atıldı, seyahat etmek ve sokağa çıkmak “mahrem taşıma” şartına bağlandı. En son geçtiğimiz hafta kadınlara kamusal alan olan parklar dahi yasaklandı. Kadınları eril sisteme hapseden ve “çocuk doğurma görevi” veren Taliban, kız çocukların 6-7 yaşlarında zorla evlendirilmesinin önünü de açtı. Hem Taliban rejiminin kız çocukları görmezden gelmesi hem de ülkedeki ekonomik kriz nedeniyle özellikle kız çocukların “alınıp-satılması” ailelerin başvurduğu bir kriz haline geldi.
 
Psikolojik, ekonomik, fiziksel şiddetin had safhada olduğu ülkede yeraltı okullarında yetişerek bilinçlenen kadınların seslerini sokaklarda çıkarmalarına da tüm dünya şahit oldu. Bununla birlikte kadınlar yeraltı okullarında ve kadınların hapsedildiği evleri kurs merkezlerine dönüştürerek eğimlerini Taliban’a rağmen bir nebzede olsa sürdürmeye çalışıyor.
 
Amerika Birleşik Devletleri
 
Amerika'da kadınların karşılaştığı şiddet biçimleri içinde ekonomik şiddetin yaygın olduğu, bunun yanında da fiziksel şiddet ve hükümetin kadın bedeni üzerinden dayattığı yasaları görmek mümkün. Bu şiddet biçimlerinden en çok etkilenen kesimin ırkçılığa maruz kalan siyahi kadınlar olduğunu görüyoruz, zira hala işe alımlarda ilk tercih edilen kesim olmamaları ve düşük pozisyonlarda düşük ücretler ile çalıştırıldıkları biliniyor. Diğer yandan yakın zamanda yapılan bir ulusal anket, erkeklerin maaşlarının enflasyona ayak uydurma olasılığının kadınlara göre yüzde 33,3 daha fazla olduğunu ortaya koydu.
 
Kürtaj hakkına saldırı
 
Ekonomik şiddetin yanında kadın bedenine yönelik politikaların da sertleştiği ülkede ABD Yüksek Mahkemesi, 24 Haziran'da ülke genelinde kürtaj hakkını anayasal olarak garanti altına alan 1973 tarihli "Roe-Wade kararını" 9 yargıçtan 6’sının oyuyla iptal etmişti. Yasal kürtaj hakkının 13 eyalette (Idaho, Güney Dakota, Wisconsin, Teksas, Oklahoma, Missouri, Arkansas, Louisiana, Tennessee, Mississippi, Kentucky, Alabama, Batı Virginia) yasaklanması kadınların yüzlerce kilometre yol gitmesine sebep oluyor. Buna ekonomik olarak gücü yetmeyen kadınlar yine merdiven altı yöntemlere ve kürtaj haplarına başvurmak durumunda kalıyor. Özel hastanelerde çalışan sağlık çalışanları ise bu konuya ilişkin “kovulma” tehlikesi ile açıklama yapmıyor. Yani ülkede kadınların kendi bedenlerine dair karar hakları eyaletlerin “inisiyatifine” bırakıldı.
 
Küba
 
Küba'da kadın haklarının yasalar kapsamında gittikçe genişlediğini ve kadınların kazanımlarının arttığını görüyoruz. Özellikle Eylül ayında oyların yüzde 67'si ile referandumda kabul edilen yeni Aile Yasası kadın, çocuk ve LGBTQ’ların yasal haklarını genişletiyor.
 
Yeni Aile Yasası, yasaları kadın hakları da dâhil olmak üzere toplumun tüm üyelerinin yararına dönüştürmek amacıyla oluşturuldu. Kabul edilen yasa, uzmanlar tarafından dünyadaki en kapsayıcı, ilerici ve devrimci kod olarak tanımlanıyor. Bu yeni yasa, cinsel yönelimden bağımsız olarak eşit evlilik ve eşit evlat edinme haklarını yasallaştırıyor, taşıyıcı annelere haklarını tanıyor, kadınların ev içi emeğini görerek erkeklerle eşit iş bölümü gibi kanunlar getiriyor. Ev içi sorumlulukların erkekler ve kadınlar arasında eşit dağılımını teşvik ederek ve çalışma haklarını, tam zamanlı olarak çocuklara, yaşlılara veya engellilere bakan kişileri de kapsayacak şekilde genişletirken, diğer yandan da şiddeti önlemek amacıyla yeni ceza düzenlemeleri taşıyor. Yasa, çocuk yaşta evlilikleri de yasaklamakta ve 18 yaş sınırı koymakta.
 
Son istatistiklere göre devlet çalışanlarının yüzde 49’u, yükseköğrenim almış kişilerin 60,5’i, teknik alanda çalışanların yüzde 67,2’si kadın. Öğretmenlerin, profesör ve bilim insanlarının yüzde 81,9’u kadınlardan oluşuyor. Maliye alanında çalışanların yüzde 80'i, il meclislerinin de yüzde 80’i kadın. Bilim, teknoloji ve inovasyon alanında çalışanların yüzde 53’ü kadınken, ülke genelinde kadın çalışanların yüzde 80'inden fazlası en az lise mezunu.
 
Polonya
 
Polonya’da kadın bedeni üzerinde “hak iddia etme” ve buna bağlı olarak gelişen yasaları görüyoruz. Kürtajı yasalar ile “sert bir şekilde” kontrol eden Polonya hükümeti, 27 Ocak 2020’de bunu neredeyse tamamen yasaklayan bir kanunu kabul etti. Anayasa Mahkemesi'nin kürtaj kararı, kadınların cinsel ve üreme haklarına yönelik büyük bir saldırıydı. Fetüste ölümcül veya ciddi fetal bozukluk vakalarına ve kadının hayatının da tehlikeye girmesine rağmen hamileliği sürdürme zorunluluğu kadınlara dayatıldı.
 
Kadınlara ceza, faillere beraat
 
Yasayı pandemi döneminde “Kadın hakları sağlıktan önemli” diyerek protesto eden kadınlar, fiziksel şiddet, toplumdan dışlanmaya maruz kalarak tecavüz ve ölüm tehditleri almaya devam ediyor. Mücadele eden kadınlar atanmış savcıların cezai suçlamalarıyla karşı karşıya kalırken, polise ve kendilerine şiddet uygulayan aşırı sağ gruplara yönelik suçlamalar ise düşürülüyor. Fiziksel şiddetin yanında, psikolojik şiddete de maruz kalan kadınlar Katolik geleneğe sahip olan ülkenin, kadınlara karşı bu tutumunun tarihte yaşanan “cadı avı”na benzediğini belirtiyor. Zira Polonyalı Kadın Grevi'nin (Strajk Kobiet) kurucu ortağı Marta Lempart, durumu "İşimizi kaybediyoruz, ailelerimiz acı çekiyor, gözaltına alınıyoruz, dövülüyoruz, göz yaşartıcı gaza maruz kalıyoruz, bedenimizi ortaya koyuyoruz, canımızı ortaya koyuyoruz” sözleriyle özetlemişti.
 
Geçen iki yılda kadınların üreme haklarına olan müdahalenin sonuçları; maddi imkânları olanların hizmete ulaşmak için uluslararası seyahat ettiği ya da merdiven altı kürtaja başvurduğu, olmayanların ise sağlıklı olmayan fetüsü doğururken enfeksiyon, komplikasyonlarla karşılaşarak ölüme sürüklenmesi oldu. Polonyalı bir üreme sağlığı ve hakları örgütü olan Federa, karardan sonraki 11 ay içinde, önceki yıllara göre bu konuda 3 kat daha fazla konsültasyon (doktorun uzmanlık alanı dışında kalan konular hakkında, o alanda uzman hekimden tıbbi yardım alması) gerçekleştirdiğini söyledi. Bu, yardım hattına yapılan çağrılar, kürtaj ve diğer cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine erişimle ilgili 5 binden fazla başvuruyu içeriyordu.
 
Şili Cumhuriyeti
 
Çoğulcu bir yapıya sahip Şili’de kadınların ilk karşılaştığı, ekonomik şiddet oluyor. Özellikle pandemi sonrası işsizlik sorunuyla baş etmek zorunda olan kadınlar, kayıt dışı, sigortasız küçük işlerde ve genellikle Güney Amerika’da çok yaygın olan işportacılıkla geçimlerini sağlıyor. Bu kayıt dışı ekonomi seçim döneminde de gündem olmuş, sokakta yaşanan eylemlerde kadınların işsizliğine dikkat çekilmişti. Kadınlar, ekonomik şiddetin doğurduğu psikolojik şiddetle de başa çıkmaya çalışırken fiziksel şiddetle de mücadele ediyor. Sağlık haklarında sorunlar devam etse de Polonya, ABD, Türkiye ve diğer katı kürtaj politikaları uygulayan ülkelere oranla bu alanda gelişme sağlandığını söylemek mümkün Şili için. Tecavüz sonucu gerçekleşen gebeliklerde ya da anne ve fetüsün hayatı tehlikede ise bu işleme izin veriliyor. Ancak kadınlar hala Şili’de de iş, şiddetsiz bir yaşam için mücadeleye devam ediyor.
 
Kadın hakları mücadelesi diğer hak talepleri ile birleşerek karşımıza çıkmaktadır. Doğa, iklim krizi ve birçok mücadele alanında, kadınlar en önde yer alarak toplumsal cinsiyet alanını yeniden tanımlıyorlar. Bugün Boriç La Moneda yönetimindeki kadınlar, 2000’li yıllardan gelen sokak hareketi bilinci ile bizzat mücadelenin içinden gelerek çok daha örgütlü ve bakanlık, kabine gibi devlet kurumlarında çoğunlukta olduklarını görüyoruz. Fakat geçtiğimiz Eylül ayında dünyanın en eşitlikçi anayasası denilen anayasası, referandumda yüzde 62 “hayır” oyu ile reddedildi. Bu anayasada devlet kurumlarında kadın ve erkeklerin yüzde 50 eşit görev alması öngörülürken, her eyalet kendi bölge yönetim yasalarını yazarak bölge halklarına yerelde daha çok söz hakkı verebilecekti. Zira yeni anayasanın Şili'deki kadınlar için önemli dönüşümler geliştirdiği, kadın örgütleri tarafından sıkça dile getirildi. Yeni yasanın reddi neticesinde düzenlemeler yapılarak yeniden referandum yapılması bekleniyor.
 
BİTTİ.